Kadının Erkek Doktora, Erkeğin Kadın Doktora Muayene Olması Caiz midir?

Erkek doktorun kadını, kadın doktorun erkeği muayene etmesi caiz midir? Bunun dinî yönden bir sakıncası var mıdır?

Hasta olan kimsenin tedavi olması sünnettir. İlk planda sağlığın korunmasını ve sağlıklı kalmak için gerekli önlemlerin alınmasını isteyen İslâm, hastalık gelince de tedavi olmayı emretmiştir. Üsâme b. Şerîk’ten nakledildiğine göre bedevîler Hz. Peygamber’e gelerek; «Tedavî olalım mı?» diye sorunca Allâh’ın elçisi onlara; «Tedavî olunuz. Çünkü Allah yaratmış olduğu her derdin devasını da yaratmıştır. Ancak bir dert bunun dışındadır. Bu da yaşlılıktır.»[1] buyurmuştur. Başka bir hadiste şöyle buyurulmuştur: «Her derdin bir çaresi, her hastalığın bir ilacı vardır. Hastalığın ilacı bulunduğu zaman Aziz ve Celil olan Allâh’ın izniyle iyileşir.»[2]

Hastalıklar zaruret veya ihtiyaçların ortaya çıktığı bir alandır. Bu konuda «Zarûretler sakıncalı olan şeyleri mubah kılar» kuralı geçerli olur. Bu yüzden doktorun hastayı muayene ve tedavi veya ameliyat sırasında normal zamanda bakılması caiz olmayan yerlere bakma, dokunma veya ameliyat etme gibi müdahaleleri caiz olur.

Karşı cinsin muayene ve tedavisine gelince; bu konuda imkân varsa erkekleri erkek doktorun, kadınları da kadın doktorun muâyene edip tedavisini yapması asıldır. Çünkü zarûretler miktarlarınca takdir olunur. Kadın hastayı tedavi edecek kadın doktor varken ve ona başvurma ve tedavi ortamı mevcutken erkek doktora veya erkeğin kadın doktora gitmesinde zarûret olduğu söylenemez.

Ancak kadın hastayı tedavi edecek kadın veya erkek hastayı tedavi edecek erkek doktor bulunmaz veya o hastalığı tedavi edebilecek güç ve ehliyette olmazsa karşı cinslerin muayene ve tedavisi caiz olur. Nitekim çeşitli savaşlara Allâh’ın Rasûlü ile birlikte katılan sahabe hanımları su taşımış, hizmet etmiş, yaralıları ve ölüleri Medine’ye sevketmişlerdir.[3]

İbn Hamdan şöyle demiştir: «Bir erkek hastalanır, kadından başka onu tedavi edebilecek kimse bulunmaza, o kadın onu tedavi edebilir. Hatta gerekirse galiz avret sayılan yerlerine de bakabilir.”[4]

Diğer yandan gayrimüslim bir doktorun, Müslüman hastayı tedavi etmesinde de bir sakınca bulunmaz.[5]

Sonuç olarak bir İslâm toplumunda hastalıkların tedavisinde, doğum ve kadın hastalıkları konusunda toplumun inanç değerlerinin dikkate alınması gerekir. Yalnız kadınları ilgilendiren kadın hastalıkları kliniği, doğum evi vb. yerlerde kadın doktor, hemşire ve hasta bakıcıların bulunması müdahaleyi ve tedaviyi kolaylaştıran unsurlar arasında sayılmalıdır. Mü’minin önemli niteliklerinden olan utanma ve haya duygusunu zorlamak, zaruret bulunmayınca yersiz ve anlamsızdır. Bu çelişkinin giderilmesini istemek İslâm toplumunun hakkı olmalıdır.

Dipnotlar:

[1]. Ebû Dâvûd, Tıb, 1. [2]. Müslim, Selâm, 69. [3]. Halil Gönenç, age, II, 189. [4]. Seyyid Sabık, Fıkhu’s-Sünne, Beyrut, y.y., I, 493. [5]. Şirbînî, Muğnî’l-Muhtâc, I, 357.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

MAHREM NE DEMEK?

Mahrem Ne Demek?

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ HASTALARIN MAHREM YERLERİNİ GÖRMESİ CAİZ MİDİR?

Sağlık Çalışanlarının Hastaların Mahrem Yerlerini Görmesi Caiz midir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Burda zaruret olan kadının doktora gitmesi mi yoksa kadının doktor olması mı? İslam da kadının doktor olmasını hükmü nedir? Kadın doktora ihtiyaç var diye; Tesettürsüz veya Erkeklerin içinde ve erkek hastalara bakarak bir kadın doktorluk yapabilir mi? Kocası izin vermez ise bir kadın doktorluk yapabilir mi?

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.