Hüdâyi Hazretleri'nin Padişaha Himmeti

Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin himmeti, 1. Ahmed Han üzerinde ömür boyu devam etmiştir. İşte şu hâdise onlardan biri olarak tarihe geçmiştir.

Sultan Ahmed, Üsküdar’a gittiği bir günde, çarşıda Hazret-i Hüdâ­yî’ye tesâdüf eder. Der­hâl atından inerek, yerine şeyhini oturtup kendisi de atın arkasından yaya olarak yürümeye koyulur. Hüdâyî’nin gönlü, koca Pâdişâhın yaya olarak yürümesine râzı olmaz ve bir müddet sonra:

“–Sırf şeyhimin duâsı ve Sul­tâ­nımın emri yerini bulsun diye bindim!.” diyerek attan iner.

Böylece de şeyhi Üftâde Hazretleri’nin:

“–Oğlum, pâ­di­şahlar rikâbında yürüsün!” şeklindeki duâsı yerine gelmiş olur.

Sultan Ahmed Han, bu mânevî hâdise üzerine çok duygulanır. Aşağıdaki beyitlerle duygularını aksettirmeye çalışır:

Vârımı ben Hakk’a verdim, gayrı vârım kalmadı,

Cümlesinden el çeküb pes dû cihânım kalmadı...

“Ben, neyim varsa hepsini Allâh’a teslîm ettiğim için varlığımdan hiçbir eser kalmadı. Her şeyden, iki dün­yadan da tamâmen el çektim!”

Çünki hubbullâh erişti çekti beni kendüye

Açtı gönlüm gözünü gayrı gümânım kalmadı...

“Çünkü Allâh’ın aşkı bana nasîb oldu ve beni kendisine bağlayarak gönül gözümü açtı. Artık (mânâ dolu hakîkatlere karşı hiçbir) şüphem kalmadı...”

Evliyâ’nın himmeti yaktı beni kal’ eyledi,

Sâfîyim buldum safâyı dû cihânım kalmadı...

“Allâh’ın velî kullarının himmeti, (gönlümü) yaktı ve nefsimdeki benliği söküp attı. Böylece sâfîleştim ve safâyı buldum. Artık bu dün­yada da âhi­rette de gözüm yok!”

Ahmed îder yâ İlâhî Sana şükrüm çok-durur

Hamdülillâh aşk-ı Hak’tan gayrı vârım kalmadı...

“Ahmed der ki: Yâ İlâhî! Sana çok şükretmekteyim. Elhamdü­lillâh ki, aşk-ı ilâhîden başka bir varlığım kalmadı.”

HÜDÂYİ HAZRETLERİNİN 1. AHMED'E HİMMETİ

Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin himmeti, 1. Ahmed Han üzerinde ömür boyu devam etmiştir. Şu hâdise onlardan biridir:

Sultan Ahmed Han, bâzı devlet erkânıyla gezmeye çıkmıştı. Ormanlık bir yerde istirahat ederlerken hizmetçiler bir koyun kesip kızarttılar. Pâdişâh’a ikrâm ettiler. Sultan Ahmed Han, “besmele” çekerek elini ete uzattığı an, Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri orada beliriverdi. Pâdişâh’a:

“–Sul­tâ­nım! Sakın yemeyiniz; o et zehirlidir!” buyurdu.

Etten bir miktar kesip, oradaki bir köpeğe verdiklerinde, köpeğin der­hâl öldüğü görüldü.

Kaynak: Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle OSMANLI, Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları, 2013

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.