Göçmen Ailelere Karşı Ayrımcılık Çocuklarında Psikolojik Sorunlara Yol Açıyor

"Özellikle ilkokul, ortaokul çağındaki göçmen çocuklara kendi akranları tarafından uygulanan ayrımcılık çeşitli psikopatolojik sorunlara neden oluyor."

Ülkelerindeki savaş ve iç karışıklıklardan kaçarak başka ülkelere sığınmak zorunda kalan ailelerin çocuklarında depresyon, anksiyete, kişilik bozukluğu gibi psikolojik rahatsızlıklar daha sık görülüyor. Ayrımcılığa maruz kalan bu çocuklar tedavi edilmezse şiddet ve intihara eğilimli hale geliyor.

Türkiye'deki göçmen ve sığınmacılara psikolojik destek çalışmaları yürüten uzman klinik psikolog Huriye Tak, göçmen ailelerin karşılaştığı ayrımcılığın çocuklarının üzerindeki etkilerini değerlendirdi.

Tak, iç göç eden kişilerde bile uyum süreçlerinde bazı sorunlar çıkabildiğini belirterek, ülkelerini travmatik şekilde terk eden kişilerin gittikleri ülkelerde "yabancı ve istenmeyen insan" olarak görülmesinin bu travmayı daha da artırdığını söyledi.

Göçmen ailelerin maruz kaldığı ayrımcılığın, çocuklarının psikolojisinde onarılması güç yaralar açtığını kaydeden Tak, bu durumun ilerde çocukların karakter gelişiminde ciddi problemlere neden olduğunu ifade etti.

Tak, çoğunlukla okul ve sosyal hayatlarında ayrımcılıkla karşılaşan göçmen çocuklarda çeşitli psikolojik hasarlar oluşabileceğinin altını çizerek, şunları dile getirdi:

"Özellikle ilkokul, ortaokul çağındaki göçmen çocuklara kendi akranları tarafından uygulanan ayrımcılık çeşitli psikopatolojik sorunlara neden oluyor. Çocuklarda okul değişikliğinde bile uyum sorunu görülürken, farklı dil, farklı kimlikle okula uyum sağlamaya çalışan çocuklar daha da zorlanıyor. Göçmen çocuklarda arkadaş edinememe, izole olma, dil öğrenmeme, derslere katılmama gibi durumlar görülebildiği gibi ilerde kendisi gibi çocuklarla bir araya gelip çeteleşmeler görülebiliyor."

"Ailelerin dilindeki ayrımcılık, çocuklarına yansıyor"

Tak, yabancıya karşı önyargı ve ayrımcılığın dilde başladığını aktararak, okul çocuklarının, göçmen arkadaşlarını ailelerinden duydukları ayrımcı dille hedef aldığına dikkati çekti.

Rehberlik desteği verdiği Suriyeli çocuk danışanının, "Vatan haini ne demek, bana hep öyle diyorlar" dediğini anlatan Tak, "Buna ailelerin bilinçli tavır sergilemeyip yanlış ifadeler kullanması neden oluyor. O yaştaki çocuklar böyle bir bilince sahip değil. Bu gibi ifadeler ailelerden öğreniliyor, anlamı bile bilinmeden aktarılıyor ve karşı tarafı incitiyor." dedi.

Tak, göçmen çocuklara akranları tarafından uygulanan ayrımcılığın bu çocuklarda kişilik bozuklukları oluşmasında ve şiddete yönelmede tetikleyici olabileceğine işaret ederek, şöyle devam etti:

"Göçmen aile ve çocuk 'istenmediği' bir yere girmek için çabalıyor. Kabul görmese bile o topluma girdiği zaman da çevresindeki arkadaşları tarafından dışlanıyor. Önce farklı buluyor çocuklar birbirlerini. Çocuklar farklılığı da ailede ve toplumda tanımlanan şekilde tanımlıyor. Bunlar çocukların kendi fikirleri değil. Toplumda ve ailelerde göçmenlere yönelik 'pis, kötü, vatan haini, hırsız' tanımlamaları çocuklar arasında hakaret ve küfür olarak geri dönüyor. Buna maruz kalan çocukların arasında da şiddet doğuyor. Güçsüz pozisyonda olan göçmen veya diğer öğrenciler arasında bu şekilde şiddet vakaları görülüyor."

Başka bir çocuk danışanının kendisine "Nasıl Türk olunur?" diye sorduğunu aktaran Tak, "Çocuk, maruz kaldığı ayrımcılık nedeniyle böyle bir durumda değişmek istiyor. 'Ben bir şey yapmalıyım ve bundan kurtulmalıyım' diye düşünüyor. 'Nasıl Türk olunur öğreneyim, ben de olayım' diyor. Bu çok acı." ifadesini kullandı.

"Siz Arapsınız, ülkenize dönün, burada işiniz yok"

İstanbul'a 2017'de gelen 36 yaşındaki Cezayirli H.H, geçen yıl 8 Eylül'de çocuklarıyla gittiği gittiği parkta, bir grup kadının sözlü ve fiziksel saldırısına uğradığını belirterek, kadınların kendisine "Siz Arapsınız, ülkenize dönün, burada işiniz yok" dediğini aktardı. Olay sırasında çocuklarının da yanında olduğunu ve travma yaşadığını kaydeden H.H sözlerini şöyle tamamladı:

"Çocuklarım o günden beri parka gitmeyi hiç istemiyor, sevmiyorlar. Bu olay yaşandığında çocuklar Türkçe anlıyordu. O sırada 'Annemi öldürmeyin, anneme vurmayın' diyorlardı. O günden sonra çocuklarım yüksek ses duyduklarında ya da kavga gördüğünde korkup ağlıyor."​​​​​​​

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.