Hizmet Nedir? Hizmetin Tanımı

Hizmet, Cenâb-ı Hakk’ın biz kullarını mes’ûl kıldığı ictimâî bir kulluk vazifesidir. Mü’minin hayâtı, mahlûkâta hizmetle mânâ derinliği, bereket ve ulviyet kazanır. Fânî varlığını Allah yolunda hizmete adayan kişi, ölümsüz olan rûhunu ebediyyen âzâd etmiş olur.

İç dünyasını kemâle erdirmiş bir mü’min, nefsânî arzularının esâretinden kurtulup, mü’min kardeşlerinin dertlerine derman olacak çârelerin arayışı içinde bulunur. Şâyet bir din kardeşi hasta ise, onun şifâ bulması yolunda hizmet ve gayreti, kendisi için bir nîmet bilir. Garip, yalnız ve bîçârelerin yanıbaşında olur, mâtemlerin civârında dolaşır. Kardeşlerinin dert ortağı olup, onların sıkıntılarını giderebilmek için elinden gelen gayreti gösterir.

Zira îman firâsetine sahip her mü’min, bu dünyada asıl endişe duyulması gereken en mühim meselelerin, ebedî hayâta, yani âhirete dâir meseleler olduğunun idrâki içinde bulunur. Bu yüzden, fânî ve dünyevî meselelerini halletmek için gösterdiği gayretin çok daha büyüğünü, uhrevî meseleler için gösterir.

Uhrevî sıkıntılardan kurtuluşun en mühim yolu ise, îmânın ilk meyvesi olan şefkat ve merhametin vicdânî mes’ûliyetini yerine getirmektir. Zira kıyâmet günü her şeyden çok, ilâhî rahmet ve merhamete muhtaç olacağız. İlâhî rahmete nâil olabilmek için de Allâh’ın yarattığı bütün mahlûkâtın “hizmet”ine koşmak îcâb eder. Zira hizmet, vicdanlardaki olgunluk seviyesini aksettiren en güzel aynadır. Diğer bir ifâdeyle, kişinin vicdânının kartvizitidir.

ALLAH’A YÖNELİŞİN EN MÜHİM NİŞÂNI

İslâm ahlâkının esâsını, Hak Teâlâ’ya aşk ve ihlâs ile yönelişte; bu yönelişin en mühim nişânını da hiç şüphesiz “hizmet”te buluruz. Zira “Hizmet eden, himmete nâil olur.” düstûrunca hizmet, gönülleri ilâhî zirvelere ulaştıracak müstesnâ ve ulvî bir basamaktır. Öyle bir basamak ki, ilâhî vuslat ve ebedî mükâfâta mazhar olanların cümlesi; yani peygamberler, Hak dostları, sâlih ve sâdık mü’minler, hep hizmet basamakları üzerinde yücelmişlerdir.

Buna göre kullar için mânevî zirvelerin yolu, samimî bir gönülle îfâ edilen hizmetlerden geçmektedir. Öyle ki, yerine göre ilâhî rızâya muvâfık düşen küçücük bir hizmet bile, nice nâfile ibadetlerden üstün olabilmektedir.

"ORUÇ TUTMAYANLAR, TUTANLARI GEÇTİ"

Sıcağın pek şiddetli olduğu bir seferde Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- uygun bir yerde konaklamışlardı. Sahâbenin bir kısmı oruçlu, bir kısmı değildi. Oruçlu olanlar yorgunluktan uykuya daldılar. Oruçlu olmayanlar ise, gölgelenecek çadırlar kurdular, abdest almak ve hayvanları sulamak için su taşıdılar, oruçluların hizmetlerini gördüler. İftar vakti geldiğinde Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“–Bugün, oruç tutmayanlar (daha fazla) ecre nâil oldu.” buyurdular. (Buhârî, Cihâd, 71; Müslim, Sıyâm, 100-101; Nesâî, Savm, 52)

Yine Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurur:

“Kimin Allah yolunda bir tek saçı ağarırsa, bu, kıyâmet günü onun için bir nûr olur.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 9/1635; Nesâî, Cihâd, 26)

“Sabah veya akşam Allah yolunda birazcık yürümek, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır…” (Buhârî, Cihâd, 6)

HİZMETİN KAZANDIRDIĞI MANEVÎ OLGUNLUK

Mevlânâ Hazretleri de hizmetin insana kazandırdığı mânevî olgunluğu şöyle ifâde eder:

“İbadet ederek, ihsan ve ikramlarda bulunarak ve halka hizmet ederek elde edeceğin gönül gözüyle, bu gördüğün çeşitli renklerden başka renkler görürsün. Âdî taşlar yerine inciler, mücevherler seyredersin. İnci de nedir ki? Sen kendin deniz olursun; göklerde seyreden, gezip dolaşan güneş kesilirsin.”

Muzdaribin çilesiyle yoğrulup olgunlaşan hizmet ehlinin derin ve hassas yüreğinde âdeta bir mahşer kaynar. Bu yürek yanışı, onu Hakk’ın rahmet ve mağfiret dergâhına açılan kapının eşiğine kadar getirir. Orada kim bilir ne müstesnâ sırlar tecellî eder ve ne muhteşem hikmet manzaraları seyredilir?..

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hizmet, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.