Hoca Ahmet Yesevi Kimdir? Hoca Ahmet Yesevi’nin Hayatı ve Eserleri

Hoca Ahmet Yesevi kimdir? Türkistan erenlerinin piri olarak bilinen Hoca Ahmet Yesevi’nin hayatı, irşadı ve eserleri.

Orta Asya Türkleri’nin dinî-tasavvufî hayatında geniş tesirler icra eden ve “Pîr-i Türkistan” diye anılan mutasavvıf-şair, Yeseviyye tarikatının kurucusu; Hoca Ahmet Yesevi Hazretleri’nin hayatı.

HOCA AHMET YESEVİ’NİN HAYATI

Hoca Ahmet Yesevi, Batı Türkistan’daki Çimkent şehrinin doğusunda bulunan ve Tarım ırmağına dökülen Şâhyâr nehrinin küçük bir kolu olan Karasu üzerindeki Sayram kasabasında doğdu. 10. yüzyılın ikinci yarısında dünyaya geldi. Sayram’ın tanınmış şahsiyetlerinden olan babası, kerametleri ve menkıbeleri ile tanınan ve Hz. Ali soyundan geldiği kabul edilen Şeyh İbrâhim adlı bir zattır. Annesi ise Şeyh İbrâhim’in halifelerinden Mûsâ Şeyh’in kızı Ayşe Hatun’dur. Hoca Ahmet Yesevi önce annesini, ardından da babasını kaybetti. Kısa bir müddet sonra Yesi şehrine gitti ve oraya yerleşti.

Tahsiline Yesi’de başlayan Hoca Ahmet Yesevî, küçük yaşına rağmen birtakım tecellîlere mazhar olması, beklenmeyen fevkalâdelikler göstermesi ile çevresinin dikkatini çekti. Menkıbelere göre, yedi yaşında Hızır’ın delâletine nâil olan Hoca Ahmet Yesevi, Yesi’de Arslan Baba’ya intisap ederek ondan feyiz almaya başladı. Yine menkıbeye göre, ashaptan olan Arslan Baba’nın Yesi’ye gelerek Hoca Ahmet Yesevî’yi bulması ve Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisine teslim ettiği emaneti vermesi, terbiyesi ile meşgul olup onu irşad etmesi, Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) mânevî bir işaretine dayanır. Arslan Baba’nın terbiye ve irşadı ile Hoca Ahmet Yesevî kısa zamanda mertebeler aştı, şöhreti etrafa yayılmaya başladı. Fakat aynı yıl veya ertesi yıl içinde Arslan Baba vefat etti.

HOCA AHMET YESEVİ’NİN ŞEYH YÛSUF EL-HEMEDÂNÎ’YE İNTİSABI

Hoca Ahmet Yesevi, Arslan Baba’nın vefatından bir müddet sonra zamanın önemli İslâm merkezlerinden biri olan Buhara’ya gitti. Bu şehirde devrin önde gelen âlim ve mutasavvıflarından Şeyh Yûsuf el-Hemedânî Hazretleri’ne intisap ederek onun irşad ve terbiyesi altına girdi. Yûsuf el-Hemedânî Hazretleri’nin vefatı üzerine irşad mevkiine önce Hâce Abdullah-ı Berakī, onun vefatıyla Şeyh Hasan-ı Endâkī geçti. 1160 yılında Hasan-ı Endâkī’nin de vefatı üzerine Hoca Ahmet Yesevi irşad postuna oturdu. Bir müddet sonra, vaktiyle şeyhi Yûsuf el-Hemedânî Hazretleri’nin vermiş olduğu bir işaret üzerine irşad makamını Şeyh Abdülhâliḳ-ı Gucdüvânî’ye bırakarak Yesi’ye döndü; vefatına kadar burada irşada devam etti.

HOCA AHMET YESEVİ’NİN İRŞADI

Mürşidi Şeyh Yûsuf el-Hemedânî gibi Hoca Ahmet Yesevî de Hanefî bir âlimdir. Kuvvetli bir medrese tahsili gördü, din ilimleri yanında tasavvufu, Arapça ve Farsça’yı öğrendi. Bununla beraber devrinin birçok din âlim ve mutasavvıfı gibi belli bir sahada kalmadı, inandıklarını ve öğrendiklerini çevresindeki yerli halka ve göçebe köylülere anlayabilecekleri bir dil ve alıştıkları şekillerle aktarmaya çalıştı. Taşkent ve Siriderya yöresinde, Seyhun’un ötesindeki bozkırlarda yaşayan göçebe Türkler arasında kuvvetli nüfuz sahibi oldu. Etrafında İslâmiyet’e bütün samimiyetiyle bağlı olan yerli halk zümresi ile yarı göçebe köylüler toplanıyordu.

Bir mürşid ve ahlâkçı hüviyetiyle onlara şeriat hükümlerini, tasavvuf esaslarını, tarikatının âdâb ve erkânını öğretmeye çalışmak, İslâmiyet’i Türkler’e sevdirmek, Ehl-i sünnet akîdesini yaymak ve yerleştirmek başlıca gayesi oldu. İslâm şeriatına ve Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetine sıkı sıkıya bağlı olan Hoca Ahmet Yesevi’nin şeriat ile tarikatı kolayca telif etmesi, Yesevîliğin Sünnî Türkler arasında süratle yayılıp yerleşmesinin ve daha sonra ortaya çıkan birçok tarikatlara tesir etmesinin başlıca sebebi oldu.


Hoca Ahmet Yesevî’nin yer altındaki çilehânesinin planı ve kesiti (Senigova’dan)

Hoca Ahmet Yesevi’nin on iki bini kendi yaşadığı muhitte, doksan dokuz bini de uzak ülkelerde bulunan müridleri ve geleneğe uygun olarak hayatta iken tayin ettiği pek çok halifesi bulunmaktaydı.

HOCA AHMET YESEVİ’NİN TÜRBESİ NEREDE?

Hoca Ahmet Yesevi altmış üç yaşına geldiğinde geleneğe uyarak tekkesinin avlusunda müridlerine bir çilehâne hazırlattı, vefatına kadar burada ibadet ve riyâzetle meşgul oldu. Çilehânede ne kadar kaldığı belli değildir, fakat ölünceye kadar buradan çıkmadı ve bu hücrede 1166 yılında vefat etti.

Hoca Ahmed Yesevi’nin kabri, Kazakistan’ın Türkistan şehrindedir. Türbesi 1389 yılında Emir Timur tarafından yaptırıldı.

Sayram’da İmam Muhammed b. Ali neslinden gelenlere hâce denildiği gibi onlara bağlı olanlara da aynı isim verilirdi. Hoca Ahmet Yesevi de bu silsileye bağlı olduğu için Hâce Ahmet, Hâce Ahmet Yesevi, Kul Hâce Ahmet şekillerinde de anılır.


Hoca Ahmet Yesevi’nin yeşim taşından yapılmış sandukası – Yesi/Türkistan

HOCA AHMET YESEVİ’NİN ESERLERİ

Hoca Ahmet Yesevi Hazretleri’nin bilinen tek eseri “Dîvân-ı Hikmet”tir.

Dîvân-ı Hikmet. Hoca Ahmet Yesevi’nin hikmetlerinin başlıca gayesi, İslâm dinine yeni girmiş veya bu dini henüz kabul etmemiş Türkler’e İslâmiyet’in esaslarını, şeriat ahkâmını ve Ehl-i sünnet akîdesini öğretmek, Yeseviyye tarikatı müridlerine tasavvufun inceliklerini, tarikatın âdâb ve erkânını telkin etmektir.


Hoca Ahmet Yesevi’nin Dîvân-ı Hikmet adlı eserinin dış kapağı (Taşkent 1312)

Hoca Ahmet Yesevi’ye izâfe edilen “Fakrnâme” daha sonra Dîvân-ı Hikmet’i tertip edenler tarafından yazılıp esere dahil edildi.

Kaynak: DİA

İslam ve İhsan

HAK DOSTLARI VE MÜRŞİD-İ KAMİLLER

Hak Dostları ve Mürşid-i Kamiller

TÜRKİYE'DE ALLAH DOSTLARI HARİTASI

Türkiye'de Allah Dostları Haritası

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.