Hac ve Umrede Kesilen Kurbanlar İsraf mı Ediliyor?

Yard. Doç Dr. Ahmet Hamdi Yıldırım, “Hac ve umrede kesilen kurbanlar israf mı ediliyor?” sorusunu cevaplıyor.

Hac ve umre ibadetini nerede yapıyor isek oranın şartlarına uygun ve Cenab-ı Allah’ın emrettiği yerde, Mina’da kurban kesme mecburiyetimiz var. Ama Kurban Bayramı dolayısıyla kurban kesiyor isek burada aslolan kurbanın kesilmesidir. İsterseniz yaşadığınız yerde kesersiniz, isterseniz memleketinizde veya kurban ihtiyacı olan bölgelere vekaletle bu kurbanlarınızı gönderirsiniz.

Suud Hac Bakanlığı, herkes adına ücreti karşılığında bir kupon veriliyor. Bu kupon sizin adınıza orada bir hayvan kesileceğini ifade ediyor. Bu kuponları orada kasaplara dağıtıyorlar. 1-500 arasındaki kurbanları bir kasap grubu kesiyor. 10 bin 10,500 arasındaki kurbanları başka bir kasap grubu kesiyor. Hayvanlar burada kesiliyor. Öncelikli olarak Hanefi mezhebine bağlı Müslümanların kurbanları kesiliyor. Çünkü bizde kurbanın daha önce kesilmesi gerekiyor ki ihramdan çıkabilelim.

Mina’daki kurbanlar ne oluyor? Hakikaten 70’li yıllara kadar kurbanlar zayi oluyordu. Şimdi ise hayvanlar kesilir kesilmez soğuk hava deposu ile donatılmış tırlara yükleniyor. Orada kefenlenme ifadesini kullanıyorlar. Yani hayvanın derisi yüzülerek, iç organları çıkarılarak, deri gerisi karkas halde üzerine bir keten bez sarılarak derin donduruculu araçlara yüklenerek iç bölgelere doğru sevkediliyor. Büyük fabrikalarda işlem görüyor ve konserve olarak Afrika ve ihtiyaç sahibi bölgelere İslam Kalkınma Bankası organizasyonda dağıtımı gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla büyük bir zayiat olmuyor. Burada hac münasebetiyle hac ibadetinin bir parçası olduğu için “hedy” kurbanının Mina'da kesilmesi gerekiyor.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Şu yazıda yetmişli yıllardan sonra bile tırlar yeterli gelmediği için kurbanların zayi olduğu yazıyor: https://odatv.com/turkiyeden-hacilar-suudi-arabistana-ne-kadar-para-kazandirdi-2011101200.html

    Değerli Bilgi İçin Teşekürler Allah Razı Olsun

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.