
Gözyaşı, Müminin Sığınağı Nasıl Olur?
Gözyaşı müminin sığınağı nasıl oluyor ve niyet, amellere nasıl ruh katıyor?
Hak yolcularının Cenâb-ı Allah’a yaklaşabilmeleri için yegâne sığınak gözyaşıdır. Çünkü:
HAK YOLCUSUNUN TEK SIĞINAĞI: GÖZYAŞI
Gözyaşı: İçin, tahassür ifâdesi ve gözün niyazıdır.
Gözyaşı: Nedamet mânâsını taşır, Allah’a bir nevî tevbedir.
Gözyaşı: Aşkın derûnî hislerini coşturan kelimesiz ve sadâsız lisanıdır.
Gözyaşı: Ârifin kalbinin tercümanıdır. (Furkan Sûresi, 70)
Gözyaşı: Mağfiret için Allah’ın kullarından istediği istirhamıdır.
Gözyaşı: Hakk’ın rahmetini tahrik ve merhametini celbeder.
Gözyaşı: Günahkârların sıdk ve ihlâs ile Rablerine eyledikleri ubûdiyet incisinin dâneleridir.
Gözyaşı: Allah için öyle bir sermaye-i sadeftir ki, rahmet, merhamet ve mağfiret habbelerini içinde taşıyan seyyidü’l-istiğfar ve tevbe-i nasuhtur.
Gözyaşı: Günahların gufrânıdır.
Gözyaşı: Muhlisin habbe-i ihlâsıdır.
Gözyaşı: Âsînin kurtuluş ipidir.
Hulâsâ, gözyaşı, vuslata erenlerin yegâne istinadgâhıdır.
“Elif, Lâm, Mîm. Siz zaneder misiniz insanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece “İman ettik” demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?” (Ankebût Sûresi / 1-2)
Bir dâvâcı var, bir de dâvâlı. Dâvâcı olanın mahkeme huzûrunda dâvâsını isbât için iki şâhid lâzımdır. Şu hâlde cümlemiz mü’miniz, îmânımız vardır, diyoruz. Bunun isbâtı lâzımdır. İki şâhid ise amel ve ibâdettir. Amel ve ibâdet olmayınca dâvâ sâbit olmaz.
“Şunlar ki îmân ettiler ve günahlarına tevbe ederek Cenâb-ı Hak tarafına hicret ve teveccüh ettiler. Nefs ve şeytan ile mücâhede ederek dâire-i isyândan dâire-i itaata hicret ve evâmir-i ilâhiyeyi îfâ ve yasaklardan kaçınmaya dikkat ve nefislerini icbâr ettiler. Cenâb-ı Hakk’ın rızasına tâlib oldular. Onlar için Allah’ın rahmeti vardır.”
Yalnız bir duâ ile sözde kalmak fayda vermeyip, her halde rahmet-i ilâhiyeye nâil olmak için amel ve ibâdet şarttır. Hakk Teâlâ hazretleri: “Kim (Allâh’a) bir iyilikle, güzellikle gelirse, işte ona on katı var. Kim de bir kötülükle gelirse bu, o miktardan başkasıyla cezâlanmaz.” (Enam Sûresi, 160) buyuruyor.
Bir mü’min yüz sene ibâdet etmiş olsa on misli bin sene eder. Bir kâfir de yüz sene yaşamış olsa, o miktardan başkasıyla cezalanmayacağı için yüz sene cehennemde kalması lâzım geliyor. Halbuki mü’min, ebedî mü’min olarak yaşamak niyetindeydi. Kâfir de kezâ yaşamış olsaydı, ebedî küfr ile yaşamak niyetindeydi. Binaenaleyh, niyetleri sebebiyle âhirette ebedî mükâfât veyahut ebedî azaba dûçâr olurlar. Bütün bunlar niyetleri sebebiyle olur. Niyet zahmetsiz büyük bir sermayedir.
Nitekim hadîs-i şerîfte: “Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır.” (Keşfü’l-hafâ /II/430) buyurulmuştur. Meselâ bir mü’min, ben Cenâb-ı Hakk’a karşı hiç günah işlemeyeceğim şeklindeki niyetiyle me’cûr oluyor. Niyet, benî Âdem’e mahsus bir lütuftur. Melekler için yoktur. Şu kadar var ki, niyet-i hâlisaya dâimâ muvaffak olabilmek için kalbin tasfiyesi ve ihlâs ile ıslâhına dikkat ve gayret edilmesi lâzımdır. Her hükümetin kânûnu olduğu gibi, Cenâb-ı Allah’ın emri, kanûn-i ilâhîsi de şeriattır. Ahkâmına riâyet edenler, saâdete nâil olur. Riâyet etmeyenler itâba müstahak olur.
Üç kişi bir sofrada yemek yiyorlar. Üçten birine sevab yazılıyor, diğerine günah yazılıyor, diğer birine de ne sevap ne de günah yazılıyor. Eğer ibâdet yapayım diye kuvvet kastiyle yerse sevâb yazılır. Eğer fısk için veya eşkıyalık yapayım diye yerse günah yazılır ve eğer ne ibâdet ve ne de fısk kastetmezse ne sevab ne de günah. Meselâ bir insan para kazanarak zekât vereyim, hayır yapayım, diye çalışırsa sevaptır. Ve eğer paraya âşık olmuş, haram ve helâl ne olursa olsun para toplamak için çalışırsa şekavettir.
“Amelin hükmü niyete tâbîdir.” (Keşfü’l-hafâ, II/430) Amel niyet ile iyi olur, niyet ile fenâ olur. Enbiyâ-yı kirâm hazarâtı yemek yemişler, elbise giymişler, alışverişte bulunmuşlar. Fakat bunların cümlesi onlar için ibâdettir. Çünkü onların niyeti Hakk rızâsına merbûttur.
“Âlimin uykusu câhilin ibâdetinden hayırlıdır.” (Keşfü’l-hafâ / II/437)
“Namazı huşû ve huzû ile kılanlar felâh bulurlar.” (Mü’minûn Sûresi/1-2) buyurulmuştur. Namazı huşû ile kılmak da tarîkat ile mümkün olur. (Mahmud Sâmî Ramazanoğlu-Musâhabe-6, s.166- Erkam Yayınları)
Kaynak: Altınoluk Dergisi, Sayı: 472
YORUMLAR