İsrâ Suresi 13. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

İsrâ Suresi 13. ayeti ne anlatıyor? İsrâ Suresi 13. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

İsrâ Suresi 13. Ayetinin Arapçası:

وَكُلَّ اِنْسَانٍ اَلْزَمْنَاهُ طَٓائِرَهُ ف۪ي عُنُقِه۪ۜ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ كِتَابًا يَلْقٰيهُ مَنْشُورًا

İsrâ Suresi 13. Ayetinin Meali (Anlamı):

Biz her insanın sevabını ve günahını boynuna doladık; öyle ki, kıyâmet günü önüne, her şeyi açık açık kaydedilmiş bulacağı bir defter çıkaracağız.

İsrâ Suresi 13. Ayetinin Tefsiri:

13. âyette geçen اَلطَّائِرُ (tâir) kelimesinden maksat iyi veya kötü, hayır veya şer insanın yaptığı bütün ameller ve bunlara terettüp eden sevap veya vebâl, bahtiyarlık veya bedbahtlıktır. Boyuna takılan gerdanlık boyundan ayrılmadığı gibi, ne insanın ameli, ne de bunların neticeleri hiçbir zaman kendinden ayrılmaz. Bu ameller Allah’ın manevî âleme koyduğu kanunlara uygun olarak bir kısım şekillere bürünür. İnsanın mânevî yönü  bunlarla kıymet kazanır; yükselir veya alçalır, aydınlanır veya kararır. Nitekim Resûlullah (s.a.s.) işlenen her bir günahın kalpte siyah bir leke oluşturacağını (Tirmizî, Tefsir 83/3334; İbn Mâce, Zühd 29), abdest uzuvlarının da âhirette parlayacağını (Buhârî, Vudû’ 3; Müslim, Tahâret 35) haber verir. İnsan, yaptığı iyilik ve kötülüklerin âhirette neye tekâbül ettiğini dünyada göremese bile, öldüğü zaman bunları net olarak görecektir. Çünkü, küçük büyük ne yaptıysa hepsinin yazıldığı amel defteri karşısına çıkacak, hepsinin orada kaydedilmiş olduğunu görecektir. Kendisine: “Oku şimdi defterini! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter!” denilecektir. Konuyla ilgili diğer âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:

“Herkesin amel defteri önüne konulacak; sen günahkârların o defterde yazılı olanlardan dolayı ödleri patlayacak şekilde korktuklarını göreceksin. Hayretler içinde: «Yazıklar olsun bize! Bu nasıl defter ki, küçük büyük demeden, hiçbir şeyi dışarıda bırakmadan ne yapmış, ne söylemişsek hepsini saymış dökmüş!» diyecekler. Böylece yaptıkları her şeyi amel defterlerinde bulacaklar. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (Kehf 18/49)

“O gün insanlar, yaptıkları işlerin kendilerine gösterilmesi için kabirlerinden çıkıp hesap yerine bölük bölük gelirler. Artık kim zerre ağırlığınca bir iyilik yapmışsa, onu görür. Kim de zerre kadar bir kötülük yapmışsa, onu görür.” (Zilzâl 99/6-8)

Hak dostu âlimlerden biri şu nasihatte bulunur: “İşte bu senin amel defterin… Dilin onun kalemi, tükürüğün onun mürekkebi, azaların onun sahifeleri… O amelleri kendi Hafaza meleklerine yazdıran da sensin. Ona hiç bir şey eklenme­diği gibi, ondan hiç bir şey de eksiltilmemiştir. Ondan, herhangi bir bölümü kabul etmeyip inkâr edecek olursan, bu sefer bizzat senin azaların; ellerin, ayakların, derilerin senin aley­hine o hususta şâhitlik yapacaktır.” (Kurtubî, el-Câmi‘, X, 230)

Bunun için insan dünyada her gün ne yaptıklarını iyi okumalı, hesaba çekilmeden önce kendini hesaba çekmelidir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.): “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin” (Tirmizî, Kıyâmet 25) buyurur. Bilmek gerekir ki, ne doğru yolu seçip iyilik yapanlar Allah ve Peygamberine bir iyilik yapmış olurlar. Onlar bu iyiliği sadece kendi faydalarına yapmış olurlar. Ne de doğru yoldan sapıp kötülük yapanlar, Allah ve Rasûlü’ne bir kötülük yapmış olurlar. Onlar da bu kötülüğü sadece kendi zararlarına yapmış olurlar. Hiç kimse bir başkasının günahını yüklenmez, onunla hesaba çekilmez. Toplu olarak işlenen suçlarda da, herkesin sorumluluk ve cezası o suçun işlenmesine olan katkısı nispetindedir. Buna göre hiç kimse, günahının bir başkası tarafından çekileceğini zannetmemelidir. Başkaları haram işliyor diye, kendisi de harama yeltenmemelidir. Çünkü nihâî olarak herkes kendi günahından sorumlu olacaktır. Ancak insan, kendi aklıyla tam olarak neyin helâl neyin haram, neyin günah neyin sevap olduğunu tespit edemeyeceğinden Allah Teâlâ bu hususları aydınlatmak üzere peygamberler göndermiş; peygamber göndermedikçe de hiç kimseye azap etmeyeceğini haber vermiştir.

Bir toplumun Allah’ın azabına uğramasına yol açan sebep ve sürece gelince:

İsrâ Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

İsrâ Suresi 13. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.