Kardeş Olmak İçin Kan Bağı Gerekmez!

Hamdolsun Müslümanız biz, fesatla olmaz işimiz! Kelime-i şehâdeti getirenler, kardeşimiz! Dünya, insanoğlunun hırsına ve öfkesine yenik düşme zaafı yüzünden, saçma sapan ve üzücü bir karışıklık içerisindeyken, Müslümanlar olarak tekrar tekrar dönüp aynaya bakmak ve vicdanlarımızı, samîmî bir niyetle, asr-ı saâdet mihengine vurmak zorundayız. Çünkü gün kardeşlik günüdür!

Kâbe-i Muazzamanın mütevâzî; fakat pek heybetli duruşuna zıt, şişmiş kabarmış egolarımızın devâsını bulmak, “ben” demekten kurtulup “biz” demeye alışmak, sâdece nefsimizi değil, birbirimizi de şerlerden uzak tutarak hayırlarda yarışmak zorundayız. Mescid-i Nebevînin, çeşit çeşit Müs­lümanı özenle ağırladığı gibi, biz de gönüllerimizde tüm Müslümanları sevgiyle ağırlayabilmeliyiz. Farklılıkların bölünmeye sebep olmadığı, teferruatın aslı boğmadığı bir zeminde, kardeş olmak zorundayız!

Mü’minin mü’mine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binâlar gibidir.1 Mâdem ki böyledir, ayrılıkların ancak ve ancak Allah rızâsı için olması, nefsî ve keyfî uzaklaşmaların yaşanmaması şarttır. Sana zararı dokunmuş bile olsa, eğer Allah rızâsı için bir şeyler yapmaya çalışıyor, hayırlarını artırmak husûsunda gayret içinde bulunuyor ise kardeşine destek ol! Geçmişteki kusurlarına rağmen, bugün Allah için bir çaba içinde ise, duâlarınla o kimsenin ardında ol!

GÜN KARDEŞLİK GÜNÜDÜR!

Gün, kardeşlik günüdür! Zaman, birlik zamanıdır! Kıskançlık ateşiyle eğrilip Yahuda olma! Aşk ateşinde eriyip Yûsuf ol! Kâbil değil, Hâbil ol! Nerede, hangi durumda olursan ol, Hak’la ve hayırda ol!

Zaten hiç kimsenin yapayalnız yürüyecek kudreti yok. Eğer tek başına işler başarılabiliyor olsaydı, Peygamberler yardımcı ve yoldaş edinmezlerdi. Eğer “ben” demekle engeller aşılabiliyor, kalpler fethedilebiliyor olsaydı, Firavun bu dünyanın gelmiş geçmiş en hayırlı insanı olurdu.

Dikkatli bakmak lazım. Hâdiseleri sadece kendi açısından değil, kardeşler penceresinden de seyretmek lâzım. Birbirini anlamak adına şevkle emek vermek lâzım. Herkesin kendi işini yürütmek derdine düştüğü şu zamanda, başka bir hayra gücü yetmese bile her bir Müslümanın, ince, kibar ve düşünceli tavırlarla kardeşlerinin işine de destek olup kuvvet vermesi lazım.

Halkalar birbirine iyice geçmemiş olsa, zincir azıcık bir kuvvet karşısında kopar. Tuğlalar birbirine kaliteli bir sıva ile yapışmamış olsa, duvar küçücük bir darbeyle yıkılır. O halde, geçici ve basit dünyevî ideallerle değil, kalıcı ve gerçek âhiret ideâlleriyle birbirimize tutunmamız lâzım.

Üç beş kemik görünce sarhoşa dönen, vazîfesini unutup kemik yalamaya duran aç ve zayıf bir köpek, hangi sürü için koruyucu olabilir? Dünyalık derdine düşmüş, mal ve mülk sevdâsıyla aklı bulanmış bir tamahkârdan, hangi topluma hayır gelir? Basit hediyelerle kandırılabilen, rüşvete ve haramla ülfete kapısı açık bir zavallıya, hangi makam teslim edilebilir?

Dert diye gözünde büyüttüğü ufak tefek problemler yüzünden avaz avaz bağırmayı mârifet zanneden biri, hangi dâvânın eri olabilir? Sıkıntının, keşfedemediği istîdatlarının açılmasına yarayacak bir nimet olduğunu kavrayamamış adama, hangi yük yüklenebilir? Daha kendi hastalıklarının tedâvisi için doktor kapısına gitmeye üşenen bir kişi, kime, nasıl devâ dağıtabilir? Günlerce küsmeyi kararlılık zanneden bir kindar, nasıl olur da insanlara İslâmı anlatabilir?

NEFSİNİ TÜM FİTNELERDEN ARINDIR

Kardeş, nefsini tüm menfî vasıflardan arındırmak derdinde olacak ki kardeşliğinden hayır gelsin. Kardeş, nefsini Allah rızâsı yolunda öldürecek ki halka ve mahlûkâta hizmeti, himmetle bereketlensin. Hasetten ve nefretten temizlenmemiş bir kalp, kardeş olamaz. Hasretten ve şefkatten nasip almamış bir gönül, kendini bir başkası için yoramaz.

Halbuki birbirini sarıp kollayan gül yaprakları gibi olmak zorundayız. O yaprakların köklerine sımsıkı tutunmaları gibi bizler de bizi biz yapan Kur’an ve sünnet köküne sımsıkı tutunmalıyız. Kendimiz için sevip arzu ettiğimiz bir şeyi din kardeşimiz için de sevip arzu etmedikçe hiçbirimiz, gerçek anlamda îmân etmiş olamayız.2 O halde affı, tavâfı, yulafı… Adını nîmet bildiğimiz, maddî mânevî ne kadar hayır ve güzellik varsa her bir şeyi, kendimiz için istediğimiz gibi kardeşlerimiz için de istemeyi öğrenmek zorundayız!

MÜSLÜMAN MÜSLÜMANIN KARDEŞİDİR

Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Din kardeşinin ihtiyâcını karşılayan kimsenin ihtiyâcını, Allah karşılar. Müslüman’dan bir sıkıntıyı giderenin, kıyâmet günündeki sıkıntılarından birini, Allah giderir. Bir Müslüman’ın ayıbını örtenin ayıplarını, kıyâmet gününde Allah örter.3 O halde, ayıp araştırmakla değil, ayıp temizlemekle meşgûl, yardım eden, yük hafifleten, seven ve sevindiren kardeşler olmak zorundayız!

Beş parmağın beşi bir değil; lâkin icâbında yumruk, icâbında tesellî olabilmek, gerektiğinde tâmir, gerektiğinde yerle bir edebilmek için, kardeşçe saf olmak zarûrîdir. Zâhiren her dâim bir arada bulunmak mümkün değilse bile, fikren ve kalben et ile tırnak olmak şarttır. Mü’minler kardeştir. O halde bize lâzım olan, kardeşlerin arasını bulmak,4 Allah’tan hakkıyla korkarak, barışmaktır.5

Birbirini öldürmek, Müslümanlar için küfür alâ­me­tidir. İki cihan kurtuluşu için, “Benden sonra, birbirinin boynunu vuran kâfirlere benzemeyin!”6 buyuran Hazreti Muhammed Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellemin îkâzına uymak gerekir! Fitneye ve bölünmeye karşı, îmân ile kenetlenip sapasağlam durmak gerekir!

Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulüm ve haksızlık yapmaz, ondan yardımı kesmez ve onu hakir görmez. Kardeşini hor ve hakir görmesi, bir kimseye şer olarak yeter. Müslüman’ın kanı, malı ve ırzı, başka Müslüman’a haramdır.7 O halde kardeşim, bize yaraşan, kendi aramızda çatışmaya ve kavgaya düşerek asıl nîmeti kaçırmak değil, kardeş olarak Cemâlullâha ulaşmaktır!

ASLA UNUTMA!

Şunu da unutmamak lâzım: Kaş çatan kardeş, göz süzen düşmandan iyidir. Çünkü Müslüman kardeşin kaş çatması, iki cihan hayrına olmak üzere, Allah içindir. Dünya zararına sokan kardeş, dünya ile kandıran düşmandan iyidir. Çünkü dünya zaten Allah katında kıymeti olan bir şey değildir.

Beğen, beğenme! Kelime-i şehâdet getiren ve ben Müslümanlardanım diyen kişiyi sevmek zorundasın! Hoşlan, hoşlanma! Allah birdir ve Hazreti Muhammed aleyhisselâm O’nun kulu ve rasûlüdür, diyenle kardeş olmak zorundasın!

Karakterin başka, frekansın ayrı, tarzın değişik, üslûbun alâkasız olsa da Müslüman kardeşini korumak, kollamak, desteklemek zorundasın! Yok öyle, itip kakarak öne geçmeye çalışmak! Eğer Müs­lü­man­lardansan, yersize yer, yolsuza yol, kolsuza kol olmak zorundasın! Cennete girmeyi niyetine aldıysan, kardeşini de kalbine alacaksın. El ele, gönül gönüle çalışacak, önce yalnızlıktan, sonra da kabızlıktan kurtulacaksın!

Ne mekânlar bizimdir, ne de hayırlar, biliriz! Me­kân­larda emânetçiyiz, hayırlarda bekçiyiz. Hamd­olsun Müslümanız biz, fesatla olmaz işimiz! Kelime-i şehâdeti getirenler, kardeşimiz!

Dipnotlar: 1) Buhârî, Salât 88; 2) Buhârî, Îmân 7; 3) Tirmizî, Hudûd 3; 4) Hucûrat Sûresi, 10; 5) Enfal Sûresi, 1; 6) Buhârî, İlim 43; 7) Müslim, Birr 32.

Kaynak: Neslihan Nur Türk, Altınoluk Dergisi, 2013 - Ekim, Sayı: 332, Sayfa: 016

KARDEŞLİK FEDÂKÂRLIKTIR

BUGÜN KARDEŞLİK İMTİHANINDAN GEÇİYORUZ

MÜMİNLERİN KARDEŞLİĞİ NASIL OLMALI?

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.