Havas Kullar Kimlerdir? Allah’a Yakın Kulların Vasıfları Nelerdir?

Dünyadan yüz çevirip kalbini sadece Allah’a adayan kullar kimlerdir? Havas zümresine dâhil olmanın şartları nelerdir?

İster edip, ister müfessir, muhaddis, fakih veya kelamcı olsun, ilmin hangi dalında derinleşmiş bulunursa bulunsun, dünyadan ve dünyevî arzulardan, mal ve makam sevgisinden, halktan ve bütün dünyevî lezzetlerden, zevklerden kalben yüz çevirip kendini mârifetullah yoluna vakfetmedikçe, dinin hakikatlerini haliyle ve kaaliyle yaşamadıkça kişi, avamdan sayılır.

İnsan öğrendiğini Allah için öğrenecek ve Allah için yapacaktır. Şeriatın bütün hudud ve âdâbına riâyet edecek, ibadetlerine dikkat ve itina gösterecektir. Allah Teâlâ’nın ve Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- efendimizin sevmediği şeyleri terk edecek, kalbini mal ve makam sevgisinden temizleyecektir.

HAVAS KULLAR KİMLERDİR?

Dünyayı hakir ve kıymetsiz görecek, ahireti de gönlünden çıkaracak, Firdevs cennetlerine bakmayacak, Allah Teâlâ’nın sevgisini kazanmak uğruna bütün gayret ve himmetini yalnızca, Allah’a, onu tanımaya, sevmeye ve kulluk etmeye tahsis edecektir. İşte böyle bir kimse havastan sayılır. Eğer böyle yapmayıp ağyardan birinin zevkine gönlünü kaptırırsa bu vâdîde helâk olur. İşte bütün tehlikeler bu yolun inceliğindendir. Bu hususa dikkat edemeyenlerin onda dokuzu helâk olur. Bu kesret denizinin dalgalarına kendini kaptırmayan, Allah’a tahsis-i nazar eden bir kimse gizlenmiş inciyi bulur ve saadete erer. Hazine içindeki sırra vâkıf olur. İşte bu kullar için, Kur’an-ı Kerim’de buyurulmuştur ki:

“Bizim tarafımızdan nâil olabilecekleri en güzele nâil olanlardır. Onlar cehennemden uzak tutulanlardır.” (Enbiya,101) “İşte bunlar fevz ü felaha erenlerin ta kendileridir.” (Nur, 52) “Ve Rabbın onların sadırlarında neyi gizlediklerini, neyi açığa vurduklarını bilir.” (Kasas, 69) (Tevhide Giriş, Faslu’l-Hitab Tercümesi)

ALLAH’A YAKIN KULLARIN VASIFLARI

Şeyh Abdurrahman es-Sülemî buyurur ki: Cenâb-ı Hak bu taifeye işaretlerle, diğer insanlar da ibarelerle hitap etmiştir. Onlara ibadetlerinde ihlâs nasip ederek ihlâs ehlinden kılmış, onları vahdaniyetinin hakikatlerine vâkıf kılarak, büyük nimete erdirmiş, onlara münâcaatına devam takati vererek teyid etmiş, bir de muhabbetini vermiş, ruhlarını muhabbetiyle temizlemiş, onları kurb-u huzuruna almış, onlara sonsuz mevhîbelerini saçmış, kelâmı ilâhisinin mânâlarını onlar üzerinde ve onlar vasıtasıyla izhar etmiş gönüllerini ve dillerini, hikmet ırmaklarının mecrası kılmış, onları kendine enîs edinmiş, zahirî durumlarda onları her türlü kötülüklerden korumuş, yeryüzünde halk için nur kaynağı, gökyüzünde meleklerin muktedası kılmıştır. Onlar her an Allah ile meşguldürler ve ancak Allah ile teselli bulurlar. Kendilerini Allah’a vakfetmedikçe, Allah sırlarının hazinelerini açmamış, Allah’tan başka her şeyi terk edince de sonsuz hazinelerini onlara açmıştır. Kulları içinde onları seçmiş ve nice memleketlerde nur kaynağı kılmış, onların enîsi, celîsi, musahibi, kalplerinin süruru ve gözlerinin nuru olmuştur. Onlar vücutları ile halk arasında görünmüşler, fakat kalpleri ile bir an Hak’tan ayrılmamış ve kendileri dünyada kalpleri ukbâda olmuştur. Ruhları da Mevlâ indindedir.

Marifet ilminin insana kazandıracağı faydanın en azı, müşahedeye ermese bile inkârdan kurtulmaktır. Yani marifetin kemaline ermese bile aczini itiraf edebilmek faziletine sahib olur. Teslimiyet halkasına bağlanır.

Burası mü’minlerin tevhide erdikleri yerdir. Bu sayede müslümanlar düşmanlarından emin olurlar. Dinlerinde bid’atlerden kurtulurlar. (Sâdık Dâna, Tasavvuf ve Mârifetullah, s.94- Erkam Yayınları)

Kaynak: Altınoluk Dergisi, Sayı: 472

İslam ve İhsan

ALLAH’A YAKIN OLAN KİŞİLER

Allah’a Yakın Olan Kişiler

ALLAH’A YAKINLIĞIN DERECELERİ

Allah’a Yakınlığın Dereceleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.