Ebu’d-Derdâ’nın (r.a.) Hayatı

Ensar’dan, ilme ve takvaya adanmış bir ömür… Hz. Ebû’d-Derdâ (r.a) kimdir, hayatı bize ne anlatır?

Hz. Ebû’d-Derdâ radıyallahu anh, Şam kadılığı ve Kur’an muallimliği yapan Medineli Müslümanlardandı.

EBU’D-DERDÂ’NIN (R.A.) HAYATI

İsmi Uveymir, künyesi Ebû’d-Derdâ’dır. Ensarın Hazreç kolundandır.

Hicretin ikinci yılı İslam’a girdi. Kendisini zühd ve takvaya vererek, dünya ile ilgisini kesti. İşlettirdiği servetten gelen hissesi onu geçindirirdi. Kimseye muhtaç değildi. Bedir’de bulunamadı.

Uhud savaşından itibaren Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in bütün gazalarında bulundu. Uhud savaşında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onun için (Uveymir ne mükemmel bir süvaridir) buyurdu.

Selmânı Fârisî iman edince Ebû’d-Derdâ radıyallahu anh ile aralarında kardeşlik tesis edildi. Rasûl-i Ekrem Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatından sonra Şam’a yerleşti. Hz. Osman radıyallahu anh devrinde Şam kadısı oldu.

Abdullah bin Ömer radıyallahu anh, “Ebû’d-Derdâ ashabın en bilginlerinden, bilgisiyle en iyi amel edenlerdendir,” derdi.

Hz. Ebû Zer, Ebû’d-Derdâ radıyallahu anh için, “Gökyüzü senin gibi âlim bir zatı gölgelemedi, yeryüzü senin gibi bir zatı taşımadı,” demiştir.

Hz. Ebû’d-Derdâ radıyallahu anh fıkıh ve hadiste bilgindi. Fakat onun en çok talim ettiği ilim Kur’an ilmi idi. O ashabın hafızlarındandı. Ebû’d-Derdâ radıyallahu anh’ın rivâyet ettiği hadislerin sayısı 79 dur. Üçü Buharî’de sekizi de Müsümde’dir.

Hz. Ebû’d-Derdâ radıyallahu anh hicretin 32. yılında Şam’da vefat etti. (Peygamberin ashab-ı, c. 5,S. 8-33, Menhel, c. 4, s. 11)

Kaynak: İbrahim Koçaşlı, Sünen-i Ebî Davud ve Tercemesi, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HZ. EBU’D-DERDÂ’YI (R.A.) AĞLATAN SEBEP

Hz. Ebu’d-Derdâ’yı (r.a.) Ağlatan Sebep

EBU'D DERDA (R.A.) KİMDİR?

Ebu'd Derda (r.a.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.