Güzel Örnekler Zamanı

Altınoluk Dergisi 389. sayısı "Güzel Örnekler Zamanı" kapak başlığı ile çıktı. 

Dergi, sunuş yazısında şöyle tanıtılıyor:

"Görünürlüğün ve iletişimin küresel boyutta en yüksek noktaya çıktığı bir zamanı yaşıyoruz.

En küçük mimiklerinize kadar kayda alınıyorsunuz ve dünyanın öbür ucundaki değil, hayat varsa Mars’taki adam da sizin yapıp ettiğinizden, söylediğinizden haberdar oluyor.

Evde konuştunuz, sohbet ettiniz ya da şunları şunları yaptınız, bilin ki o birileri tarafından kayda alınıyor ve yine bilin ki, sizin mahremiyet sandıklarınız bir yerlerde ve bir vakitte faş olmak üzere arşivleniyor.

Aslında bir müslümanın bunu kavraması zor değil. Kur’an bunu asırlar öncesinde öğretti müslümanlara ...“İki melek insanın sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar. İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” (Kaf suresi, 17-18)

Bilelim ki dosyalarımız mahşer ortamında önümüze konmak ve lehimizde veya aleyhimizde delil olmak üzere arşivleniyor.

İnsanın orada en yakınlarından kaçacak olması, belki de, dosyada yüzyüze bakamayacak kayıtlar bulunması sebebiyledir.

MÜSLÜMANLARA DAVRANIŞLARI ÜZERİNDEN BEDEL ÖDETİYORLAR

Dünyada da bu kayıtlar birileri tarafından tutuluyor. Görüyoruz, bir rekabet ortamında rakipler birbirinin dosyasını faş ediyorlar. Bunu bir ekonomik hesaplaşmada da görüyoruz, siyasi hesaplaşmada da...

Bu işin bir de inanç alanında yaşanan boyutu var. Bir iman ve ona bağlı hakimiyet mücadelesi söz konusu. Bu, insanoğlunun var olduğu bütün zamanlar için böyle.

Peygamberlere karşı inançsız grupların “Sana toplumun en aşağıları tabi oluyor” diye yürüttükleri kampanyaya tanık oluyoruz tevhid mücadelesi dönemlerinde.

İslam’ın da, Rasulullah sallallahü aleyhi ve sellemin tebliğinden bu yana, böyle bir mücadeleye hedef olduğu biliniyor. Bugün de bu mücadele devam ediyor.

İslam’ın insanlarla buluşmasını istemeyen odaklar, İslam’a bizatihi İslam’ın muhtevası üzerinden değil, Müslümanların davranışları üzerinden bedel ödetmeye yöneliyorlar.

Belli ki henüz Müslüman olmasalar dahi, insanların belki de fıtrattan gelen “insani değerler” diye niteleyebileceğimiz ahlâkî hassasiyetleri var. Bu değerler Müslüman toplumlarda ne kadar var veya yok... Buradan yola çıkıp İslam’a bedel ödetiliyor.

Bu noktada ferd veya toplum olarak Müslümanlarda zaaf olması da her zaman gerekmeyebiliyor. Çünkü onu üretmek için de mekanizmalar oluşturulmuş. İslam adına rol yapan, yani kötü rol yapan aktör bulmak zor değil. Kimi zaman terör örgütü oluşturulabilir, kimi zaman sahte Mehdiler, servetle buluştuğunda Karunlaşanlar, aile ortamından en üst yapılara kadar yönetim gücünü kuvvet kullanmaktan ibaret sananlar...

İSLAM'IN KAPISINI BİZ AÇACAĞIZ

Şöyle bir ihtimal üzerinde düşünsek:

Müslüman olmayan bir muhitte yaşıyor olsak, ve bizim dışımızdaki her insanın Müslümanlığı bizim davranışlarımızdan öğreniyor olduğunu bilsek nasıl davranırdık?

Aslında önümüzde böyle bir dünya var. Milyarlarca insan bize, İslam toplumlarına bakıyor. Hidayet elbette Allah’tandır ama vesile olarak insanlara İslam’ın kapısını biz açacağız veya kapayacağız gibi düşünürsek ne durumdayız?

Bu sayımızda bu konuyu gündeme taşımak istedik. Muhterem Osman Nuri Topbaş Hocaefendi ile, daha önce tasavvuf üzerine yaptığımızın benzeri bir mülakat gerçekleştirdik. Bir çok farklı coğrafyayı İslam’ın güzelliği ile buluşturma derdinde olan Osman Efendi’nin bu konuda söyleyecekleri önemliydi. Onu sayfalarımızda okuyacaksınız. Eminiz bir çok cümlenin altını çizeceksiniz.

Hediye kitabımız hazır. Abdülkadir Geylani Hazretlerinin zaman aşan eseri Fethurrabbani’yi sizlerle buluşturuyoruz.

Ve Allah’ın güzel kullarından biri, Rasulullah’ın “Güzel örnekliği”nin izinden yürüyen bir Allah dostu... Musa Efendi rahmetullahi aleyhi yadediyoruz.

Hepsi bu sayımızda. Sizleri Altınoluk’la başbaşa bırakıyor, saygılar sunuyoruz. Allah’a emanet olunuz."

Ayrıntılı Bilgi: www.altinoluk.com.tr

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.