Karia Suresinin Okunuşu, Anlamı ve Tefsiri

Karia ne demektir? Karia suresi ne zaman ve nerede indirildi? Karia suresi kaç ayettir? Karia suresinin okunuşu, anlamı ve tefsiri nasıldır? Karia suresinin Arapçası ve meali.

Kâria sûresi, Mekke döneminde inmiştir. Sûre,11 âyettir. “Kâria”, vuran, çarpan, kapıyı çalan, yürekleri hoplatan şey demektir. Burada, kıyamet gününü ifade etmektedir.

KARİA SURESİ DİNLE - FATİH ÇOLLAK

KARİA SURESİ ARAPÇA

KARİA SURESİNİN TÜRKÇE OKUNUŞU*

(*Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için aramalarda çıkmak için sitemize eklenmiştir.)

Bismillâhirrahmanirrahim.

﴾1﴿ El kâriatu.

﴾2﴿ Mâl kâriatu.

﴾3﴿ Ve mâ edrâke mâl kâriatu.

﴾4﴿ Yevme yekûnun nâsu kel ferâşil mebsûs(mebsûsi).

﴾5﴿ Ve tekûnul cibâlu kel ıhnil menfûş(menfuşi).

﴾6﴿ Fe emmâ men sekulet mevâzînuhu.

﴾7﴿ Fe huve fî îşetin râdiyetin.

﴾8﴿ Ve emmâ men haffet mevâzînuhu.

﴾9﴿ Fe ummuhu hâviyetun.

﴾10﴿ Ve mâ edrâke mâ hiyeh.

﴾11﴿ Nârun hâmiyetun.

KARİA SURESİNİN ANLAMI

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

﴾1﴿ Yürekleri hoplatan büyük felaket!

﴾2﴿ Nedir o yürekleri hoplatan büyük felaket?

﴾3﴿ Yürekleri hoplatan büyük felaketin ne olduğunu sen ne bileceksin?

﴾4﴿ O gün insanlar, her biri bir tarafa uçuşan küçük kelebekler gibi olacaktır.

﴾5﴿ Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır.

﴾6﴿ İşte o vakit, kimin tartıları ağır gelmişse,

﴾7﴿ Artık o, hoşnut olacağı bir hayat içinde olacaktır.

﴾8﴿ Ama kimin de tartıları hafif gelirse,

﴾9﴿ İşte onun anası (varacağı yer) Hâviye’dir.

﴾10﴿ Sen Hâviye’nin ne olduğunu ne bileceksin?

﴾11﴿ O, kızgın bir ateştir.

KARİA SURESİNİN TEFSİRİ

Kıyâmetin bir ismi اَلْقَارِعَةُ (Kāria)dır. Kâria, şiddetle çarpan, çarpmasıyla kulakları patlatan, kalpleri sarsan dehşetli bir hâdise demektir. Âniden gelip başlara çarpan büyük belâ ve felâketlere de kâria denilir. (bk. Ra‘d 13/31) Kıyâmet dehşet verici halleriyle kulakları çatlattığı, kalplere müthiş bir korku saldığı ve o gün suçlular cezalandırıldığı için bu isimle anılmıştır.

اَلْفَرَاشُ (ferâş), geceleri ışık veya ateşin çevresinde toplanan, kendilerini ateşe atıp yanan kelebekler demektir. İşte o gün öyle dehşetli bir gündür ki, insanlar korkudan etrafa yayılmış kelebekler gibi olurlar. Bu, o günün korkusundan duyulan şaşkınlık ve ıstıraba işarettir. İnsanlar mahşere çağırıldıkları sıra, çağıran davetçiye doğru uçuşmakta, düzensiz gelip gidişteki perişanlıkta, zayıflık ve düşkünlükte, çokluk ve yayılmada uçuşup çırpınan çeşitli kelebeklere benzetilmişlerdir. Nitekim bir başka âyette o gün insanların halleri yayılmış çekirgelere benzetilir: “O gün onlar, gözleri zillet ve dehşet içinde öne düşmüş olarak kabirlerinden çıkacak; yayılmış çekirgeler gibi dalga dalga her tarafı kaplayacaklar.” (Kamer 54/7) Dağlar da atılmış rengârenk yünler gibi olurlar. Yerlerinden sökülür, birbirine çarparak toz toprak olur, ağırlıklarını kaybeder, atılan yün gibi hafifleyip uçuşurlar. (bk. Müzzemmil 73/14; Fecr 89/21) Dağlar görünüş itibariyle siyah, beyaz, kırmızı gibi rengârenk oldukları için, parçalanıp uçuşurken de çeşitli renklerdeki yünlere benzerler.

Buraya kadar kıyametin birinci safhasından bahsedilmiştir. Sonraki âyetlerde ise yeniden dirilişle başlayan ikinci safha gelir:

Mahşer günü adâlet terazileri konur. Terazinin bir kefesine sevaplar, diğer kefesine ise günahlar yerleştirilir. Böylece her insanın ameli o hassas terazide tartılır. Âyet-i kerîmelerde buyrulur:

“Gerçek tartı o gün olacaktır. Artık kimin iyilikleri tartıda ağır gelirse, işte onlar nihâî başarı ve kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Kimin de iyilikleri tartıda hafif gelirse, işte onlar, ayetlerimize karşı çıkmaları yüzünden kendilerini ziyan edenlerdir.” (A‘râf  7/8-9)

“Kıyâmet günü biz adâlet terâzilerini kuracağız da hiç kimseye en küçük bir haksızlık yapılmayacak. Yapılan iş hardal tanesi kadar bile olsa, biz onu getirip mizana koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz!” (Enbiyâ’ 21/47)

Tartı neticesinde sevapları fazla gelen cennete girer. Orada hoşnut ve mutlu olacağı bir hayata erişir. Sevapları hafif gelen ise cehenneme girer. Bir annenin çocuğunu kucaklayıp göğsüne basması gibi, onu cehennem göğsüne basar. Burada cehennemin bir ismi olarak هَاوِيَةٌ (Hâviye) geçer. Hâviye, kâfir ve günahkârların içine yuvarlandıkları derin çukur demektir. Peşinden gelen âyetler bunun “çok kızgın ateş” olduğunu izah eder. Ateş zaten kızgın iken, onun ayrıca حَامِيَةٌ (hâmiyeh) şeklinde “kızgın” sıfatıyla sıfatlanması, cehennem ateşinin çok kızgın olduğunu, ona nispetle dünya ateşinin soğuk bir şey gibi kalacağını bildirir. Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.s.) bir gün:

“- Sizin şu dünyada yaktığınız ateş, cehennem ateşinin yetmiş parçasından bir parçadır” buyurunca sahâbe-i kirâm:

“- Yâ Rasûlallah! Cezalandırmak için dünya ateşi herhalde yeterlidir” dediler. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“- Cehennem ateşi dünya ateşlerinin üzerine altmış dokuz kat daha fazla kılındı. Bunlardan her birinin sıcaklığı, dünyadaki bütün ateşlerin sıcaklığı gibidir.” (Buhârî, Bed’u’l-halk 10; Müslim, Cennet 30)

Efendimiz (s.a.s.) bir diğer hadis-i şerifte şöyle buyurur:

“Cehennem;

«- Yâ Rabbi! Ben kendi kendimi yedim. Bir nefes almama izin ver» diye şikayette bulundu. Bunun üzerine Allah Teâlâ, biri kışın diğeri yazın olmak üzere onun iki defa nefes almasına izin verdi. Kışın hissettiğiniz en acı soğuk ile, yazın hissettiğiniz en aşırı sıcak onun alıp verdiği bu nefes yüzündendir.” (Buhârî, Bed’u’l-halk 10; Müslim, Mesâcid 185-187)

KARİA SURESİ HAKKINDA BİLGİLER

Kåria Sûresinin Nüzûlü

Mushaftaki sıralamada yüz birinci, iniş sırasına göre otuzuncu sûredir. Kureyş Sûresi’nden sonra, Kıyâmet Sûresi’nden önce Mekke’de inmiştir.

Kåria Sûresinin Adı / Ayet Sayısı

Sûre, ilk âyeti oluşturan ve “sert nesne, korkunç olan, ses ve kapı çalan” anlamlarına gelen kåria kelimesiyle isimlendirilmiştir.

Kåria Sûresinin Konusu

Sûrede bazı kıyamet tasvirlerine yer verilmekte, âhiret sorumluluğu bilinci aşılayan uyarılarda bulunulmaktadır.

Kaynak: kuranvemeali.com

İslam ve İhsan

KÂRİA SÛRESİ TEFSİRİ

Kâria Sûresi Tefsiri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.