İslam Neden En İdeal Yaşama Biçimidir?

İnsanın “varoluş”u ile gündeme gelen, bilim ve hikmet yüklü, ilâhi bir programdır İslam.

Allah’ın insanla ilgisi, onu yaratışı ile sınırlı değil. Ondan sonrası da O’nun. Evreni onun için kurmuş. Sahneyi onun için açmış... Peygamberi onun için göndermiş... Sayısız hikmetler taşıyan yasalarıyla insana amacı ve yolu aydınlatmış. Yaratan ve rızık veren, elbette hükmedecektir de...

Topluma temel olacağı için en büyük değeri insana İslam verir. Her şey her şeyle ilgili olduğu için İslam insan hayatına bir bütün olarak bakar. Sıhhatli bir toplumu, bireyi güçlendirerek kurar.

Hayrın ve iyiliğin çoğalması, şerrin ve kötülüğün azalması İslam’ın amacıdır. Bu nedenle bireyde “insan”ı arar, İslam. Seven, acıyan, ürperen bir kalbi, insan kalbini nakış nakış dokur. Ondan en iyiyi çıkarmaya çalışır. İnsanı öyle işler ki, hayırlara anahtar, şerlere kilit yapar.

İslam’da “bana ne” yoktur. Çünkü bu din, “Kendin için istediğini, başkası için de istemedikçe gerçek bir inanmış olamazsın”der. Yine İslam faizi yasaklayarak servetin küçük bir zümre elinde birikmesini önler. Fakirin zenginler üzerindeki hakkını, ayrıca zekat müessesesiyle korur.

AKSİYON DİNİ

İslam’da “İnsan ancak çalıştığına erişir” (Necm, 39), örneğinin karşılığım görür. Tembelliğe bu dinde izin yoktur. Kaldı ki, İslam’a göre günler, farklı olmak zorunda. Aksiyon dinidir İslam. Her gün daha ileri, her gün daha yeniye.

İslam, zamanın içinde oluşan tohumlara sezgi ve endişeyle bakar. Bir radar gibi tehlikeleri sezer. İnsanı pas tutmaya terketmez. Olumsuz bir yönde etkilenmemesi için titrer “Ey insanlar nereye gidiyorsunuz?” (Tekvir, 26) çağrılarıyla düşüncede amaca, hedefe sürekli pencere açar. Böylece şer daha büyümeden, doğmadan tedbir alır; sadece akışı görmez, akışa hakim olur. Emri bi’l Maruf Nehyi ani’l-Münker (İyiliğe teşvik, kötülükten sakındırma) ilkesiyle, istisnasız her bireyi toplumda sorumlu kılıp, iyi ve güzelliğin egemenliğini sağlayan muhteşem bir kontrol mekanizması kurar.

Evrendeki nizamda nasıl bir denge varsa, İslam’da da yine aynı eşsiz, hikmetli denge vardır. İslam aşırılıklardan kaçar, “İşlerin hayırlısı vasat olanıdır” der. İslam, sınırlar aşıldı mı, erdemin meyvelerinin acılaştığını bilir, insana “Tehlike sınırına sakın yaklaşma!” der. Böylece sonuçlarda boğulmaz, dikkati “küçük şey”e, başlangıca çevirir. Tedbiri tohumlar çiçek açmadan, ok yaydan fırlamadan önce alır. İslam önce yangını tutuşturup sonra su arama çelişkisine düşmez. Şu kadar içki alarak araba kullanabilirsin demez. “İçki haramdır” der.

İnsan bir kez bozulmaya görsün, tüm sınırları zorlar, en kutsal değerleri acımasızca çiğner. Böyle bir ortamda, insan insana hayat hakkı bile tanımaz. Hiroşimalar, Vietnamlar, Bosnalar bu bozuluşun acı ürünleridir.

“İnsan”a ihtiyacımız var. Gerçek Müslüman oluş, gerçek insan oluştur...

İslam çıkış yolunu, nedenler üzerinde etki yaparak bulur. Köke iner, nedenleri yakalar. Konuyu temelden kavrar. Faydalıyı vermeden önce, zararlıyı engeller. Vücudu, ruhu kemiren mikroplarla asla pazarlığa girmez.

ÖMÜR BOYU SÜREN EĞİTİM

İslam, insanları ruh temizliğine çağırır. Fakat insanın zaafına yenilip yanlışlar yapabileceğini de bilir. Ne kadar düşmüş olursa olsun insandan ümit kesmez, insana da “Allah’tan sakın ümit kesmeyiniz!” (Zümer, 53) der. Dönüşü için onu, sonsuz bir sabırla bekler. Ömür boyu süren bir eğitimdir İslam.

İslam, toplumda her kesimi ayrı ayrı savunur. Onun nazarında imtiyazlı bir sınıf yoktur. Din adamları da dahil, İslam’da sınıf yoktur. İslam, emaneti ehil olana verir.

İnsanı ezenlere, zulme ve zalime karşı kutsal bir savaştır İslam. Eğer acımasızsa, insanı bir hiç sayar. Nerede bir ıstırab, gözyaşı, nerede bir zulüm endişesi varsa oraya koşar hemen.

İslam, sadece insan için değil, bütün yaratılmışlar için bir şefkat kanadıdır. Ağacı, toprağı, denizi, kuşu, karıncayı İslam korur; yavrularım emzirmekte olan köpek zarar görmesin diye, orduya yolunu yine o değiştirir.

İslam, eğer inançtan mahrumsa, hayatı amaçsız buluyorsa, insanın sahnede olumlu bir rol alamayacağını bilir. İnsanın sevmesi, insanın hissetmesi, insanın inanması lâzım. Ve yine bilir ki, bireyler nefsâni bir yarış içindeyse, hayat yolculuğunun farkında değillerse, asla sağlanamaz barış!

İslam, evrendeki ahengi göstererek, insanı bu ahenge katılmaya çağırır. Yaşattığı iklimle insanın bakışım sonsuzluğa çevirir. İnsanı varoluş nedenine yöneltip, anlamsız arzulara bölünmekten kurtarır. İslam, insanı böylece grupların, gruplaşmaların, ekollerin üstünde, yeryüzü gezegenin de saygın bir yolcu yapar. Bu atmosferi teneffüs eden insan, artık olaylara kendi çıkarı açısından bakmaz, her zaman iyinin erdemin yanında yer alır, denge unsuru olur.

İslam, düsturu koymakla yetinmez; gerçeği kalbe benimsetecek iklimi de sunar.

İslam, bir taraftan insana her şeyin iyi tarafım görme bilincini işlerken, diğer yönden ruhunu sezgiye açık tutar İslam’ın yasakları bireyin mutluluğu için alarm sinyali gibi yanar. Hastalıklardan ve acılardan kaçtıkları gibi insanları kötülüklerden de kaçar hale getirmek İslam’ın görevidir.

İslam, yolu bilgiyle aydınlatır. bu dinde ilim öğrenimi kadın erkek her Müslümana farzdır.

İslam, sertlikten zorlayıştan uzaktır. “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın, müjdeleyin, nefret ettirmeyin” diyen zerafet ve rahmettir. Gerçek iman sevgiyle özdeşleşir. Tüm zamanlara, mekanlara yetecek, “îman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de, iman etmiş olmazsınız” ölçüsünü de sevgili İslam koyar.

İslam’da herkes eşittir. Beyazın siyaha, zenginin yoksula, erkeğin kadına, kralın köleye, Kisra’nın çobana bir üstünlüğü yoktur. Devlet reisini Yahudinin yanma oturtup yargılayan İslam’dır. Devlet reisi yine bu nizamda devesine hizmetçisiyle nöbetleşe biner, sofrada onunla aynı yemeği yer.

İslam’da körükörüne itaat yoktur. Bir insan kalkar, hem de devlet reisine, “Eğrilirsen seni kılıcımızla doğru yola getiririz” der. Fakat devlet reisi de, “Sizin zayıfınız haklı oldukça, en kuvvetlinizden de olsa, ondan onun hakkını alırım. En kuvveniniz de, haksız oldukça zayıfınızdan zayıftır. Zayıfın hakkını ondan alırım” der.

Bu nizamda insan yalnız Allah’ın önünde diz çökerek, “Kullara kul” olmaktan kurtulur. Bu kurtuluş insanı çelişkilerden ve tarafgirlikten korur. O zaman insan nereden başlayacağını, nereye, nasıl, kiminle gideceğin! bilir, insan, adil bir insan olur.

İslam, özgürlüktür, mutluluk sarkışıdır. Bu şarkıyı aracısız, törensiz herkes söyleyebilir... Hayat bir yolculuktur. Bu yolculukta bir yardımlaşma, dayanışma ruhu, sorumluluk bilinci; zengini ihtirasından, yoksulu kin ve gayzından kurtaran ilahi bir ölçüdür İslam.

İnsanlar eşitliğe, adalete susadı. Tüm ezilenler, sömürülenler sonunda tanıyacak, görecek bu gerçeği...

İyi olun, birbirinizi şevin demek yetmez, iyilik yapmak için, iyiliğe inanmış olmalı insan. İnsanı baştan başa kavrayan, kendine bağlayarak yücelten, ona güven ve atılım gücü veren, hayata bir anlam, soyluluk kazandıran bir inanç ancak bunu başarabilir. İslam, kardeşliğin türküsünü söylemez, dünyayı kardeş yapar!

İslam, bütün zamanların ve bütün insanlığın dinidir. Ne bir asırla, ne bir nesille sınırlıdır. Hayatın her cephesini içine alır. Her sorunun, orada anlamlı, dengeli bir cevabı vardır. Her yaş döneminde insanın yanındadır.

İslam; birey ve toplum, ruh ve madde arasında büyük bir ahenk oluşturur, arzu ve eğilimleri farklı insanları bir araya getirir, insan ruhunu amaç birliği kadar okşayan, rahatlatan baş-\a hiçbir şey yoktur, İslam toplumu, insan” toplumu olarak, sonsuza coşkulu bir ırmak gibi akar.

İslam, ibadeti belli bir alana hapsetmez. Allah hatırlanarak küçük bir taşın yoldan kaldırılışı... Komşuya gösterilen güleryüz... Bir hastayı ziyaret... Köpeğe su içiriş... Kısaca hayatın tümü İslam’da ibadettir.

İslam’ın bireysel ve toplumsal alanda birçok hedefi bulunsa da, aslında bütün amaç, dünyaya gelmiş olduğu gibi, insanın yine öyle tertemiz, gelişmiş, aydınlanmış, cennete layık bir düzeye yükselmiş, sevgiye, ödüle hak kazanmış olarak Allah’a dönüşüdür. Bütün bunlar yaldızlı sözlerden mi ibaret?

İslam, ne olduğunu, neler yapabileceğim Medine Devleti’yle açıkça göstermişti. Hz. Peygamber ve arkadaşları en ideal yaşamın örneğini vermişti.

“Meyveyi ağacından soyutlama” cabası, “Dini dünyadan ayırma” düşüncesi, bilime de ters düşen korkunç bir çelişkidir. Bu iğrenç çelişkiden, “Sen sadece güneşini doğdur, mevsimlerim getir, yağmurlarım yağdır, ekinlerini bitir, kalbimizin atmasını, dünyanın başka bir gezegene çarpmamasını sağla; işlerimizi, ilişkilerimizi keyfimiz istediği gibi kendimiz yürütürüz” çılgınlığı çıkmaz mı?

“ALLAH’TAN DAHA GÜZEL KİM HÜKÜM VEREBİLİR?”

Her hikmete ve yeniliğe açık, her çeşit erdemi üreten, yaşatan bir kaynaktan dünya nasıl ayrılır? Allah’ın yerine nasıl geçebilir insan? “Allah’tan daha güzel kim hüküm verebilir?” (Maide, 50)

Bir şey noksan! “Bilginin asıl hedefi; insan hayatinin iyileştirilmesi, insan mutluluğunun arttırılması, acıların dindirilmesi değil miydi?” insan hayatım tüm yönleriyle, özenle koruyan İslam’a tüm kurumlarıyla insanlığın, aynı özenle ve bir bütün olarak, hatta coşkuyla sahip çıkması gerekmez miydi?

İslam en büyüktür. İslam, en büyük güçtür. Hava gibidir, su gibidir İslam. İslam gerçekçidir, açıktır, nettir İslam’a düşman olmak, hayata düşman olmaktır. İslam’ı terketmek, bütün yönleriyle hayatı terketmektir!

Sonuçlar her şeyi gösteriyor. Ekonomide, hukukta, politikada hüküm süren düşünceler birer birer fosilleşiyor... Fakat insan uyuyor... Hala cehalet asrinin inat ve direnişi... Israrla acıya, sonuca katlanıyor. Eksik olan bir şey var... İnsan farkında değil.. Çıldırmamak imkansız. Koca bir dünyanın değil, sadece bir küçük çocuğun bile ateşe atıldığım görse, insan bu çığlığı atar!

Bu dünyaya ait her şeyi sonsuzluğa bağlayan ihtişamın, İslam’in farkına varın!

Yanlış yoldasınız, dönün!!!

Nobel ödülü alan Duhamel’in yazısından bir cümle:

“Uygarlık eğer insanın kalbinde değilse, o, hiçbir yerde değildir.”

Bu da Eflatun’un sözü:

“Dürüstlüğe karşı bir tutku olmaksızın, bütün ekonomi ilmi ve teknik faydasızdır.”

Mükemmeli isteyen onun kaynağına koşmalı değil miydi?

Size selam ey Mutluluk Çağı! Hayalimiz, hatıralarınızla çiçek açmasaydı, hiç yaşayabilir miydik?

Kaynak: Kemal Ural, Altınoluk Dergisi, Sayı: 115

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.