
Güzellik Algısını Ne Belirliyor?
Estetik müdahaleler, medya dayatmaları ve cinsiyet rollerinin yeniden tanımlandığı bir çağda, kadın ve erkek kimliği fıtratla nasıl bir gerilim yaşıyor? Cevap, modern güzellik anlayışının arka planında gizli…
Günümüzde bilhassa medya mârifetiyle köpürtülen ve topluma dayatılan bazı formlar var: Kadınlar ince belli, zayıf, kalkık burunlu olacak; erkekler, kaslı, tüysüz, sakallı olacak...
ERKEK FEMİNEN, KADIN MASKÜLEN Mİ OLMALI?
Modern dünyayı yönetenler, kodları değiştirerek, erkeği feminen, kadını maskülen bir yapıya büründürmeye çalışıyorlar. Erkek, yaratılış kodlarındaki görünüş, vazife ve sorumluluklarından sıyrılacak; kadın, yaratılış kodlarındaki nahiflik, zarafet ve incelik hasletlerinden âzâde olacak. Dişilik yitirilecek, anne olmak unutulacak, nesiller akâmete uğrayacak.
Modernite bir yandan kadını nesneleştirip maskülen çehreye büründürürken, diğer yandan onun dişiliğinden nemalanıyor. Spor programı sunucularının, arabaların reklam yüzlerinin kadın olması tesadüf değil. Erkekler de pazardan payını alıyorlar. Reklamlarda bazı elektrikli ev aletlerini erkeklerin kullanması şaşırtıcı gelmiyor. Erkek, süpürge ile ev süpürüyor, mutfakta çırpıyor, doğruyor, fırında yemek hazırlıyor. Bunların satış stratejisi olması bir yana, arka planda hars/ekin ve nesli bozma projesi adım adım ilerliyor.
ERKEK GÖRÜR, KADIN GÖRÜNÜR
Kadın ve erkeğin fıtratını net biçimde anlatan bir söz vardır: Erkek, görür; kadın, görünür. İnsan beyni, sağ ve sol yarımkürelere ayrılmıştır. Sol beyin, mantık tarafını temsil edip yönetirken, sağ beyin duygu tarafını temsil edip yönetir.
Erkekler herhangi bir durumla karşılaştıklarında beynin yalnız bir lobunu kullanırken, kadınlar beynin her iki lobunu da kullanabilir. Sol beyin daha rasyonel çalışırken, sağ beyin duygu odaklı çalışır. Beyin kimyaları farklı olduğu için kadın ve erkeğin düşünme ve harekete geçme şekilleri de farklılık arz eder. Kadınların daha hissî, detaycı, konuşkan olmasının sebebi, beyinlerindeki sinir ağlarının konumlanmasıyla alâkalıdır.
Araştırmalar, kadın ve erkeklerin kalp yapılarının da farklı olduğunu ortaya koyuyor. Kadınların kalp damarları ince ve büzüşmeye daha meyilli olduğundan, kalp atım sayısı da yüksek. Kadın kalpleri kırılmaya daha yatkın.
Erkekler akşam ne yediğini unuturken, kadınlar “fî tarihinde” yaşadıkları hadise ve durumları hâfızalarında bugünkü gibi saklayabiliyorlar. Kadınların yaratılışı, kokulara karşı hassas olduğundan, güzel koku ve parfüme düşkün olmaları normal. Sosyal beceri ve iletişimleri erkeklere nazaran daha ileri derecede. Bu da onların süslenmeye, kişisel bakıma ve gösterişe daha meyilli olmalarını sağlıyor. Mâlumun îlânı olacak, ama kadınlar erkeklere göre daha uzun süre yaşıyorlar.
Konuyu Nûr Sûresi’nin 30. âyet-i kerîmesiyle açıklamaya çalışalım:
“Mü’min erkeklere söyle: «Gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar; iffet ve namuslarını korusunlar. Bu, onlar için daha temiz ve daha nezih bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların bütün yaptıklarından haberdardır.»”
Erkek görür, kadın görünür demiştik. Erkek, yaratılışı gereği bütünü bir defada görür. Kadın, yaratılışı gereği detayları görür; onun bakması, görmesi ve idrâki daha farklı gelişir. Bu sebeple tesettür, evvelâ erkeğin gözüne emredilmiştir. Erkek, fıtraten kadına meyillidir. Cennette erkeklere vaat edilenler arasında, hurilerin ilk sıralarda olması dikkati çeker.
Bir sonraki âyette, kadınların en hassas oldukları konu gündeme alınır: Göstermek, görünür olmak, fark edilmek ve teşhir… Cennette kadınlara vaad edilen nimetlerin en başında; sûretlerinin güzel olması, ardından da mücevherler, elbiseler, tahtlar, ipekler, koltuklar... gelir.
“Mü’min kadınlara da söyle: «Gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar; iffet ve namuslarını korusunlar. Mecbûren görünen kısımları müstesnâ, güzelliklerini ve süslerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine kadar örtsünler. Güzelliklerini ve süslerini; kocalarından, babalarından, kayınpederlerinden, kendi oğullarından, üvey oğullarından, erkek kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, Müslüman kadınlardan, kendi câriyelerinden, erkeklikten kesilip kadınlara ihtiyaç duymayan hizmetçilerden veya henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Bir de gizledikleri güzelliklere, süslere dikkat çekecek ve erkeklerde arzu uyandıracak şekilde ayaklarını yere vurarak yürümesinler.» Ey mü’minler! Hepiniz tevbe ederek Allâh’a yönelin ki kurtuluşa eresiniz.” (en-Nûr, 31)
MODERN GÜZELLİK ANLAYIŞI FITRATA UYGUN MU?
Diyanet fetvâ hattına en çok hangi sorular geliyor dersiniz? Kimi Müslümanlar “danışmak” için değil, “fetvâ koparmak” için çırpınır oldular. Kalojen tedavileri, serumlar, botokslar, microblading / kaş dolgusu, ipek kirpik, lifting işlemleri, takma tırnak, estetik operasyonlar gibi başlıklar, günümüzde kadınların en çok sorduğu soruların başında geliyor. Bu soruları soranların mühim kısmının tesettürlü olması da mânidar. Bunların sebeplerini şöyle izah edebiliriz:
Özenme: Dizi ve sosyal medya paylaşımlarının günümüz insanını nasıl yönlendirdiğini daha önceki yazılarımızda ifade etmiştik. Fizikî görüşmelerden çok sanal takiplerin yapıldığı günümüzde, fertlerin takip ettiği hesapların sunduğu hayat biçimine özenmemesi neredeyse imkânsız. Özenme, bir süre sonra o görüntüye bürünmeye dönüşüyor. Fizikî değişiklik, rûhî değişimlere de zemin hazırlıyor.
Değersizlik Hissi: Hayatının bilhassa çocukluk döneminde sevilmeyen, değer ve taltif duygularından mahrum kimseler, var olduklarını ispat etme çabasına girerler. Ergenlikte başlayan benlik farkındalığı; bedende beğenmediği yeri değiştirme, vücuda estetik müdahalelerde bulunma, dikkat çekmeye çalışma gibi davranışlarla dışa yansır.
Gitgide mutsuz, kaygılı, huzursuz, tatminsiz hisseden fertler, bedene müdahale yolunu seçerler. Kusursuz görünmek ve değersizlik hissiyle güzellik uğruna bıçak altına yatan insanlar, yüz gerdirme, Fransız askısı gibi teknikleri denemektedirler.
Bu uygulamalar, insanı fıtratından uzaklaştırıp bambaşka bir forma sokmaktadır. Mimiklerini kullanamayan, dudakları normalin iki katı, kaşları kaldırılmış, dişleri sökülüp estetize edilmiş kadın ve erkekler, bütün dünyada arz-ı endam etmektedir.
Vücuda en fazla yapılan işlemlerden biri de “dövme” uygulamasıdır. Fiziken güzel görünmek, dikkat çekmek için yapılan bu uygulamalar yüzünden iç dünya ağır bir tahribata uğrar. Süslenmeden ziyade, mîlattan önceki tarihlerde “kötü ruhlardan korunmak maksadıyla” yaptırılan dövmeler, bugün “bir var olma figürü” olarak karşımıza çıkıyor. Dövmelerin ilk örneklerine milattan önceki Mısır mumyalarında rastlanıyor. İlâhî dinler, vücutta oluşturduğu tahribat sebebiyle dövmeyi yasaklamıştır. Şüphesiz ki dövme ve diğer estetik uygulamalar “şeytan işi” kuruntularla başlar. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyruluyor:
“Allah o şeytana lânet etmişti. O da bunun üzerine şöyle demişti: «Yemin olsun ki Senin kullarından bana uyup neticede bana ait olacak bir pay edineceğim. Onları mutlaka doğru yoldan saptıracağım. Onları boş ümitler ve yalan sevdalarla oyalayacağım. Onlara emredeceğim, hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allâh’ın yarattığı şekli değiştirecekler.» O hâlde kim Allâh’ı bırakıp şeytanı dost edinirse, elbette o, açıktan açığa büyük bir zarara uğramış olur.” (en-Nisâ, 118-119)
Bu hususta Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in de ciddi uyarıları vardır. İbn-i Mes’ud -radıyallahu anh-’tan nakledildiğine göre, kendisi:
“Dövme yapan, yaptıran, yüzünün tüylerini yolan, güzel görünsün diye dişlerini seyrekleştiren, Allâh’ın yarattığını bozan kadınlara Allah lânet etsin.” buyurmuştu.
Bir kadının İbn-i Mesûd’u aşırı gitmekle suçlaması üzerine bu defa:
“-Peygamberin lânet ettiği kimseye niçin lânet etmeyecekmişim! Peygamberi izlemek Allâh’ın kitabında emredilmiştir. Allah Teâlâ; «Peygamber size ne verirse onu alın, sizi nehyettiğinden de uzak durun!» (el-Haşr, 7) buyurdu.” demiştir.[1]
Lânetlenmek, dünyadaki en ağır cürümlerden biridir. Hadiste bu sıfatın kullanılması, uygulamaya karşı caydırıcı olması içindir.
Hassâsiyetin Yitirilmesi: Bazı hanımların tesettür hassasiyetinde bulun/a/maması, tesettürden ayrılması yahut ayrılmanın eşiğinde olması da günümüzde çok konuştuğumuz konulardan… Konuya dair en dikkat çekici ifade:
“-Başı kapalı olsak, erkekler bize bakmıyorlar!”
Muhafazakâr ailede yetişen gençlerin başı açık gelin tercih etmeye başlaması da, kimi tesettürlü kızların beğenilmeme, evlenememe korkusu yaşamalarına yol açıyor. Erkeklerin değişen tercihleri de kızların tesettürden ayrılmalarında belirleyici olabiliyor. Böylece giyim-kuşam algısı gitgide değişiyor.
Eşim Beğenmiyor: Topluma yön verenlerin hanımlar olduğu sıkça dile getirilir. Hatta “âbâd-berbâd” tâbirleri ile konu izaha çalışılır. Fakat günümüzde, müslüman erkek kimliği üzerinde de ciddî ciddî kafa yormak gerekmektedir.
Erkeklerin tercihleri, beğenileri, ibadet ve dînî tutumları yapma sıklığındaki değişimler de hanımların görünür olmasına olumsuz katkı sunmaktadır. Evlenme arefesinde olan genç kızlarla buluşmalarımızda:
“-Hocam, namazlı erkek kalmamış!” serzenişlerine şahit olmaktayız.
Aynı şekilde, muhafazakâr yetişmiş kimi delikanlıların da:
“-Makyajsız tesettürlü kalmamış! Kapalı, ama tesettürlü değil.” serzenişlerine sıkça rastlıyoruz.
Şu an topluma bakıldığı zaman, sanki yapay zekânın tasarladığı, tek tip insanlar görüyoruz. Yüz ve bedene dönük dayatılan ideal görünümler hem bir sömürü, hem de pazarlama aracı... Bunun için en kalifiye nesne; kadın bedeni… Kadınların üzerinde kurulan güzellik baskısı, nice yuvaların yıkılmasına, nice kadınların hassâsiyetlerini yitirmesine zemin hazırlıyor.
İslâm’da ibadet ve kulluk ile rûhu beslemek esastır. İbadetin getirdiği rûhâniyet, hücreleri ve organları tazeler. Böylece, iç güzelliği dışa yansır. Estetik müdâhaleler, dönüşü olmayan bir yola girmektir. Yakalanan geçici güzellik, bir süre sonra yerini fizikî değişimlere ve rûhî bunalımlara bırakır. Fıtratlarını ve güzelliklerini muhafaza eden kadınlar ve erkekler, kendileriyle ve çevreleriyle barışıktırlar. Hem mutlu olurlar, hem de mutlu ederler. Allâh’ın verdiğiyle yetinen insanlara ne mutlu! Vesselâm.
Dipnot:
[1] Buhârî, Tefsîru sûre (59), 4; Libâs, 82, 84, 85, 87; Müslim, Libâs, 120. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tereccül, 5; Tirmizî, Edeb, 33; Nesâî, Ziynet, 24, 26, 71; İbn-i Mâce, Nikâh, 52.
Kaynak: Fatma Çatak, Altınoluk Dergisi, Sayı: 471
YORUMLAR