En Güzel Sözlü Kimdir?

Fussilet suresi 33. ayette geçen en güzel sözlü kişiler kimlerdir? Onların vasıfları nelerdir? Prof. Dr. Ömer Çelik anlatıyor...

"İnsanları Allah’a çağıran, sâlih ameller işleyen ve “ben müslümanlardanım” diye ilan eden kimseden daha güzel sözlü kim vardır?" (Fussilet suresi 33. ayet)

EN GÜZEL SÖZLÜ KİMDİR?

Âyet-i kerîmenin nâzil olduğu dönemlerde bir kişinin müslüman olduğunu ilan etmesi büyük bir tehlike arz ediyor, âdeta hayatını tehlikeye atma, işkenceye uğrama, hatta ölüme davetiye çıkarma anlamına geliyordu. müslümanlar, kendilerini her an parçalayabilecek vahşi canavarlarla dolu bir ormanda yaşıyor gibiydiler. Hele bu ortamda İslâm’ı tebliğe cesaret edebilmek, o canavar ruhlu müşriklere “Gelin vahşiliğinizi gösterin” demek gibi oluyordu. İşte, sadece rahat ortamlarda değil, böyle tehlikeli durumlarda bile, bir kimsenin İslâm’ı kabul etmesi, sebat göstermesi ve İslâm’ın güzelliklerini başkalarına da tebliğ etmeye çalışması Allah Teâlâ’nın râzı olduğu en güzel amellerden biridir. Ayrıca bir şahıs, müslüman olduğunu ilan ettikten sonra, başkalarını da İslâm’a çağırır, özellikle de temsil ettiği İslâm’a bir leke gelmesin diye amellerine titizlikle önem verirse, bu, o müslümanın varabileceği en üst derecedir. Şâir Eşrefoğlu Rûmî der ki:

“Revişi pâk gerek dâ’vi-i İslâm edenin”

“Hakiki bir müslüman olduğunu iddia eden insanın her hareketinin şeriat kâidelerine uyması, her işinin hem bilgide hem amelde temiz, lekesiz ve kusursuz olması lâzımdır” derken de bize aynı hedefi gösterir.

Evliyânın büyüklerinden Cüneyd-i Bağdâdî (k.s.) ne güzel nasihat eder:

“Bir kimse halkı Allah’a davet eder, kendisi de başkasına kalbini verirse sıkıntılara düşer. Yaptığı bir ibâdet ve zikir varsa kalbine giremez, dilinde kalır. Ayıktığı ve işiyle sözünü bir ettiği takdirde, Allah o sıkıntıları üzerinden kaldırır. Ayıkmadığı, kalbini söylediği şeylere vermediği takdirde ise; kulların kalbinde ona karşı şefkat ve merhamet hissi silinir. Kendisine tama ve hırs elbisesi giydirilir. Kullar ona karşı hissiz ve merhametsiz; buna karşılık kendisi de onların elindeki dünyalığa hırslı ve tamahkâr olur. Durum böyle olunca, yaşamak onun için bir acziyet hâlinden ibaret kalır. Ölümü de ayrı bir derttir. Âhirette ise sadece esef ve pişmanlık…” (Velîler Ansiklopedisi, I, 280)

Dolayısıyla bu âyet-i kerîme başta Resûlullah (s.a.s.) olmak üzere yaşayışı ve tebliğiyle İslâm’a gönül veren tüm mü’minleri; insanların müslümanca yaşaması ve iyi bir kul olması için gayret sarfeden herkesi, özellikle minârelerden günde beş vakit Cenâb-ı Hakk’ın ismini ve kelime-i şehâdetleri yüksek sesle ilan eden müezzinleri şumûlüne alır. Nitekim Resûlullah (s.a.s.) müezzinleri, “Kıyâmet günü boyunları en uzun olanlar müezzinlerdir” diye müjdelemiştir. (Müslim, Salât 14; İbn Mâce, Ezân 5)

Müezzinlerin faziletiyle alakalı şu rivayet ne kadar güzeldir:

Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) kendisi gibi sahabî olan Abdurrahman b. Ebî Sa’saa’ya şöyle der: “Ben senin koyunları ve kır hayatını sevdiğini görüyorum. Koyunlar arasında veya kırda iken, namaz için ezan okuduğunda sesini iyice yükselt. Çünkü müezzinin sesinin ulaştığı yere kadarki alanda olup da onu işiten cin, insan ve her varlık, kıyâmet gününde ezan okuyanın lehine şâhitlik yaparlar. Ben bunu Resûlullah (s.a.s.)’den böyle işittim.” (Buhârî, Ezan 5; Tevhid 52)

Müezzinlerin vazifesi ezanla namaza davet, mü’minlerin vazifesi de bu ilâhî davete tam bir teslimiyet ve samimiyet içerisinde icâbet etmektir. Allah dostlarından Rabî b. Haysem (r.h.)’in şu hâli ne ibretli bir misâldir:

O, artık yaşlanmıştı. Ama cemaatla namazı bırakmazdı. İki kişi arasında zor gelirdi. Yakınları:

“- Allah sana ruhsat vermiş. Bu hâlinle bulunduğun yerde de namazı kılabilirsin…” dedikleri zaman şu cevabı verirdi:

“- Rabbimin davetçisinin حَيَّ عَلَي الصَّلٰوةِ (hayye ale’s-salâh): Haydin namaza!» diye çağırdığını duyduğum zaman, dediğinizi nasıl yapabilirim ki?...” (Velîler Ansiklopedisi, I, 90)

Kaynak: Prof. Dr. Ömer Çelik, https://www.kuranvemeali.com

İslam ve İhsan

KAVLİ LEYYİN NE DEMEK? | PEYGAMBERİMİZİN EĞİTİM DİLİ

Kavli Leyyin Ne Demek? | Peygamberimizin Eğitim Dili

MÜSLÜMANIN BAŞ GÖREVLERİ NELERDİR?

Müslümanın Baş Görevleri Nelerdir?

EMRİ BİL MARUF NEHYİ ANİL MÜNKER YAPAN KİŞİLERİN BİLMESİ GEREKEN HADİS

Emri Bil Maruf Nehyi Anil Münker Yapan Kişilerin Bilmesi Gereken Hadis

EMRİ BİL MARUF NEHYİ ANİL MÜNKER NEDİR?

Emri Bil Maruf Nehyi Anil Münker Nedir?

EMRİ BİL MARUF NEHYİ ANİL MÜNKER'İ TERK ETMENİN SONUCU

Emri Bil Maruf Nehyi Anil Münker'i Terk Etmenin Sonucu

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.