Eğitimci Yetiştirdiği İnsanlara Kefil Olabilir mi?

Sermâye, yatırım yapmak için dâimâ en verimli sahayı arar. Eğitim ise, yatırım yapılması gereken en mühim sahadır. İstikbâle dâir en doğru hesap; kaliteli ve ideal insan yetiştirmektir.

Bu sebeple şöyle denilmiştir:

“Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek, on yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik; ama yüz yıl sonrasını düşünüyorsan insan yetiştir.”

Mevlânâ Hazretleri de şu nasihatte bulunur:

“Acele, birçok işi bozar; dilediğin şeyi yavaş yavaş, fakat sağlam bir şekilde yapmalısın. Unutma ki Allah insanı yavaş yavaş, tam kırk yılda olgunlaştırır.”

Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’i dilese bir anda Efendimiz’e indirebilir ve bütün gönülleri bir anda İslâm’a açardı. Lâkin gönüllerin, her bakımdan sarsılmaz bir îmân ile tekâmül etmesi için, 23 senelik bir nebevî terbiyeye muhatap kılınması, eğitimde hayırlı bir neticeye varabilmek için “sabrın” lüzumuna işaret etmektedir.

Mesela bir akarsuya, dağın tepesini aşırmak hayli zor, meşakkatli ve belki de imkânsızdır. Lâkin dağın etrafını dolaşmak sûretiyle menzile varmak, her ne kadar uzun bir vakit ve sabır istese de, hayırlı bir neticeye varabilmenin yegâne yoludur.

İNSANIN İSTİDATLARI VE ZAAFLARI

İnsanların istîdatları birbirinden farklı olduğu gibi, zaafları da muhteliftir. Bu sebeple eğitimcinin âdeta bir ruh doktoru titizliğiyle insana yaklaşması gerekir. Birine faydalı olan bir söz ve davranış, bir başkasına zarar verebilir. Bu yüzden eğitiminden mes’ûl olduğumuz insanların karakterlerini çok iyi tanımamız lâzımdır.

Mesela Âlemler Sultanı Efendimiz, rahle-i tedrîsinden geçen ashâb-ı kirâmı aslâ tek bir kalıba sokmaya çalışmadı. Herkesin içinde meknuz olan istidâdı eğitti, mükemmel bir seviyeye getirdi. Öyle ki içlerinden kimi sıdk ve teslimiyette, kimi adâlette, kimi îman, hayâ ve cömertlikte, kimi de tebliğ ve hizmet aşkında zirve oldu. Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- onları önce yetiştirdi, sonra da her birine şu beyânıyla kefil oldu:

“Ashâbım (gökteki) yıldızlar gibidir. Onların hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz.” (Mübârekfûrî,Tuhfetü’l-Ahvezî, Kâhire, ts., X, 226, no: 3807; İbn-i Abdi’l-Berr, Câmiu Beyâni’l-İlm, II, 91)

Bugün hangi eğitimci, terbiyesi altında yetişmiş insanların hepsine birden kefil olabilir?!.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Genç Dergisi, 118. Sayı, Temmuz 2016

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.