Her Zaman Abdestli Olan Sahabeler

Ashâb-ı kirâm için ibadetler, Cenâb-ı Hak ile mülâkât ve yakınlaşma anlarıydı. Dolayısıyla çok mühim ve bulunmaz birer fırsat ve huzur hâliydi. Onlar bütün ibadetlerini, Cenâb-ı Hakk’ın emrine muhâtap olma bahtiyarlığına ermenin heyecanıyla yapıyor, herhangi bir ibadeti yerine getirmeyi büyük bir şeref ve nîmet olarak görüyorlardı.

Asr-ı Saâdet mü’minleri, devamlı abdestli bulunmaya ve her namaz için yeniden abdest almaya büyük bir îtinâ gösteriyorlardı. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir sabah Hazret-i Bilâl’i yanına çağırıp:

“–Bilâl! Hangi ameli yaparak benden önce cennete girdin? Ne zaman (rüyamda) cennete girsem, ayakkabılarının tıkırtısını önümde duyuyorum. Dün gece de cennete gitmiştim, ayakkabılarının tıkırtısını yine önümde duydum…” buyurdu.

HAZRET-İ BİLAL'İN ABDEST HASSASİYETİ

Bilâl -radıyallâhu anh-:

“–Yâ Rasûlâllah, her ezan okuyuşumda, muhakkak iki rekât namaz kılarım. Abdestim bozulduğunda da hemen abdest alır ve üzerimde Allâh’ın iki rekât namaz hakkı olduğunu düşünürüm.” dedi.

Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“–İşte bu ikisi sâyesinde!” buyurdular. (Tirmizî, Menâkıb, 17/3689; Ahmed, V, 354)

Ebû Gutayf el-Hüzelî şöyle anlatır:

Abdullah bin Ömer’i Mescid’de yerinde otururken dinledim. Öğle namazının vakti gelince kalktı, abdest alıp namaz kıldı. Sonra yerine döndü. İkindi namazının vakti gelince (abdesti olduğu hâlde) yeniden kalktı, abdest alıp namaz kıldı. Sonra yerine döndü. Akşam namazı olunca kalkıp tekrar abdest tazeledi ve namaz kıldı. Sonra yine yerine döndü. Ona:

“–Allah seni sâlihlerden kılsın, her namaz için abdest tazelemek farz mıdır, yoksa sünnet midir?” diye sordum.

O da bana:

“–Sen beni ve benim şu yaptığımı tâkip mi ettin?” diye sordu.

“–Evet.” dedim. Şöyle cevap verdi:

“–Hayır, farz değildir. Ben, sabah namazı için abdest alınca abdestimi bozmadığım müddetçe bütün namazlarımı kılabilirdim. Lâkin Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şöyle buyurduğunu işittim:

«Kim abdest üzerine abdest alırsa kendisine on hasene verilir.»

İşte ben bu hasenelere rağbet ettim!” dedi. (İbn-i Mâce, Tahâret, 73)

EBU HÜREYRE HAZRETLERİNİN ABDESTİ

Ashâb-ı kirâm, abdestlerini, hakkını vererek ve en güzel şekilde alırlardı. Tâbiînden Ebû Hâzim, Ebû Hüreyre Hazretleri’nin abdest alırken kollarını koltuğunun altına kadar yıkadığını görmüştü.

“–Ey Ebû Hüreyre, bu nasıl abdest?” diye sordu. O da:

“–Ey Benî Ferrûh! Siz burada mıydınız? Burada olduğunuzu bilseydim böyle abdest almazdım. Ben, dostum Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i şöyle buyururken işittim:

«Kıyâmet gününde mü’minin nûru, abdest suyunun ulaştığı yere kadar varır.»” (Müslim, Tahâret, 40)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün kabristana uğramış ve:

“Selâm size ey mü’minler diyârının sâkinleri! İnşâallah bir gün biz de sizin yanınıza geleceğiz. Kardeşlerimizi görmeyi ne kadar da çok isterdim!” buyurmuştu.

Ashâb-ı kirâm -radıyallâhu anhum- hemen:

“–Biz sizin kardeşleriniz değil miyiz, yâ Rasûlâllah?” diye sordular.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Sizler benim ashâbımsınız; kardeşlerimiz, henüz dünyaya gelmemiş olanlardır.” buyurdu.

Bunun üzerine ashâb-ı kirâm:

“–Ümmetinizden henüz gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksınız, ey Allâh’ın Rasûlü?” diye sordular.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de onlara:

“–Bir kişinin alnı ve ayakları beyaz olan bir atı olduğunu düşünün. O zât bu atını, hepsi de simsiyah olan bir at sürüsü içinde tanıyamaz mı?” diye sordu.

Sahâbe-i kirâm -radıyallâhu anhum-:

“–Evet, tanır ey Allâh’ın Rasûlü!” cevabını verdiler.

Bunun üzerine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“–İşte kardeşlerimiz de abdestten dolayı yüzleri nurlu, el ve ayakları parlak olarak geleceklerdir. Ben, önceden gidip havuzumun başında ikram etmek için onları bekleyeceğim. Dikkat edin! Birtakım kimseler, yabancı devenin sürüden kovulup uzaklaştırıldığı gibi benim havuzumdan (melekler tarafından) kovulacaklardır. Ben onlara «Buraya gelin!» diye nidâ edeceğim. (Vazifeli melekler) bana:

«–Onlar Sen’den sonra hâllerini değiştirdiler. (Sen’in Sünnet’ini takip etmeyip başka yollara saptılar.)» denilecek. Bunun üzerine ben de:

«–Uzak olsunlar, uzak olsunlar!» diyeceğim.” (Müslim, Tahâret, 39; Fedâil, 26; Nesâî, Tahâret, 110/150; İbn-i Mâce, Zühd, 36; Muvatta’, Tahâret, 28; Ahmed, II, 300, 408)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdet Toplumu, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PEYGAMBERİMİZ NE KADAR SUYLA ABDEST VE GUSUL ABDESTİ ALIRDI?

Peygamberimiz Ne Kadar Suyla Abdest ve Gusul Abdesti Alırdı?

ABDESTİN HİÇ BİLMEDİĞİNİZ 10 FAYDASI

Abdestin Hiç Bilmediğiniz 10 Faydası

BOY ABDESTİ NASIL ALINIR?

Boy Abdesti Nasıl Alınır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.