Kulların En Hayırlısı

Müʼmin, hayat imtihanlarında karşılaştığı -hayır veya şer- bütün tecellîlerden, uhrevî plânda kazançlı çıkmanın gayreti içinde olmalıdır. Bu sebeple de, şahsına karşı yapılan hatâ ve kusurları Allah için hoş görmeli, Allâhʼın kullarını affede affede, ilâhî affa lâyık hâle gelmeye çalışmalıdır.

Câfer-i Sâdık Hazretleri buyurur:

KULLARIN EN HAYIRLISI

“Kulların en hayırlısı, kendisinde şu beş hasletin toplandığı kimsedir:

1) İyilik yaptığı zaman sevinir.

2) Yanlışlık yaptığı zaman istiğfâr eder.

3) Kendisine nîmet verildiği zaman şükreder.

4) İptilâya mâruz kaldığı zaman sabreder.

5) Haksızlığa uğradığı zaman affeder.”[1]

[Câfer-i Sâdık Hazretleri, bu hikmetli nasihatiyle, kâmil bir müʼminin fârik vasıflarına dikkat çekmektedir. Buna göre bir müʼmin, iyilik yapmaktan, târifsiz bir lezzet duyar. Sâlih ameller işlemeyi, büyük bir huzur vesîlesi bilir. Hatâya düştüğünde ise derhâl tevbe eder. Aslâ hatâsında ısrar etmez. Bilâkis hatâda ısrar etmenin, şeytânî bir huy olduğunu bilir. Dolayısıyla, samimî bir nedâmet içinde, hatâsının telâfisine çalışır.

HATA NASIL TELAFİ EDİLİR?

Bu telâfinin yolu ise hadîs-i şerîfte şöyle ifâde buyrulmaktadır:

“Her nerede olursan ol, Allah’tan kork ve kötülüğün arkasından hemen bir iyilik yap; bu onu yok eder. İnsanlara güzel ahlâk ile muâmele et!” (Tirmizî, Birr, 55/1987)

Ayrıca kâmil bir müʼmin, Rabbinin kendisi hakkındaki takdîrini, kendi arzusundan daha kıymetli görür. Hakʼtan gelen acı-tatlı imtihan tecellîlerini, dâimâ hamd, şükür ve rızâ hâli ile karşılar. Esâsen bu hâl, kalbî huzurun da birinci şartıdır.

Nitekim müʼminin bu vasfına, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle işaret buyurmaktadır:

“Mü’minin durumu gerçekten gıpta edilmeye ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır vesîlesidir. Böylesi bir haslet, sadece mü’minde vardır: Mü’min, sevinecek olsa şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa sabreder; bu da onun için hayır olur.” (Müslim, Zühd, 64)

Yani müʼmin, hayat imtihanlarında karşılaştığı -hayır veya şer- bütün tecellîlerden, uhrevî plânda kazançlı çıkmanın gayreti içinde olmalıdır. Bu sebeple de, şahsına karşı yapılan hatâ ve kusurları Allah için hoş görmeli, Allâhʼın kullarını affede affede, ilâhî affa lâyık hâle gelmeye çalışmalıdır.]

Dipnot:

[1] İbn-i Şemsü’l-Hilâfe, el-Âdâbüʼn-Nâfia, s. 14.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Cafer-i Sadık (rahmetullâhi aleyh), Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

HAYIRLI İNSAN KİMDİR?

Hayırlı İnsan Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.