Kehf Suresi 64. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kehf Suresi 64. ayeti ne anlatıyor? Kehf Suresi 64. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Kehf Suresi 64. Ayetinin Arapçası:

قَالَ ذٰلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِۗ فَارْتَدَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمَا قَصَصًاۙ

Kehf Suresi 64. Ayetinin Meali (Anlamı):

Mûsâ: “İşte aradığımız zâten buydu!” dedi. Hemen geldikleri izleri takip ederek gerisin geri döndüler.

Kehf Suresi 64. Ayetinin Tefsiri:

Mûsâ ve Yûşa (a.s.) iki denizin buluştuğu yere vardılar. Bir kayanın yanına sığınıp istirahat için bir müddet mola verdiler. Yûşâ, Mûsâ (a.s.)’ın uyuduğu bir sırada heybesindeki ölü balığın mûcizevî bir şekilde aniden canlanarak denize atladığını, orada bir yol bulup gittiğini görmüştü. Fakat bunu Hz. Mûsâ’ya söylemeyi unutmuştu. Mûsâ (a.s.) uyanınca:

“–Haydi, yolumuza devam edelim; belki daha çok yolumuz var!..” dedi. Beraberce yola devam ettiler. Uzun bir müddet gittikten sonra nihâyet bir ağaç altında oturdular. Mûsâ (a.s.), yardımcısından kahvaltıyı getirmesini istedi. Bu yolculuk sebebiyle hayli yorgun düştüğünü söyledi. Halbuki yola çıkarken: “İki denizin birleştiği noktaya varıncaya kadar hiç durmadan gidecek, gerekirse aradığımı buluncaya kadar senelerce yürüyeceğim” (Kehf 18/60) demişti. Yine Mûsâ (a.s.), Rabbiyle mülâkat için Tur’a çıktığı zaman kırk gün yememiş, içmemiş, fakat ne acıkmış ne de yorulmuştu. Halbuki bu sefer esnasında o henüz işin başlangıcında hem acıktı, hem yoruldu. Bunun hikmeti şudur: Tûr’daki seyahat Allah’a yolculuk mânasına geliyordu. Bu ise te’dip, ilim talebi, sabır imtihanı ve meşakkatlere tahammül yolculuğu idi.

Hz. Yûşâ, birden hatırladı; balık daha önce canlanıp denize atlamıştı. Fakat bunu Hz. Mûsâ’ya söylemeyi unutmuştu. Bunu unutturan da şeytandan başkası değildi. Halbuki Hızır ile buluşacakları yer, işte tam da orası, yani balığın mûcizevî olarak dirilip denize atladığı yerdi. Yapılacak tek şey tekrar geri dönmekti. İki yol arkadaşı, geldikleri izleri takip ederek gerisin geri döndüler ve daha önce mola verdikleri kayanın yanına geldiler. İşte aradıkları şahsı orada bulacaklardı:

Kehf Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Kehf Suresi 64. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.