Gurbette Tesettüre Kavuşmak

Kore'ye giden bir gencin orada yaşadığı ibretlik hadiseler ve tesettür ile tanışma hikayesi...

Kore’ye eğitim için giden bir gencin, tesettür yolculuğu... "Hani bazen içimiz çok bunalır da hayatımıza sihirli bir değnek değmezse dertlerimizden kurtulamayacakmışız gibi düşünürüz. Ne yapsam daha mutlu olabilirim diye..."

Vakit geçirmek için Busan şehrindeki Türk arkadaşlarımızla buluşmaya gitmiştim. Busan’a gitmişken Türk yemeği yemek istedik.

Türk restoranı, Busan’daki Al-Fatah Camisi’nin tam üstündeydi. Arkadaşım namaz kılmak için yanında Koreli Müslüman bir hanım arkadaşıyla camiye gelmişti. Ben ilk defa Koreli bir Müslüman görüyordum. Farklı milletten de olsak din kardeşliğinin vermiş olduğu heyecan ve muhabbetle kendimizi hoş bir sohbetin içinde bulmuştuk. Gün sonunda o Koreli arkadaşın peşine takıldık ve hep birlikte camiye girdik. Bir grup Koreli ve yabancı genç kamp için toplanmışlardı. Akşam caminin içinde halka olup oturduk. Herkes sırayla kalkıp kendini tanıtıyordu. Benim kulağıma giren tek kelime “ (ib-gyo)” yani Korecedeki dine giriş anlamına gelen kelimeydi. Herkes İslam’a giriş tarihini, sonrasında neler yaptıklarını ve gelecek planlarını anlatıyordu. Sıra bana geldikçe iyice paniklemeye başlamıştım. Ne anlatacaktım onlara? Benim bir “ib-gyom” yoktu ki…

Doğduğumdan beri Müslüman’dım fakat ne tipimden ne de hâl ve hareketlerimden anlaşılıyordu Müslüman olduğum. Kendimden o kadar utanmıştım ki… Yer yarılsa da yerin içine girseydim! Boğazım düğümlendikçe nefes alışlarım zorlaşmış ve sonunda kendimi tutamayıp gözyaşlarına boğulmuştum. Ne olduğunu anlayamadan merakla bana bakan gözler karşısında utancımdan ezildikçe eziliyordum. En sonunda yanımdaki arkadaşım benim yerime beni tanıtmıştı. O günün utancı bana yetmiş de artmıştı. Ben bu değildim ve bu böyle devam edemezdi. Bir yerlerden başlayıp değişmeliydim ama nereden?

Üç günlük Busan gezimizden sonra kafamda deli sorularla arkadaşlarımın yanından ayrılmış, Busan’daki Mısırlı başka bir arkadaşımla buluşmak üzere yola çıkmıştım. Yoldaki bazı aksaklıklar yüzünden yaklaşık dört saatlik bir gecikme ile arkadaşımla buluşabilmiştim. Arkadaşımla dertleşirken sürekli olarak hiçbir şekilde geçmeyen iç huzursuzluğumdan bahsediyordum. Birden arkadaşım bana dertlerimle hiç alakası olmayan bir şey sordu. 

- Derya, sen örtünmenin farz olduğunu, yani Allah’ın bir emri olduğunu biliyor musun?
- Evet biliyorum (…da ne alaka, diye de içimden geçiriyorum tabii)
- E, o zaman ne bekliyorsun? 
- Önce bir hazır olayım da örtünürüm. Kılık kıyafetimi, hareketlerimi düzelteyim. Her şeyden önce buna hazır değilim daha.
- Bu bahanelerinin ardı arkası yok biliyorsun, değil mi? Ömrünün sonuna kadar bahane üretsen de bitmez.
- Ya işte, haklısın ama… yani… işte… öyle…
- Peki, kalbinin derinliklerinde bir yerde ertelediğin bu karar için pişmanlık duymuyor musun?
- Evet, duyuyorum.

Görüşmemiz bittiği anda iç dünyamda yaşadığım sorgulamaları bir kenara bıraktım. Çıkıp metronun altında satılan şallardan aldım ve başıma doladım. Ne kıyafetim uygundu, ne de  şalımı tutturacak bir iğnem vardı. Ama olmuştu işte, artık ben de örtünmüştüm! Sonrasında bir daha hiç tereddüt yaşamadım. Esas kimliğimi bulmuş, artık etrafımdakilere “Ben Müslüman bir hanımım.” diyordum. Hatta o kadar ilginçti ki kapandıktan sonra bir gün metroda gidiyorum. Koreli bir kız geldi bana “Selamun aleyküm”, dedi. Kesin Türkoloji okuyor ve benim de Türk olduğumu anladı o yüzden konuşmak istiyor diye düşündüm. Hâlbuki işin aslı öyle değildi. Koreli Müslüman bir kızdı ve benim de Müslüman olduğumu başörtüm sayesinde anlamıştı. Ben bunu düşündüğümde hâlâ şaşkınlık içinde kalıyorum. Demek kimliğimizin dışarıdan anlaşılır olması bu kadar önemli! Başörtümüz metrodaki o arkadaş gibi insanları bize çekebiliyordu, aynı dinin mensubu olduğumuzu fark ettirip bizi birbirimizde buluşturabiliyordu. Bu harika bir şey değil mi sizce de? 

Sonrasında ne mi oldu?

Evet, hepinizin merak ettiği hani şu buhranlı hâlimden bahsediyorum. Geçti gitti. Benim hayatıma değen sihirli değneğim başörtüm olmuştu. Elhamdülillah! Çünkü hani dedim ya bana kimliğimi kazandırttı diye. Her daim Müslüman olduğumu hatırlattı ve Rabbimizin rızasını kazanabilmek için neler yapmam gerektiğini öğretti bana. Artık namazlarıma daha fazla dikkat ediyorum. Kılık kıyafetim, hâl ve hareketlerim, yediğim içtiğim şeyler eskisine nazaran daha da düzeldi. Artık Rabbimi daha çok hatırlayıp O’na layık bir kul olmak için çabalıyorum. 

Kore’de Müslüman olmak aslında pek de kolay değil. Ezan sesini bile sadece caminin içinden duyabileceğiniz bir ülke. Hatta namazınızı kılacağınız bir mescit bulmak, neredeyse imkânsız. Merdiven altlarında, mağazaların giyinme kabinlerinde çok namaz kıldık. Fakat bütün zorluklara rağmen sadece temiz ve güzel niyetle yola çıkıldığında Rabbimin nice kolaylıklar sağladığına, pek çok güzel kapılar açtığına şahit oldum… Belki de bu zorluklar içinde daha da çok anladım güzel dinimizin kıymetini. Aslında Türkiye’de ne kadar güzel imkânların içinde yaşadığımızı… Artık Müslüman’ım deyip de namaz kılmayanlara hayretle bakıyorum. Nasıl kılmaz ki diye… Benim sihirli değneğim ve hayatımın dönüm noktası başörtüm oldu. Sizinki belki namazınız belki de orucunuz olur. Bilemiyorum ama tek bildiğim aslında hayatlarımıza dokunup bizi dertlerimizden üzüntülerimizden kurtarmaya yardımcı olacak şey Rabbimin rızasını kazanmaya çalışmak ve ona güvenmek. İşte o zaman bütün dertler ve tasalar hafifliyor.
---

Derya Son
Diyanet Aile Dergisi / 2022

Kaynak: Diyanet Haber

İslam ve İhsan

TESETTÜR NEDİR, NEDEN GEREKLİ?

Tesettür Nedir, Neden Gerekli?

TESETTÜR HAKKINDA ÂYET VE HADİSLER

Tesettür Hakkında Âyet ve Hadisler

TESETTÜR NASIL VE NE ZAMAN FARZ KILINDI ?

Tesettür Nasıl ve Ne Zaman Farz Kılındı ?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.