Fıtrata Müdahale İle Açlığa Çare Aramak

Küresel sermaye insanoğlunun fıtratıyla oynamada çok daha ileriye gitmeye mi hazırlanıyor? İfade edildiği gibi dinsiz, cinsiyetsiz, tek dünya devleti ve kontrol edilebilir çipli transhuman, yani duyguları, aklı kontrol edilen, fiziksel kapasitesi artırılmış bir insan ırkı mı oluşturulmaya çalışılıyor?

Dünya Ekonomik Forumu’nca yapılan değerlendirmelerde dünyanın en büyük sorunları listesinde iklim değişikliği uzun zamandır ilk sıralarda çıkıyor. Son olarak Küresel Riskler Raporu 2022’ye göre de en önemli ve uzun vadeli riskler iklim riskleri ile ilgiliyken; en önemli kısa vadeli küresel endişeler arasında ise toplumsal bölünmeler, geçim krizleri ve zihinsel sağlık durumlarında bozulmalar yer almaktaydı.

Dünyanın ekosisteminin beklenin ötesinde çok daha hızlı değiştiği vurgulanıyor. Bir tarafta aşırı yağışların neden olduğu seller diğer taraftan son 500 yılın kuraklığını yaşayan coğrafyalar. Yaşlı kıta Avrupa, deyim yerindeyse kavruluyor. Birçok Avrupa ülkesi tarihinin en kurak yazını geride bıraktı. Bir damla yağışın düşmediği kimi ülkelerde su kaynakları hızla kurudu.

Ukrayna-Rusya savaşı nedeniyle başta enerji ve ona bağlı olarak ekonomik sorunlarla mücadele eden birçok Avrupa ülkesi iklim değişikliği kaynaklı sorunlarla da boğuşuyor bir başka ifadeyle. O derece ki uzmanlar Avrupa için kıtlık tehdidinden dahi bahsediyorlar…

Dünya Bankası tahminlerine göre 2050’ye kadar Sahra Altı Afrika, Güney Asya ve Latin Amerika’da 140 milyon kişi iklim değişikliği nedeniyle yaşadıkları ülkeleri terk etmek zorunda kalacak. Ancak, "iklim mültecileri" diye de anılan milyonlar büyük umutlarla gittikleri coğrafyalarda da umduklarını bulacak gibi gözükmüyor.

Yeni yayınlanan bir Birleşmiş Milletler raporuna göre 45 milyon çocuk yetersiz beslenme yüzünden ölümle karşı karşıya. Asya’da geçen yıl 1,1 milyardan fazla insan yeterli gıdaya erişemedi. Bölge nüfusunun önümüzdeki 30 yıl içinde 700 milyon artması bekleniyor.

-Bileşmiş Milletler Gıda Güvenliği ve Beslenme Durumu (SOFI) 2022 Raporu’na göre küresel olarak açlıktan etkilenen insan sayısı 2021’de 828 milyona yükseldi. Bu rakam 2019’dakinden 150 milyon ve 2020’dekinden 46 milyon daha fazla. İleriye dönük tahminler, küresel bir ekonomik toparlanma olsa bile yaklaşık 670 milyon insanın 2030’da hala açlıkla karşı karşıya kalacağını öngörüyor.

Velhasıl, iklim değişikliğinin neden olduğu sonuçlara ilişkin yayınlanan uluslararası raporlar son derece karamsar bir tabloyu gözler önüne seriyor. Geçen ay yazımızda sorduğumuz soruyu tekrarlayalım. Gerçekten felaket çağına doğru mu gidiyor dünyamız? Yoksa ekonomik ve siyasi hedefler doğrultusunda felaket haberleri kasıtlı olarak abartılıyor mu? Söz konusu yazımızda dünyanın geçtiği zor zamanların ülkelerin dış politika yaklaşımlarını değiştirdiğinden hareketle, yönetimlerin son dönemdeki jeopolitik hamlelerinin arka planını analiz etmeye çalışmıştık.

Bu dosyamızda ise iklim değişikliğine bağlı sorunların önüne geçmek adına, özellikle de açlıkla mücadele çerçevesinde gündeme getirilen çözüm yolları ve bu çözüm yollarının tartışılan yönlerini değerlendireceğiz.

İklim Değişikliği ve Çözümüne Dair Kuşkulu Sorular, Sorular…

İklim değişikliğine ilişkin dillendirilen kaygılar önemli oranda hakikati yansıtıyor olabilir. Ancak ciddi kuşkular da barındırmıyor değil. İklim değişikliğine ilişkin ileri sürülen veriler acaba vahşi kapitalizmin başat aktörlerinin iklim değişikliği ve kıtlık kartı ile oynadıkları yeni bir oyunun zemini mi? İddia edildiği gibi kârını azamileştirme çabasındaki küresel sermaye sahipleri, hâkimiyetlerini tahkim etmek ve bu uğurda insanoğlunun fıtratıyla oynamada çok daha ileriye gitmeye mi hazırlanıyor? İfade edildiği gibi dinsiz, cinsiyetsiz, tek dünya devleti ve kontrol edilebilir çipli transhuman, yani duyguları, aklı kontrol edilen, fiziksel kapasitesi artırılmış bir insan ırkı mı oluşturulmaya çalışılıyor? Yoksa tüm bu kuşku dolu sorular komplo teorisyenlerinin kuruntularından mı ibaret? Kısacası, iklim değişikliğinin ortaya çıkartacağı sorunlara ilişkin birtakım raporlarda dünyanın geleceğine ilişkin kaygılar yanında bu kaygıları izale etmeye yönelik ileri sürülen çözüm yollarına ilişkin de soru işaretleri söz konusu. Tabiri caizse her iki tarafın kaygıları at başı gidiyor.

“İklim Felaketi Nasıl Önlenecek” Yapay Etle mi?

Uluslararası raporların çok önemli bir bölümü dünyanın imkanlarının dünyayı beslemekte yetersiz kaldığı ve gelecek günlerin çok daha vahim olacağı tespitinde bulunuyor. Peki, çözüm olarak önerilen ne? Tamam, iklim değişikliğinin önüne geçilmesi gerek, ama nasıl?

Korona virüs ve pandemi sürecinin en tartışılan ismi olarak ön plana çıkan, Microsoft’un kurucusu, dolar milyarderi Bill Gates iklim değişikliğinin önüne geçilmesi çerçevesinde cereyan eden tartışmaların da odağındaki isim olarak karşımıza çıkıyor. Gerek İklim Felaketi Nasıl Önlenir isimli kitabında gerekse uluslararası medyada kendisiyle yapılan röportajlarda Gates, küresel ısınmanın önüne geçebilmek için büyükbaş ve çiftlik hayvanlarından insanoğlunun kurtulması gerektiğini dillendiriyor. Zira Gates’e göre, küresel ısınmadaki payları nedeniyle, ineklerin çıkardığı gazlar, dünyanın en önemli sorunlarından biri haline gelmiş bulunuyor.

Çiftlik Hayvanları Neden Hedefte?

Küresel iklim değişikliğinin nedeni olarak gösterilen sera gazlarından biri olan metan gazı üreticisi olduğundan inekleri en önemli tehdit unsuru olarak gören ve bir an önce, geleneksel protein tüketiminden yapay ete geçilmesi gerektiğini savunan sadece Bill Gates değil kuşkusuz. Bu noktada uluslararası medyada yapay et güzellemesi yapan bir lobi inekleri hedef haline getirmiş bulunuyor. 

Özellikle inekleri hedef haline getirenler gerekçelerini şöyle sıralıyorlar;

-Hayvancılık küresel, ısınmanın yüzde 14 buçuğundan sorumlu. Bu oran ulaşım sektörünün olumsuz etkisinden daha yüksek.

-Bir kilogram et için hayvanların beslenmesi ve barınması için 178 metrekare araziye ihtiyaç duyuluyor. Bir kilogram kırmızı et için 15 ton su harcanıyor. Yine bir kilogram et üretimi için 300 kilogram karbondioksit salınımı gerçekleşiyor.

-Küresel olarak her yıl yiyecek için dünyadaki insan nüfusunun 10 katı yani 70 milyardan fazla kara hayvanı kesiliyor, bir trilyon balık öldürülüyor. Önümüzdeki yıllarda standart et üretim sistemlerinin insanların et ve protein ihtiyacını karşılayamayacak. BM Gıda ve Tarım Örgütü'ne göre et talebi bugünkü seviyenin yüzde 70 üzerinde olacak. Bu talebi karşılamak için ise tek çözüm laboratuvar ortamında yapay et üretmek. İddia bu.

-Güzellemesi yapılan ve çevreyi korumak adına gereklilik olarak sunulan sadece yapay et de değil. Böcekler de “çok sağlıklı” oldukları ileri sürülerek hem iklim değişikliği ile mücadele de hem de açlık tehdidine karşı alternatif bir beslenme ve ‘güvenli gıda’ önerisi olarak dünya kamuoyuna pompalanıyor...

Yapay Et Dedikleri Nasıl Elde Ediliyor?

Laboratuvar ortamında hayvan hücresinden çoğaltılarak üretilen ete “yapay et” veya “hücre kökenli et” ya da “kültürlenmiş et” adı veriliyor. Yapay et, laboratuvar ortamında canlı hayvan dokusunun çoğaltılmasıyla üretiliyor. Biftek için bir inekten alınacak az miktarda kas hücresi daha küçük parçalara bölünerek enzimlerle sindiriliyor ve kök hücrelerin ortaya çıkması sağlanıyor. Biyoreaktör adı verilen büyük bir varil içerisinde bulunan tuzlu, vitaminli, şekerli ve proteinli et suyu içerisine batırılan kök hücrelerinin büyümesi sağlanıyor. Hücrelere aşırı dozda büyüme hormonu enjekte edilerek, biftek, tavuk ve hatta balık eti üretilebiliyor.

Yapay Et Üretiminde Gelinen Nokta

The Guardian‘ın haberine göre dünya çapında yapay et üzerinde çalışan yaklaşık 170 şirket var. Bill Gates ve Richard Branson gibi dolar milyarderleri laboratuvarda et üreten firmalara yatırım yaparak dünyayı etkileri ve besin değerleri belli olmayan bir maceraya sokmakla suçlanıyor.

-Yapay et üretiminde üç ülke ön plana çıkıyor. Hollanda, ABD ve İsrail. Hollanda hükumeti, nitrojen ve metan salınımını düşürmek için geçtiğimiz haftalarda bazı hayvan çiftliklerini kapatma kararı aldı. Bu sebeple Hollandalı çiftçiler uzun zamandır protesto gösterilerinde bulunuyorlar.

-Laboratuvar ortamında üretilen yapay et evet, henüz ekonomik değil. Ancak her geçen gün üretim maliyeti aşağıya çekiliyor. İlk kez Hollanda Maastricht Üniversitesi'nde üretilen sentetik etin 2013'teki ilk hamburgeri 325 bin dolara mal oluyordu. Bu rakamın bugünlerde 8.5 dolara kadar düşürüldüğü iddia ediliyor.

-Tarım arazisi kıt ve yiyeceğinin yüzde 90’ınından fazlasını ithal eden Singapur, yapay eti resmen onaylayan ülke oldu ve şu anda ülkede yapay et satılıyor. Singapur, 2030’a kadar beslenme ihtiyacının yüzde 30’unu laboratuvar etiyle karşılamayı hedefliyor.

-Bu noktada bir başka bilgi daha paylaşalım. Dünya çapında yenecek et, yumurta ve süt ürünlerinin her 10 porsiyonundan birinin çok uzak olmayan bir zaman diliminde laboratuvar ürünü olması öngörülüyor.

Yapay Et ve Endişeler

“Yapay et üretimi gerçekten bir zaruret mi, etik mi, dini açıdan caiz mi?” Yapay et etrafında dönen tartışmalarda gündeme gelen en önemli sorular bunlar. Yapay etin getirisine ve götürüsüne ilişkin yapılan değerlendirmelerde itirazlar, kaygılar, endişeler çok daha ağır basıyor.

Yapay etin gerekliliğine dair dillendirilen gerekçeler ile bir zamanlar açlığa çare olarak pazarlanan Genetiği Değiştirilmiş Gıdalar’ın çıkış gerekçelerinin birebir örtüştüğüne dikkat çekiliyor mesela. İlk çıktığı dönemlerde GDO savunucularının dile getirdiği gibi, yapay eti savunanların, iklim değişikliği, çevresel sorunlar, açlıkla baş etmede yapay etin bir gereklilik olduğunu iddia ediyorlar. Gelecekte, 10 milyara ulaşması beklenen dünya nüfusunu beslenmesinin ancak genetiği değiştirilmiş ürünler sayesinde mümkün olacağını iddia ettikleri hatırlatılıyor.

Açlığa çare olacak diye pazarlanan GDO’lu ürünlerin neden olduğu sağlık problemleri gibi yapay etin de ortaya çıkartacağa sonuçlara ilişkin oldukça önemli kaygılar dillendiriliyor. Bu endişelerden biri, kullanılacak hücrelerin genetik mühendisliği ve kanser hücrelerinin artışına neden olabileceği. Kök hücrelerin çoğalıp başkalaşarak ete dönüşme sürecinde kanserleşme riskine işaret ediliyor.

 Yapay etin herhangi bir hayvandan ya da bir insan dokusundan da kültürlenebileceği uyarısında da bulunuluyor. Nitekim, Bitelabs isimli bir firmanın kimi ünlülerden alınmış hücrelerden üretilen salam, sosis ve köfteleri müşterilerine sunmaya başladığı haberleri uluslararası medyaya yansıdı bile…

Yapay Et Helal Mi?

Hiç kuşkusuz en kritik soru; yapay etin İslami kurallara uygunluk taşıyıp taşımadığı sorusu. Tüm bu yazılanlardan sonra soru garip kaçabilir ama biz yine de soralım; Yapay ya da kültürlenmiş et helal gıda sınıfında mıdır?

Diyanet İşleri Başkanlık Müşaviri Dr. Muhlis Akar’ın bu konudaki cevabını paylaşalım: Yapay ete şu üç 3 nedenden ‘helal ve tayyib gıda’ denilemez;

1- Hayvan canlıyken alınan et meyte yani leştir: Sığır ya da eti yenen canlı hayvandan alınan bir parça, helal kaynaktan da olsa, Efendimiz. A.S. hadisine göre ‘Canlı bir hayvandan alınan bir parça meytedir, leş hükmündedir’. Haramdır. Helal değildir.

2- Besi yeri önemli: İmkân olsa helal kesim yapıldıktan sonra hücre alınabilse ama şu an ‘Öyle bir ortam yok’ deniyor. Dolayısıyla laboratuvardaki besi yeri ve hayvanın besleneceği kaynağın da helal olması gerekiyor.

3- Fıtrata Aykırı: Diyelim helal kesim yapıldı, kök hücre alındı. Besi yeri, ortamı da helal ama yapay et diye garip bir şey ortaya çıkarıyorsunuz. Bu helal ve tayyib gıda olur mu? Olmaz. Fıtrata aykırı. Allah-ü Teala’nın koyduğu düzene aykırı bir iş yapıyorsunuz. Bunun kısa, orta, uzun vadede insan sağlığı üzerinde nasıl bir etki yapacağını bilemiyorsunuz.

Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, 2022-Eylül, Sayı:439

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.