Hasetçinin Sonu

Hased çok çirkin bir hasletdir. Müslümanın hayırllı amellerini hased mahveder.

Bekir bin Abdullah hased hakkında şöyle bir kıssa anlatır ki, umûmî olarak hasedcilerin akıbetini gösterir:

Hikmet ehli bir adam bazen kralların huzûruna çıkar, karşılarında edeble durur, güzel sözler söylerdi. Meselâ derdi ki: «İyilik edene iyiliğinin karşılığı olarak iyilik et. Kötüye kötülük olarak kendi kötülüğü yeter.» Gün geçdikçe kral yanında sevgi ve itibârı artardı. Birisi hem böyle güzel duygu ve düşüncelerden mahrûm olduğu, hem de bu itibârı görmediği için bu adama hased ederdi. Bir gün bir yolunu bulup kralın huzûruna çıkdı. Hemen dedi ki: Şu adam senin ağzının kötü korktuğunu söylüyor.» Kral dedi ki:

– Buna nasıl inanabilirim? Hasedci:

– İstersen bir gün çağıralım, sana yaklaşdığı zaman senin ağız kokunu duymamak için elini hemen nasıl yüzüne götürüyor bak, dedi. Hasedci hemen kralın huzûrundan çıkarak o adamın evine koşdu. Kendi evine yemeğe davet edip sarımsaklı bir yemek yedirdi. Biraz sonra da adam kralın yanına gidecekdi. Gitti. Âdeti veçhile güzel sözler söyledi. Kral:

– Hele şöyle biraz yanıma yaklaş, demekle adam ağzındaki sarımsak kokusunun kralı rahatsız etmemesi için elini ağzına götürdü.

Bunun üzerine hasedcinin sözüne inandı. Kral âdeti üzere bir kimseye bir hediye vermek mevzu’u olmadıkça kendisi kalem alıp yazmazdı. Kalem isteyip kendi eliyle bir valisine mektubun hâmilini boğazlayıp, derisini yüzüp içine saman doldurup kendisine göndermesini emir eden bir mektub yazdı. Hakîkat-i hâlden haberi olmayan adamcağız mektubu alıp yola koyuldukda hemen o hasedci önünü kesdi. Mektubu kralın kendi eliyle yazdığını hizmetçiler vasıtasıyle haber aldığı için bir mükâfat emri taşıdığından şüphe etmeyerek:

– Ne olursun, bu mektubu bana bahşet! dedi. Adam vermek istemediyse de türlü nâz niyaz ve tazarru ile mektubu aldı. Emrin muhatabı olan valiye kendi eliyle götürdü. Ve hemen mektubu açıp bakdı ve hasedciye:

– Kral hazretleri seni boğazlayıp, derini yüzüp, içine saman doldurup kendisine göndermemi emir buyuruyorlar, dedi. Adam fevkalâde şaşırıp korkarak yalvarmaya başladı:

– Allah’dan kork, Allah’dan kork, bu mektub bana ait değildir, istersen, beraber gidip kral hazretlerine soralım, ne olur bana biraz mühlet ver! diye tazarru ve niyaz eylediyse de emre tereddütsüz mutî olan vali:

– Kral hazretlerinin kendi eliyle yazmış olduğu bir emrin tekrar kendisine sorularak rahatsız edilmesi yakışmaz! diyerek derhal hasedciyi boğazladı, derisini yüzdü ve içine saman doldurup krala gönderdi.

Birkaç gün sonra ehl-i hikmetden olan o adamcağız tekrar kralı ziyarete varmakla kral şaşırıp hemen birkaç gün evvelki mektubu ne yaptığını sordu. Adam:

– İyi kalbli arkadaşım gelip yalvardı, ne olursun bunu bana ver, muztar bir durumdayım dedi, ben de verdim, diye cevap verdi. Kral dedi ki:

– O senin benim ağzımın kötü kokduğunu söylediğini söylüyordu, sen öyle mi söyledin?

– Hayır efendim, aslâ ben böyle bir şey söylemedim.

– Pekiyi o gün niye elini burnuna koydun?

– Efendim o gün huzurunuza gelmeden evvel beni evine davet etti ve sarımsaklı bir yemek ikrâm etti. Ben de emir ettiğiniz zaman size yaklaştığımda ağzımdaki kokudan rahatsız olmamanız için elimi ağzıma koydum ve öyle konuştum, dedi. Kral:

– Pekiyi, şimdi şu mükâfatını al ve gayet müsterih olarak yaşa ve gel git, kötüye hakîkaten kendi kötülüğü yetermiş, dedi.

Allah, bütün mü’minleri bu gibi kötü huylardan temizlesin ve korusun. Bütün kötü huylar, Allah’ı ve âhiret günü tanımamaktan, kalb tasfiyesi ve nefis tezkiyesi yaparak marifetullahı kazanmaya çalışmamaktandır.

Ramazanoğlu M. Sâmi, Bakara Sûresi Tefsiri, s. 172-174

Kaynak: Mahmud Sami Ramazanoğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 394

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.