Günümüz İnsanının En Mühim Problemleri Nelerdir?

Günümüz insanın en önemli problemleri nelerdir? Ahireti unutmanın zararları ve toplumsal etkileri nelerdir? Toplumu problemlerden kurtaracak asıl ruh nedir? Osman Nuri Topbaş Hocaefendi maddi manevi toplumsal sıkıntıları ve çözümleri anlatıyor...

Günümüzün en büyük problemi, madde ve mânâ arasındaki dengenin, mânâ aleyhine bozulmasıdır. Mânâ aleyhine bozulması, mâneviyat aleyhine bozulmasıdır.

Günümüzde maddî terakkî, mâneviyatı ihmâle, o da huzurun kaybolmasına götürdü. İletişim vâsıtaları arttı, fakat insan, daha çok yalnızlaştı. Bencil oldu, egoist oldu, hattâ sadist hâle geldi.

AHİRETİ UNUTMANIN ZARARLARI

Âhireti unuttu. Âhireti unutmak, dünya hırsını artırdı. Buna karşılık, merhameti de yok etti, merhameti azalttı. Kapitalist ve materyalist dünyanın esiri oldu. Vicdanlar köreldi. İnsafa, iz’âna, vicdana vedâ edildi. İnsan kendi rahatı için, başkalarını ezmeyi normal görür hâle geldi ve merhameti unuttu.

İşte bugün dünya, birkaç kişinin ağzından çıkanlarla yönetiliyor. İşte ortada; Suriye, Myanmar, Yemen, Irak, Afrika perişan bir hâlde…

Topraklardan merhamet kazındı. Güçlüler, güçsüzlerin topraklarını kolayca işgal ediyorlar. Demokrasi ve hürriyet adı altında kendisine bağımlı despot idareler kuruyorlar. İstediği gibi sömürmeye devam ediyorlar.

Velhâsıl makinenin terakkîsi, mânevî terbiyeden uzak insanın rûhî yapısını zaafa uğrattı, onu sinsice perişan etti. Böylece mâneviyattan yoksun bir şekilde yetişen insan, neticede maalesef makinenin kulu-kölesi hâline geldi. Makinenin esâreti altında rûhunu karartmış kimselerin de Allah yolunu bulmaları çok zor, Allah yolunu bulmaları çok zor.

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- buyuruyor:

“Zenginler israf ettiği ölçüde, toplumlarda insanlar aç kalır.”

Yani günümüzde de bir grubun veya bir zümrenin nefsânî iştihâlarının artması, öbür grubun ezilmesi neticesinde, tarih boyunca da bu böyle oldu. İşte demin bahsettiğim gibi komünizm, kapitalizm, insanı aldı, perişan etti, şey yaptı…

Günümüzde makinenin terâkkîsiyle meydana getirilen îcatlar, medeniyet zannedilmektedir. Hâlbuki makineden medet ummak, ne büyük bir zaaftır! Zira makine, ruhsuz bir demir parçasıdır. Kendisine kul olan kimseyi de, kibir, gurur, zulüm bataklığında mahvedip perişan eder.

İmam Hatip’te talebeyken Nurettin Topçu bizim hocamızdı, bu, felsefe grubuna gelirdi. Bir gün bize dedi ki;

“–Oğlum dedi, bugünkü insan mı mesut -ki elli sene evvel-, dünkü insan mı mesuttu?”

Biz dedik ki:

“–Bugünkü insan mesut.”

“–Niye?” dedi.

“–Çamaşır makinesi var dedik, eskiden tekne vardı, gün boyu teknede çamaşır yoğuruyordu, bugün makinede kolayca yıkıyor dedik. Üç günlük yolu yarım saatte, bir saatte gidiyor uçakla dedik. Buzdolabı yoktu, kuyuya su sarkıtılıyordu, kuyuya testi sarkıtılıyordu, orada soğutuluyordu…” Saydık birkaç şey.

“–Yok oğlum dedi. İnsan dedi bu icatlarla vahşî oldu dedi. Meselâ 1945’te dedi, Japonya dedi, iki tane atom yedi dedi, insan kömür oldu dedi, ağaç kömür oldu, toprak kömür oldu, hayvan kömür oldu. Ne hakkın var buna dedi. O insanların bunda ne günahı var dedi. İşte medeniyet bu!” dedi.

Bugün de aynı işte; tek dişi kalmış medeniyet! Alıyor işte tâ, öbürü on bin kilometreden geliyor, esir alıp gidiyor, perişan edip gidiyor. İki tane dev kapışıyorlar, aradaki çimenler ezilip gidiyor.

Yani demek ki günümüzde zâlim patronların sefil ruhları örnek alınıyor. “Acıyın” feryatları duyulmaz hâle geliyor. Avâmî tabirle “düşenin, altta kalanın canı çıksın! Bırakınız yapsın, bırakınız geçsin!” olmuş oluyor. İhtirasın yüksek tahrikleri neticesinde insanın rûhu, felç geçirmekte bugün.

BİZİ KURTARACAK RUH NEDİR?

Tarihe baktığımız zaman;

Timur ölürken de… Beş bin kilometreden geldi, o Sivas muhafızlarını diri diri toprağa gömdü ve gitti. Timur ölürken, yapmış olduğu büyük zulüm ve istilâların hüzün bulutu altında bunaldı ve o şekilde can verdi gitti.

Haccâc-ı Zâlim, saâdet terennümleri içinde ölmedi.

Bugün insanlık, onlara en ufak bir mâtem tutmuyor. Üzerimizdeki Güneş; bir müddet onların saraylarını, köşklerini, hazinelerini aydınlatan, sonra da harabelerinin üzerine haşmetle doğan aynı Güneş. Şimdi onların haşmetli saraylarının harabelerini baykuşlar şenlendiriyor.

İnsan dünyaya geliş hikmetini unuttu. “Ben” diyerek nefsini ilâhlaştırıyor. Nefsinin putperesti oluyor.

Timur, beş bin kilometreden niye geldi, niye döndü? Bugün on bin kilometreden Suriye’ye niçin geliyorlar?..

Velhâsıl makineden, maddî güçten aslâ hikmet çıkmaz. Zira onun ne ilmi vardır, ne muhabbeti vardır, ne vicdanı vardır, hiçbir şeyi yoktur.

Günümüzdeki gâfil insan da, her sahada makineleşmiş, böylece muhabbete, aşka ve hikmete vedâ etmiş insanlarla dolu.

Bizi kurtaracak olan ruh, bize Hira;

“Yaratan Rabbinin adıyla oku.” [el-Alak, 1])

Sevr;

لَا تَحْزَنْ اِنَّ اللّٰهَ مَعَنَا

“…Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir…” [et-Tevbe, 40])

ve Vedâ Hutbesi’nde bırakılan mukaddes mirastır.

Asr-ı saâdette, bir de diğer zamanlar, İslâm medeniyetinin şaha kalktığı zamanlarda, sosyolojik, psikolojik hiçbir problem olmadığını görüyoruz. Bugün en çok rahatsızlıklar; psikolojik rahatsızlıklar, bunalımlar… Hiç asr-ı saâdette bunalım var mı? Hiç Ömer bin Abdülaziz devrinde, dört halife devrinde, Osmanlı’nın ilk üç asrında bir bunalım var mı?..

Akıl hastalarına bile -nasıl bir şefkat var- onlara akıl hastası denmiyor, “muhterem âcizler” deniyor. Allâh’ın yarattığı bir kul olduğu için. Cenâb-ı Hakk’a izâfeten “muhterem” deniyor, hastalığından dolayı âciz deniyor, “muhterem âcizler” deniyor.

Bir mahallede hasta varsa, bir çiçek koyuyor cumbanın kenarına, oradan geçen, bağırmadan geçiyor satıcı. Çocuklar başka mahallede oynuyor. Bugünkü gibi düğünlerde etrafı rahatsız etmek yok o zaman, saygı var. Bu, bizim medeniyetimiz bu.

Velhâsıl, bu fânî cihanda huzur arayan kalpler, ancak Kur’ân ve Sünnet ölçüleri ile yoğrulduğu takdirde, gerçek huzura kavuşabilir.

Zulüm nedir? Zulüm, insanın isteyerek başkasının ruh ve bedenine ıztırap vermesidir. Onun için yeryüzünde gerçek Fatihler, kalpleri kazanan Fatihlerdir. İşte onların başında da sûfiyye geliyor, ehl-i tasavvuf geliyor.

Ruhsuz bilgi, kalbe diken oluyor. Sanattan sanatkâra, eserden müessire intikal edemeyen ham ruhlara ne yazık!

Bir mütefekkir; vay diyor, güllerle, ağaçlarla, kuşlarla konuşmayanların vay hâline diyor. Vay diyor, rüzgârların, derelerin ve dağların hâl lisânından anlamayan gâfillere ne yazık diyor, isterse on tane diploması olsun.

Şurayla bitireyim ben bunu:

Atilla, İskender ve emsalleri, kendilerinin ve bütün insanlığın düşmanı oldular. Dostluğun Allah’taki kaynağına erişen Mevlânâ, Yunus ve Hak dostları ise ebediyyen bütün insanlığın dostu olarak kalacaklar.

Rûhun bir gâyesi var. O gâye, Allâh’a doğru yolculuktur, rûhun gâyesi. Ruhtan Allâh’a götüren yolculuk, rûhun zaferle dolu bir yürüyüşüdür. Ebediyet ülkesinin fetihleridir.

İnsan, sonsuzluk yolunun yolcusudur. Allâh’ı da bulabilecek, ancak onlardır.

OSMAN NURİ TOPBAŞ HOCAEFENDİ DİĞER SOHBETLER

İslam ve İhsan

TOPLUMDAKİ HUZURSUZLUKLARIN SEBEPLERİ NELERDİR?

Toplumdaki Huzursuzlukların Sebepleri Nelerdir?

KALPLERİMİZİN SAÂDET SERMÂYESİ NEDİR?

Kalplerimizin Saâdet Sermâyesi Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.