Eşyanın Hakikatine Ermek İçin...

Bir mü’min, yapacağı her hareketi; “Acaba Allah Teâlâ’nın rızâsına uygun mu, yoksa O’nun gazabını mı celbeder?!” diye düşünerek yapmalıdır.

Hadîs-i şerîfte buyrulur:

“Bir kul günaha girerim korkusuyla, yapılması mahzurlu olmayan bazı şeylerden bile uzak durmadıkça, takvâ sahipleri derecesine ulaşamaz.” (Tirmizî, Kıyâmet, 19/2451)

Mü'min, her şeyden evvel Allah korkusu ve takvâya sahip olmaya gayret etmelidir. Bu ilme sahip olmadan diğer ilimleri elde etmenin, kişiyi çok tehlikeli neticelere sürüklediği, defalarca tecrübe edilmiştir.

TAKVÂ ÜÇ DERECEDİR

  1. Yasaklardan kaçmak.
  2. Emirlere koşmak. Bu keyfiyet, bütün mü’minlerin uyması gereken, avam derecesindeki takvâ ölçüsüdür.
  3. Daima Cenâb-ı Hak’la beraberlik duygusunu taşıyabilmek. Bu keyfiyet, takvânın havas için olan ölçüsüdür, takvânın en yüksek derecesidir.

Bize; “Şahdamarından daha yakın…” (Kāf, 16) olduğunu bildiren ve kullarına: “Nereye gitseniz yine sizinle beraberdir.” (Hadid, 4) diye haber veren Cenâb-ı Hak ile beraberlik, onunla beraber olduğumuzun şuuruna varabilmek ve cemalî sıfatlarıyla müzeyyen hâle gelebilmektir.

Bu şekilde takvâ elbisesini giyen kalpte doğruya, eğriye karşı ilhamlar başlar. Eşyanın hakikatini anlama şuuruna erer. Kur’ân öyle bir ilâhî eserdir ki insan, bütün problemlerini Kur’ân’da ve Allah Rasûlü’nün sünneti içinde çözer; huzur ve sükûn bulur.

TAKVÂDA ZİRVELEŞTİKÇE KUR'ÂN DAHA İYİ İDRÂK EDİLİR

Çünkü; insanın şerhi Kur’ân’dır. İnsanda ne varsa Kur’ân’da vardır. Kur’ân’da ne varsa insanda vardır. Kur’ân’ın bir şerhi de kâinattır. İnsan takvâda zirveleştikçe Kur’ân’ı idrakte ve kâinatı kavramakta derinleşir. Kâinatın derûnundaki sır ve hikmetlere âşina olur. Kuşların, bülbüllerin nağmelerinde, güllerin ve sümbüllerin tebessümünde, akarsuların huzur bahşeden akışında ve kâinatın her nakışında kendisine sunulan ilâhî lütfu idrak eder. Yûnus’un hâli gibi sarı çiçekle konuşmaya, onun dilini anlamaya başlar. Sırların tercümanı olur.

Hâsılı takvâ, Allâh’ı bulmanın nişanesidir. Bu itibarla Atâullah el-İskenderî Hazretleri takvâya ererek kalb-i selîme kavuşan bir mü’minin hâlini ne güzel ifade eder:

“Yâ Rabbî, Sen’i bulan neyi kaybetti? Sen’i kaybeden neyi buldu?”

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, İtikatta, İbadette ve Muâmelâtta İhlâs ve Takvâ, Yüzakı Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.