Ebû Lübâbe (r.a.) Kimdir?

Ebû Lübâbe radıyallahu anh Kureyza yahudilerine karşı yaptığı yanlış bir hareketinden dolayı pişmanlık duyup kendini mescidin direğine bağlatan bir yiğit... Allah'a ve Resûlüne ihanet ettim duygusuyla kendi kendine ceza veren bir kahraman... Allah Teâlâ beni affetmedikçe buradan ayrılmam diyen bir iman eri...

Ebû Lübâbe, Medine'li Evs kabilesine mensuptur. İkinci Akabe biatında İslâm'la şereflendi. Efendimiz onu kabilesine temsilci tayin etti. 12 kişilik seçkin heyet içerisinde yer aldı. Nakîb seçildi.

O, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin bütün gazalarına iştirak etti. Bedir'de büyük kahramanlıklar gösterdi. Uhud, Hendek gazvelerinde bulundu. Sevik ve Beni Kaynuka gazvelerine katıldı. Beni Kureyza gazvesinde yahûdilerin isteği üzere Efendimiz onlarla görüşmeğe gönderdi. Orada yanlış bir harekette bulundu ve ömür boyu pişmanlığını duydu. Rasûlullah (s.a) Efendimizin yüzüne bakamadı. Affettirebilmek için kendi kendine ceza verdi. Mescidin direğine kendini bağlattı. Bu olay şöyle gerçekleşti.

TÖVBESİYLE MEŞHÛR SAHÂBÎ

Beni Kureyza gazvesi hicretin beşinci senesinde vuku buldu. Fahr-i Kâinat (s.a) Efendimiz Hendek savaşından daha henüz evine dönmüştü. Cebrâil aleyhisselâm gelerek Rasûlullah (s.a)'e: "Kalk onların üzerine yürü" buyurdu. Efendimiz: "Kimin üzerine yürüyeyim?" diye sordu. Cebrail (a.s)"İşte oraya!.." dedi. Eliyle Beni Kureyza tarafını gösterdi. Efendimiz: "Ashabım çok yoruldu. Birkaç gün dinlenmeleri nasıl olur?" buyurdu. Cebrâil (a.s): "Allah Teâlâ hemen Beni Kureyza üzerine yürümeni emrediyor. Ben yanımdaki meleklerle beraber Kureyza yahudilerinin kalelerine gidiyorum. Allah teâlâ onları helak edecektir." dedi.

İki Cihan Güneşi Efendimiz Bilâl (r.a)'e: "İşitip itaat eden kişi, ikindi namazını Beni Kureyza yurdundan başka yerde kılmasın" diye seslenmesini emretti. Efendimiz başta olmak üzere bütün sahabe-i kiram silahlanıp yola çıktılar. Kureyza Yahudilerinin kaleleri muhasara altına alındı. 25 gün kadar devam eden kuşatma sonucu yahudiler anlaşma yapmak istediler. Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimiz kabul etmedi. Sadece seçecekleri bir hakemin vereceği hükme râzı olacağını bildirdi. Yahudiler de hakem olarak Sa'd İbni Muaz'ı seçtiler. Sonra Sa'd'ın vereceği hüküm hakkında bir fikir edinmek üzere Ebû Lübâbe ile konuşmak istediler. Efendimiz müsaade etti ve Ebû Lübâbe onların yanına gitti. Kadın ve çocuklar onu görünce ağlaşmaya başladılar. Kendilerine acındırmaya çalıştılar. İleri gelenleri de: "Ey Ebû Lübâbe!... Muhasara bizi mahvetti. Muhammed müsade etse de buradan çıkıp, Şam'a veya Hayber'e gitsek..." dediler. Ebû Lübâbe'den teminat almak istercesine: "Ey Ebû Lübâbe!.. Biz teslim olursak Sa'd bize ne yapar?" diye sordular. O da gayr-i ihtiyarî elini boğazına götürerek, kesileceklerini ifade eden bir işaret yaptı. Bu davranış büyük bir soğukluğa sebep oldu.

Ebû Lübâbe (r.a) diyor ki: "Vallahi bu hareketimle Allah'a ve Resûlüne karşı iyi bir iş yapmadığımı hemen anladım. Derhal karar verip oradan ayrıldım. Rasûlullah (s.a)'e görünmeden Medine'nin yolunu tuttum. Tövbe ve istiğfar ile affettirmek için mescide kapandım. Kendimi direğe bağlattım."

O, selâhıyetli olmadığı konuda yanlış bir iş yaptı. Fakat vakit geçirmeden derhal yaptığı hareketin yanlışlığını anladı. Çok üzüldü. Pişman oldu. Ama bir kere olan olmuştu. Kendi kendine: "Ben Allah'a ve Resûlüne karşı masıyette bulunduğum bir yerde kalmam." dedi ve Efendimizin yanına uğramadan doğru Mescid-i Nebevi'ye gitti. Orada kendisini bir direğe bağlattı. Cenâb-ı Hak beni affetmedikçe buradan ayrılmam dedi.

ENFÂL SÛRESİNİN MEÂLİ

Ümmü Seleme (r. anha) validemizin kapısı önündeki direkte bağlı olarak, tövbe istiğfar ederek günlerini geçirdi. Şefkat Peygamberi Efendimiz onu bu halde görünce: "Madem ki o kendisini bağlatmış. Allah Teâlâ tövbesini kabul edinceye kadar kalsın" buyurdu. Namaz vakitlerinde bağları çözülür, namazını kıldıktan sonra tekrar direğe bağlanırdı. Affedildiğine dâir âyet-i kerime nâzil oluncaya kadar yedi gün yeyip içmedi. Bitkin bir hale geldi. Bayılıp düşmeğe başladı. Nihayet tövbesinin kabul edildiğine dair âyet-i kerime nâzil oldu. Meâlen: "Ey iman edenler! Allah'a ve Resûlüne hainlik etmeyin. (Sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz." (Enfâl sûresi: 27)

TÖVBE DİREĞİ

İki Cihan Güneşi Efendimizden müjdeyi alan ashâb, Ebû Lübâbe'nin iplerini çözmeğe koşuştu. Fakat o: "Vallahi Rasûlullah (s.a) bizzat kendi eli ile beni bırakmadıkça buradan ayrılmam." diye ısrar etti. O sırada namaza çıkan Fahr-i Kâinat (s.a) Ebû Lübâbe'nin iplerini çözerek serbest bıraktı. Sonraları bu direk, "üstüvânetü't-tövbe=tövbe direği" diye anıldı.

Ebû Lübâbe (r.a) töbesinin kabul edilmesinin sevinciyle Kureyza yurduna komşu olan mülkünün tamamını sadaka olarak vermek istedi. Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimiz de bunun ancak üçte birini tasadduk etmesine izin verdi.

O, Mekke fethinde Amr İbni Avf oğullarının bayrağını taşıdı. Veda Haccında bulundu. İki Cihan Güneşi Efendimizin dâr-ı bekâ'ya göç etmesinden sonra Medine'de kaldı. Evs kabilesinin temsilcisi olarak halifelerin istişare heyetlerinde yer aldı. Emr-i bil-ma'ruf nehy-i ani'l-münker konusunda çok titizdi. Hayatının sonuna kadar bu vazifeye devam etti. Hz. Ali (r.a) devrinde vefat etti. Onbeş civarında hadis-i şerif rivayeti vardır.

Cenab-ı Hak'tan şefaatlerini niyaz ederiz. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 1999 - Mart, Sayı: 157, Sayfa: 026

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.