‘Kadınların Hatibi’ Lakabı ile Anılan Sahabi

“Hatîbetü’n-Nisâ” yani “Hanımların Hatîbi” olarak bilinen kadın sahabi, Esmâ Binti Yezîd (r.a.) kimdir?

Hazret-i Esmâ binti Yezîd -radıyallâhu anhâ- nâm-ı diğer “Hatîbetü’n-Nisâ” yani “Hanımların Hatîbi”; Medîne-i Münevvere şehrinden, Ensar hanımlarındandır. Evs kabîlesinden Yezîd ibni Seken’in kızıdır. Hicretin ilk yılında Allah Rasûlü’ne biat etmiş ve İslâm’la müşerref olmuştur.

HANIMLARIN SÖZCÜSÜ

Esmâ binti Yezîd -radıyallâhu anhâ- zeki, mert, kendine güvenen ve girişken bir tabiata sahip idi. Fikirlerini ifade edebilmesindeki kâbiliyeti ve açık sözlülüğü sebebiyle hanım sahâbîler arasında bir nevî “sözcü” olmuş, Medîneli hanımlar, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e bir şey soracakları zaman onu temsilci olarak göndermişlerdir. O ki, bilmediğini soran, daha iyi anlamak için gerekirse sıkılmadan tekrar soran, mutmain olduğunda da bütün varlığıyla biat eden bir karaktere sahipti.

Hanımlar bir gün zihinlerini meşgul eden bazı konuları öğrenmek üzere Esmâ binti Yezîd’i yine aralarında temsilci seçmişlerdi. Belirledikleri soruları Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e sormasını ricâ ettiler. O da bu maksatla Peygamberimiz’in huzuruna gelerek hem hanımların dertlerini hem de kendi sorularını gayet güzel bir üslup ile Efendimiz’e iletti ve O’nun takdirini kazandı. Şöyle ki:

“-Anam-babam Sana fedâ olsun, yâ Rasûlâllah! Ben Sana hanımların elçisi olarak geldim. Allah Seni bütün erkek ve kadınlara peygamber olarak göndermiştir. Biz, Sana ve Senin Rabbine îman ettik.

Biz kadınlar evlerimizde oturmakta, beylerimizin isteklerini yerine getirmekte ve çocuklarımızı büyütmekteyiz. Siz erkekler ise, Cuma namazı kılmak, camiye ve cemaate çıkmak, hastaları ziyaret etmek, cenazelerde bulunmak, birden fazla hacca gitmek gibi hususlarda bize üstün kılındınız. Daha önemlisi de Allah yolunda cihâd etmek gibi bir fazîlete nâil oldunuz.

Bir erkek hac veya umre için yahut düşmanla savaşmak üzere yola çıktığı vakit, biz mallarını korur, iplik eğirip elbiselerini diker ve temizleriz. Çocuklarını büyütürüz. Bu hizmetlerimizle biz de erkeklerin kazandığı hayır ve sevaba ortak olamaz mıyız?” diye sordu.

ESMA BİNT-İ YEZİD’İN “HATÎBETÜ’N-NİS” DİYE ANILMASINA VESİLE OLAN HADİSE

İki Cihan Güneşi Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Hazret-i Esmâ’nın bu sözlerini dikkatle dinledi. Fikirlerini ifade konusundaki rahatlığı, zekâsı ve açık sözlülüğünü takdir etti ve yanındaki sahâbîlere hitâben:

“-Siz bir kadından, dînî konuda sorduğu bir soruda bundan daha güzel, daha veciz bir söz işittiniz mi?” buyurdu.

Sonra Esmâ Hanım’ın şahsında bütün mü’min hanımlara şu müjdeyi verdi:

“-Ey hanım, dinle ve seni buraya temsilci gönderen hanımlara da iyice anlat! Bir kadın kocasıyla güzel geçinip onun hoşnutluğunu, rızâsını kazanırsa, bu saydığın üstün amellerin hepsine denk bir iş yapmış olur. Yani onların bu ibadetlerindeki sevaplarıyla aynı sevabı elde etmiş olur.” [1] buyurdu.

Esmâ binti Yezîd -radıyallâhu anhâ- bu olaydan sonra “Hatîbetü’n-Nisâ” lakabıyla anılmıştır.

Esmâ -radıyallâhu anhâ- bir başka gün de Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimize giderek hanımların sormakta utandığı bazı soruları sormuş ve istediği cevapları almıştır. Onun bu tavrını takdir eden Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- Annemiz; “utanma (hayâ) duygusunun Ensar kadınlarının dinlerini öğrenmesine engel olmadığını” söylemiştir.

Esmâ binti Yezîd -radıyallâhu anhâ- zaman zaman Peygamber Efendimizin hâne-i saâdetine gelir, mü’minlerin anneleri olan Efendimizin hanımları ile sohbet ederdi.

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- Vâlidemizin gelin olarak Efendimizin evine geldiği gün Esmâ Hanım da orada bulunmuştu. O gün Fahr-i Kâinat Efendimiz’e süt takdim edilmişti. Efendimiz sütten biraz içtikten sonra içtiği kâseyi Hazret-i Âişe Annemize uzatmıştı. O da yeni gelin olarak utandığından almak istememişti. Bunun üzerine Hazret-i Esmâ -radıyallâhu anhâ-:

“-Yâ Âişe! Rasûlullâh’ın ikramını geri çevirme. Al ve iç!” dedi.

Hazret-i Âişe sütü aldı ve bir miktar içtikten sonra Efendimiz’e tekrar verdi. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu sefer sütü Hazret-i Esmâ’ya uzattı. O da kâseyi aldı ve içti.

Cesaret ve şecaat sahibi bir hanım olan Hazret-i Esmâ, Hayber Gazvesi ile Mekke Fethi’ne katılmıştır. Peygamber Efendimiz’in vefatından sonra da cihad meydanlarından geri kalmamıştır. Bilhassa Yermük Savaşı’nda gösterdiği kahramanlıklar dillere destandır. Yaşanan kısa bir bozgun esnasında düşmanlar, müslüman ordusunun en arkasına kadar sarkmış, bu hengâmede kadınlar da savaşa dâhil olmuşlardı. Hazret-i Esmâ’nın bu sırada bir çadır direğini eline alarak düşman askerlerinin arasına daldığı, müslüman kadınları cesaretlendirdiği ve düşmanın birkaçını öldürdüğü rivâyet edilmektedir.

Tarih kitaplarına geçen bu hâdiselerde rahatça görebildiğimiz şekilde, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kadın-erkek bütün müslümanların ilim öğrenmesini teşvik etmiş, akıllarına takılan sorulara kırmadan, incitmeden cevaplar vermiştir. Onları:

“-Siz bunları anlamazsınız! Şunları yapın yeter!..” Yahut:

“-Bu kadar düşünmeyin, îman ve itaat edin, soru sorup durmayın!” şeklinde paylamamıştır.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kadınlara cevap verirken onların duygularını incitmeden, gönüllerini hoş ederek, güzel ve akıllarını tatmin edecek ifadeler kullanmıştır.

Aynı şekilde bu hâdiseler üzerinde düşündüğümüzde, kadının öncelikli vazifesinin evin hâricindeki işler olmadığını, ancak gerektiği hâllerde ticaret, seyahat ve cihad gibi zaruretlerle erkeklerin yaptığı ve yapması gereken hususlarda kendilerine yardımcı olduklarını görüyoruz. Bu durum, hem kadını yüceltip ona gereken saygıyı göstermenin canlı bir misâlidir, hem de hayatın zorluk ve sıkıntılarında iki cinsin de birlikte sorumluluk ve vazife aldığını göstermektedir. İslâm, ne kadını “ayağa düşürmüş”, ne de “onu büsbütün hayattan koparmış” bir dindir!..

Esmâ binti Yezîd -radıyallâhu anhâ- Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz-’den 81 hadîs-i şerîf rivayet etmiştir.

Hanımların hatîbi olan, ilim âşığı bu güzîde sahâbî annemizin şefaatlerine nâil olmayı Rabbimiz’den niyaz eder, mübârek rûhu için bir Fâtiha-i Şerîfe ve 3 İhlâs-ı Şerîf okumanızı istirhâm ederiz.

İstifade Edilen Kaynaklar: Mustafa Eriş, Hanım Sahâbîler 1, İstanbul, 2020, 145-153; Mehmed Emre, Hanım Sahâbeler, İstanbul, 2019, 237-239.

Dipnot: [1] Beyhakî, Şuâb, VI, 421; Heysemî, IV, 305.

Kaynak: Merve Güleç, Altınoluk Dergisi, Sayı: 451

İslam ve İhsan

ESMA BİNTİ YEZİD (RA) KİMDİR?

Esma Binti Yezid (ra) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.