İsrâ Suresi 6. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

İsrâ Suresi 6. ayeti ne anlatıyor? İsrâ Suresi 6. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

İsrâ Suresi 6. Ayetinin Arapçası:

ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَاَمْدَدْنَاكُمْ بِاَمْوَالٍ وَبَن۪ينَ وَجَعَلْنَاكُمْ اَكْثَرَ نَف۪يرًا

İsrâ Suresi 6. Ayetinin Meali (Anlamı):

Aradan zaman geçti, o istilâcılara karşı size tekrar gâlibiyet ve zafer verdik, servet ve oğullarla gücünüzü artırdık ve toplum olarak sayınızı daha da çoğalttık.

İsrâ Suresi 6. Ayetinin Tefsiri:

İsrâiloğulları hakkında hükmün yazıldığı kitap, bütün ilâhî kitapların da kaynağı mahiyetinde olmuş ve olacak her şeyin içine kaydedildiği Levh-i Mahfûz olabilir.

İsrâiloğulları, yaşadıkları bölgede yaptıkları büyük fesatlar neticesinde bir takım musibetlere mâruz kalmışlardır. Söz konusu edilen fesat ve ona mukabil verilen cezaların, bu âyetlerde önemli olan ikisine işaret edilmektedir. Hem Tevrat ve İncil’de, hem de tarihi kaynaklarda bunlarla ilgili ayrıntılı bilgiler verilir. Kısaca belirtmek gerekirse bu iki felaketten kastın şu hâdiseler olduğu söylenebilir:

Onların mâruz kaldıkları ilk felaket M. Ö. 598’de Babil kralı Buhtunnasr’ın istilasıdır. O Kudüs’ü ve Beyt-i Makdis’i yerle bir etti. İsrâiloğulları’nı Filistin’den sürüp çeşitli ülkelere dağıttı. Bir kısmını da Babil’e götürdü. Onlara verilen ilk ceza budur. İsrâiloğulları’nın bu felakete uğramalarının sebebi olarak Hz. Zekeriya’yı öldürmeleri ve Ermiyâ’yı hapsetmeleri zikredilir. M.Ö. 529’da Pers kralı Hüsrev Babil’i alınca İsrâiloğulları’na Kudüs’e dönme ve mâbedi inşa etme izni verdi. Daha sonra Ezra, kaybolan Tevrat’ı yeniden derledi. Dini ıslahat yapıldı. M. Ö. dördüncü yüzyılda Yunan işgalinden sonra, M. Ö. ikinci yüzyıl sonunda dinî bir canlanma ile Makkabiler devletini kurdular. Tekrar bir çürüme ve tefrika, Romalıların M. Ö. 63’de Filistini işgal etmeleriyle sonuçlandı. Manevî çöküşleri daha da arttı. M. S. 70’de Romalı Titus Kudüs’ü alıp yahudileri kılıçtan geçirdi. Beyt-i Makdis’i yaktı yıktı. Âyette bildirilen ikinci felaket de bu olabilir. Bu felâketin sebebi olarak da Hz. Yahyâ’yı öldürmeleri veya Hz. İsa’yı öldürmeye teşebbüs etmeleri zikredilir. (bk. Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’ân, III, 79-92)

İkinci ceza için bir de şu ihtimal vardır. Siyonizm, Batının süper güçlerinin desteğiyle İsrâil devletini 1948’de kurdu. Üç milyon kadar Filistinli müslümanı yurtlarından kovup, altmış yıldan beri İslâm dünyasını kana ve ateşe verdi. Dolayısıyla bu âyet, mazlum müslümanların haklarını alıp vatanlarına kavuşacaklarına da işaret olabilir. Buharî’de geçen şu hadis-i şerif konuya ışık tutmaktadır:

“Müslümanlarla yahudiler arasında kanlı bir savaş olmadıkça kıyamet kopmaz. müslümanlar onları kırıp mahvedecek. Hatta yahudi taşın, ağacın arkasına saklanacak, bunun üzerine o taş, o ağaç dile gelerek yahudiyi kovalayan kimseye: «Ey müslüman!, Şu arkamda bir yahudi var, gel onu da öldür!» diyecektir.” (Buhârî, Cihad 94; Müslim, Fiten 82)

İster yahudi ister başka din ve ırktan insanlar olsun Yüce Allah onlara kurtuluş yolu olarak son Peygamber’e iman ve itaati göstererek şöyle buyuruyor:

İsrâ Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

İsrâ Suresi 6. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.