Esmâ Binti Umeys (ra) Kimdir?

Esmâ binti Umeys radıyallahu anhâ, kocası Hz. Ca’fer radıyallahu anh ile birlikte Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin “iki hicret sâhibi” iltifâtına mazhar olmuş bir hanım sahâbî... Efendimizin baldızı... Meymûne annemizin kızkardeşi... Mekke’de dokuz kızkardeşiyle beraber “imanlı kızkardeşler” diye meşhur olan İslâm’ın ilk çilekeş hanımlarından... Maharetli, becerikli, sabır ve sebat ehli bir iman eri...

Esmâ binti Umeys (r.anhâ) Mekke’de doğup büyüdü. İslâm’ın ilk günlerinde Allah Rasûlüne teslim oldu. Henüz Dârülerkam’a geçmeden önce ona tâbî olup İslâm’la şereflendi. Babası Umeys İbni Sa’d olup annesi Hind binti Avf’dır. Dokuz kızkardeşi vardı. Hepsi de müslüman olmuştu. İki Cihan Güneşi Efendimiz onlara “imanlı kızkardeşler” diye iltifatta bulunurdu. Onların üçü meşhur sahâbîlerle evlidir. Ümmü’l-Fazl Hz. Abbas’la, Selma Hz. Hamza’yla, Meymûne annemiz de Sevgili Peygamberimizle evlenmiştir. Esmâ (r.anhâ) da Hazreti Ca’fer (r.anh) ile nikâhlanmıştı.

O Mekke’de huzur ve muhabbet dolu mutlu bir aile yuvası kurmuştu. İmanlarından taviz vermeden, baskılara aldırış etmeden hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlardı. Mekke’li müşriklerin inananlar üzerindeki zulmü artmaya başlayıp ezâ ve cefâlar dayanılmaz hal alınca, İki Cihan Güneş Efendimizin izniyle bu bahtiyar âile Habeşistan’a hicret etti. Orada, Muhammed, Abdullah ve Avn adında üç çocukları oldu.

Esmâ (r.anhâ) hayatın her türlü sıkıntı ve çilelerine katlanmasını bilen sabırlı bir hanımdı. Ahlâkî olgunluğa ermiş sebat ehli, iradesi kuvvetli tve metânet sahibiydi. Uzun yıllar kendi memleketinden uzakta, çileli bir hayat geçirmesine rağmen aslâ imanından tâviz vermedi. O yeni şeyler öğrenmeye de meraklı idi. Bilgilenmeyi severdi. Etrafı ile ilgilenirdi. Habeşistan’da cenâzelerin tabuta konup taşındığını gördü. Merakını çekti ve nasıl yapıldığını öğrendi.

Esmâ (r.anhâ) kocası Hz. Ca’fer (r.a) ile birlikte hicretin yedinci yılında Habeş diyarından Medine-i Münevvere’ye hicret ettiler. Orada öğrendikleri bilgilerle Hz. Fâtıma (r.anhâ) ve Zeynep binti Cahş (r.anhâ) annemizin vefatlarında tabutlarını yaptırdı. O maharetli, becerikli bir İslâm hanımefendisiydi. Dericilikle de uğraştığı bilinmektedir. Kocası Ca’fer (r.a)’ın Mûte savaşında şehid olması üzerine İki Cihan Güneşi Efendimiz evine geldiğinde kırk deri tabakladığını söylemiştir. O, zamanın kıymetini iyi bilirdi. Boş kaldığı vakitlerde deri tabaklardı. Çocuklarının geçimini deri işi yaparak, elinin emeği ile karşılamaya çalışırdı. İhtiyaçları için kimseden bir şey istemez ve kimseye el açmazdı.

İKİ HİCRET SAHİBİ SAHÂBÎ

Hz. Esmâ (r.anhâ) Peygamberimiz’in (s.a.v.) hanımlarını sık sık ziyaret eder, onların sohbetinde bulunurdu. Bir gün Hz. Hafsa (r.anhâ) annemizin yanında iken Hz. Ömer (r.a) geldi. Esmâ (r.anhâ) ya: “Biz sizi hicrette geçtik” diye latîfe yaptı. Esmâ (r.anhâ) da şu mukabelede bulundu:

“Hayır Yâ ömer, öyle değil. Çünkü siz Rasûlullah (s.a)’in yanında idiniz. O aç olanlarınızı doyuruyor, cahillerinize de nasîhat ediyordu. Fakat bizler  Allah ve Resûlu uğrunda hicret edip ayrı kalmıştık.” diyerek karşılık verdi. Sonra İki Cihan Güneşi Efendimiz’e giderek bu hadiseyi anlattı. Esmâ (r.anhâ)’nın üzüldüğünü farkeden Efendimiz onu sevindirecek ve gönlünü alacak şu müjdeyi verdi:

“Ömer ve arkadaşlarının bir hicreti, sizin ise ey gemi yolcuları, iki hicretiniz vardır” buyurdu.

Esmâ (r.anhâ) dünyalara değer bu iltifat karşısında çok duygulandı. Sevincinden göz yaşlarını tutamadı. Böyle bir müjdeye nâil olmak ne büyük seâdetti. Bundan sonra “iki hicret sâhibi” lakabıyla anıldı.

Hz. Esmâ (r.anhâ) teslim ehli bir hanımdı. Efendimize sormadan bir şey yapmak istemezdi. Onun emir ve tavsiyesi üzere hareket ederdi. Birgün; “Ya Rasûlallah! Çocuklarıma nazar değiyor. Şifâ niyetiyle birisine okutayım mı?” diye sordu. İki Cihan Güneşi Efendimiz de: “Evet, okut. Eğer kaderin önüne geçen bir şey olsaydı, göz değmesi olurdu” buyurdu.

CENNETE UÇARAK GİDEN SAHÂBÎ

Hz. Esmâ (r.anhâ) ile Ca’fer (r.a)’ın muhabbet dolu örnek bir âile hayatı vardı. Birlikte mesud bir ömür geçiriyorlardı. Hicretin 8. yılıydı. İki Cihan Güneşi Efendimiz Rumlarla savaşmak üzere bir ordu hazırladı. Zeyd İbni Hârise’yi kumandan tayin etti. O şehid edilirse Hz. Ca’fer geçecekti. O da şehid düşerse Abdullah ibni Revaha orduya kumanda edecekti. Ordu hazırlanıp yola çıktı.

Ca’fer (r.a) hanımı Esmâ (r.anhâ) ile vedalaştı. Çocuklarını kucaklayıp öptü, onları okşadı. Ordu ile beraber Medine’den ayrıldı. İslâm ordusu ile Bizanslılar Mûte mevkiinde karşılaştı. Düşman, sayı ve silâhça çok üstündü. Fakat İslâm ordusunun da mâneviyât ve moral gücü çok yüksekti. Hepsi şehidlik özlemiyle yola çıkmışlardı. Savaş meydanında çok büyük kahramanlıklar sergilediler. Ca’fer (r.a)’ın iki kolu da kılıç darbeleriyle kesildi. Fakat İslâm sancağını yere düşürmedi. Üç komutanın şehid edildiği Mûte Savaşı müslümanların zaferiyle neticelendi.

İki Cihan Güneşi efendimiz ashâbı ile Mescid’de oturur iken Allah Teâlâ, Habîbine savaş meydanını olduğu gibi göstermişti. Hz. Ca’fer (r.a)’ın şehid düştüğünü, kesilen iki koluna bedel olarak Cenâb-ı Hakk’ın iki kanat verdiğini ve onlarla Cennete uçtuğunu ashabına haber verdi. Bundan sonra Hz. Ca’fer (r.a) “Tayyar = uçan” ve “Zülcenâheyn = iki kanatlı” ünvanlarıyla anıldı.

Hz. Esmâ ve çocukları Hz. Ca’fer (r.a)’ın yolunu gözlüyorlardı. Şehid olduğundan haberleri yoktu. Fahr-i Kâinat (s.a) efendimiz evlerine geldi. Çocukları sordu. Esmâ (r.anhâ) çocukları Efendimizin yanına getirdi. Şefkat ve Rahmet Peygamberi Efendimiz onları bağrına basıp öptü. Başlarını okşayıp kokladı. Yüzlerine bakarken kendini tutamadı ve mübarek gözlerinden inci tanesi yaşlar akmaya başladı. Onun bu halinden şüphelenen Esmâ (r.anhâ):

“Ya Rasûlallah! Yoksa Ca’fer hakkında sana bir haber mi geldi?” diye sordu. İçin için ağlayan Efendimiz yanık yüreğiyle: “Evet! Ca’fer bugün şehid oldu” buyurdu.

Hz. Esmâ (r.anhâ) bu acı haber karşısında kendini tutamadı. Ağlamaya ve dövünmeye başladı. Rahmet Peygamberi Efendimiz onun bu halini hoş karşılamadı ve şöyle buyurdu:

“Ey Esmâ! Artık hayat boş şey deme. Ağzından uygunsuz ve kaba söz kaçırma. Göğsünü de dövme” tavsiyesinde bulundu.

Hanımlar Hz. Esmâ’nın başına toplanmışlardı. Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimiz oradan ayrılıp doğru evine geldi. Annelerimize yemek yapıp Ca’fer (r.a)’ın evine göndermelerini söyledi ve: “Onlar için yemek hazırlayınız. Onlar yemek yapabilecek durumda değillerdir” buyurdu.

CENAZE YEMEĞİ ÂDETİNİN KÖKENİ

Hz. Ca’fer (r.a)’ın evine üç gün yemek yapılıp gönderildi. İslâm tarihinde cenaze evine gönderilen ilk yemeğin bu olduğu rivayet edilir.

Rahmet Peygamberi Efendimiz üç gün geçtikten sonra tekrar Hz. Ca’fer (r.a)’ın evine uğradı. Yetim kalan yavruları için Hz. Esmâ (r.anhâ)’ya: “Bugünden sonra artık kardeşime ağlama. Bu çocukların geçim ve bakımı hakkında da hiç endişelenme. Dünyada ve âhirette onların velîsi benim”müjdesini verdi.

Esmâ (r.anhâ) altı ay kadar dul kaldı. İslâm dâvâsı uğrunda çok çile çekmiş bu hanım sahâbîyi Hz. Ebû Bekir (r.a) himâyesine almak istedi. Ona evlenme teklifinde bulundu. O da bu teklifi kabul etti ve nikâhları kıyıldı. Böylece âile kendisine hayırlı bir hâmi bulmuş oldu.

Hz. Esmâ (r.anhâ) Hz. Ebû Bekir (r.a) ile sevgi ve hürmet dolu mutlu bir aile hayatı geçirmişlerdir.

“Hısımlık cihetinden, insanların en şereflisi” iltifatına mazhar olan Esmâ (r.anhâ) Hz. Ali (r.a.)’ın âhirete irtihalinden kısa bir zaman sonra vefât eylemiştir. Rasûlullah (s.a)’in baldızı olarak arkaya hayırlı evlâd ve iyi bir ad bırakmıştır.

Cenâb-ı Hak’tan şefaatlerini niyaz ederiz. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 2003 - Nisan, Sayı: 206, Sayfa: 058

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Çok tşk ederim çok yardımcı oldunuz bu arada galiba siz bunu "HANİM SAHABİLER" kitabından aldınız yanlismiyim

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.