Dinî ve Şerî Hükümlerin Kaynakları Nelerdir?

Şerî hükümler neye bağlıdır? Şerî hukukta kullanılan deliller hangileridir? İslam’da dinî ve şerî hükümlerin dayandığı kaynakları yazımızda okuyabilirsiniz.

Din ile ilgili hükümlerin dayandığı kaynaklar Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas olmak üzere dörttür. Dinî hükümler, bu dört kaynaktan alınmıştır. Şimdi bunları birer birer kısaca açıklayalım:

DİNÎ HÜKÜMLERİN KAYNAKLARI (ŞER’Î DELİLLER)

  1. Kitap

Kitap, Kur’an-ı Kerim’dir.

Kur’an, “Allah tarafından Cebrail (a.s.) vasıtasıyla Arapça olarak peygamberimize indirilmiş ve bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş, mushaflarda yazılı kelamdır.”

Dinî hükümlerin dayandığı ilk kaynak Kur’an’dır.

Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’ın peygamberleri aracılığıyla gönderdiği kitapların sonuncusudur. İhtiva ettiği hüküm ve prensipler kıyamete kadar geçerlidir. Bütün çağların ve toplumların ihtiyaçlarını karşılayacak niteliktedir.

Kur’an, bize yaratılışımızın gayesini bildirir. İnsanları, bütün âlemleri yaratan Allah’a inanmaya ve ona kulluk etmeye davet eder. İyilik yapmayı kötülüklerden sakınmayı emreder.

Kur’an, hem fertlerin hem de toplumların huzur ve mutluluğunu temin için gerekli prensipleri bildirir ve bunlara uyulmasını ister.

Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’ın emir ve yasaklarına uygun hareket edenlerin mükâfatlandırılacağını müjdeler, emirleri yerine getirmeyen, yasakları işleyenlerin de cezalandırılacaklarını bildirir.

O, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkaran bir ışık, ebedi saadetin yolunu gösteren en güzel rehberdir. Dünya ve ahiret mutluluğunun esasları, hak, adalet ve eşitliğin temel prensipleri ve yüksek ahlak ilkeleri ondadır. Kur’an’da yer alan emir ve tavsiyelere uyanlar, hem dünyada huzur içinde yaşayacaklar, hem de ölüm ötesinde devam edecek olan sonsuz hayatta gerçek mutluluğu kazanmış olacaklardır.

  1. Sünnet

Sünnet, sözlükte “yol ve âdet” demektir.

Terim olarak Sünnet, “Peygamberimizin Kur’an’dan başka söz ve davranışları”dır.

Bu tanımlamadan sünnetin üç kısım olduğu anlaşılmaktadır:

  1. Kavli Sünnet: “Peygamberimizin sözleri” demektir.
  2. Fiilî Sünnet: “Peygamberimizin davranışları” demektir.
  3. Takriri Sünnet: Peygamberimizin, bir Müslümanın yapmış olduğu bir iş veya söylemiş olduğu bir sözden haberdar olduğu hâlde buna karşı çıkmaması ve onu sükûtla karşılamasıdır.

Peygamberimizin (s.a.s.) görevi, İslamiyet’i öğretmek ve ona aykırı olan söz ve davranışların yanlış olduğunu göstermektir. Bu itibarla Hz. Peygamberin (s.a.s.), bir Müslümanın söylediği sözden veya yaptığı işten haberdar olduğu hâlde buna karşı çıkmayıp susması, bu söz veya davranışı uygun gördüğünü gösterir.

Kur’an-ı Kerim, Peygamberimize (s.a.s.) uyulmasını emreder, Peygambere itaatin Allah’a itaat olduğunu bildirir. Bu konuda pek çok ayet-i kerime vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:

“Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin ve (kötülüklerden) sakının. Eğer itaatten yüz çevirirseniz, bilin ki Peygamberimizin görevi, apaçık duyurmak ve bildirmektir.” (5/Mâide, 92.)

“Kim, Peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.” (4/Nisâ, 80.)

“Peygamber size ne verdi ise onu alın ve size neyi yasakladı ise ondan sakının.” (59/Haşr, 7.)

“Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükme karşı içlerinde bir burukluk duymadan tam anlamıyla teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.” (4/Nisâ, 65.)

Görüldüğü üzere bir kısmını sunduğumuz ayet-i kerimelerde Peygambere mutlak itaat emredilmektedir. Bunun anlamı açıktır. Peygamber (s.a.s.), Peygamber olarak herhangi bir konuda ne emrediyorsa, o emre uyulması ve o emrin Allah’ın emri kabul edilerek yerine getirilmesi gerekmektedir.

Ayrıca Peygamberimiz (s.a.s.) de: “Bana itaat eden, Allah’a itaat etmiştir. Bana isyan eden de Allah’a isyan etmiştir.” (Buhârî, “Cihâd”, 109, Müslim, “İmâre”, 8.) buyurmuştur.

Sünnet’in, İslam hukukunun ikinci kaynağı olduğunda, müctehid imamlar arasında fikir birliği vardır.

Hulefa-i Raşidinden zamanımıza kadar müctehid âlimler, Kur’an gibi Sünnet’ten de dinî hükümler çıkarmışlar ve sünnete uymanın, sünnet ile amel etmenin gereğini vurgulamışlardır. Hatta önceden, sünnetin ifade ettiği hükme aykırı görüşü olan, sünneti öğrendikten sonra bu görüşünden vazgeçerek, sünneti benimsemiştir.

Sünneti dikkate almadan Kur’an-ı Kerim’i bütünüyle anlamak mümkün değildir. Çünkü dinin bütün hükümleri Kur’an-ı Kerim’den öğrenilmediği gibi, pek çok hükmün ayrıntılarını ve nasıl uygulanacağını da Kur’an anlatmaz. Mesela, namazın farz olduğunu Kur’an-ı Kerim bildirir fakat namazın nasıl kılınacağı ve kaç rekât olduğu Kur’an’da yoktur. Bu detaylar sünnetten, Peygamberimizin (s.a.s.) uygulamasından öğrenilir.

Farz olan haccın da nasıl yapılacağı ayetten öğrenilmez, bunu sünnet öğretir.

Ayrıca İslam âlimleri Sünneti, farz ve vacib olmayan dinî bir hüküm olarak da tarif etmişlerdir. “Şu iş sünnettir.” dendiği zaman, farz ve vacib dışında bir hüküm demektir. Öğle namazının sünneti gibi...

Fıkıh âlimleri, sünneti hükmü itibariyle de iki kısma ayırırlar:

a) Sünen-i Hüda: Peygamberimizin (s.a.s.) ibadetle ilgili olan sünnetidir. Bu sünneti yapan sevab kazanır, yapmayan ise kınanır ve azarlanmayı hak eder. Ezan, ikamet, cemaatle namaz ve farz namazlardan önce ve sonra kılınan sünnetler, gibi.

Böyle bir sünneti küçük görmek ise o sünnetin sahibini hafife alma anlamı taşıyacağı için —Allah korusun— insanın küfre gitmesine sebep olur.

b) Sünen-i Zevaid: Peygamberimizin (s.a.s.) beşeriyet icabı giyinmesi, oturması, yatıp kalkması ve uyuması gibi, âdetle ilgili olan davranışlarıdır.

Bu tür sünneti terk etmek mekruh olmadığı gibi yapmayan kimse de kınanmaz.

  1. İcma

İcma, sözlükte “birleştirmek, bir konuda fikir birliği etmek ve azmetmek” gibi anlamlara gelir.

Dindeki anlamı ise İslam bilginlerinin peygamberimizden sonraki herhangi bir devirde dinî bir meselenin hükmü üzerinde fikir birliği etmeleridir.

Bu görüş birliği iki şekilde oluşur. Birincisi, İslam bilginleri dinî bir konuda görüşlerini aynı yönde olmak üzere açıklarlar. Buna “Sarih İcma” denir. İkincisi ise dinî bir mesele hakkında bir veya birkaç müctehid görüş belirtir, bu görüşten haberdar olan o devirdeki diğer müctehidler aynı görüşü açıkça belirtmemekle beraber karşı görüşte de bulunmayıp susarlar. Böylece o görüşü kabul etmiş sayılırlar. Buna da “Sükuti İcma” denir. İslam bilginlerinin büyük çoğunluğuna göre Sarih İcma dinî hükümler için kesin bir kaynaktır. Sükûti İcmaın kesin olup olmadığı tartışmalıdır.

İslam bilginlerinin büyük çoğunluğu aşağıdaki ayet-i kerime ve hadis-i şerifi İcma için dayanak göstermektedirler.

Allah Teala şöyle buyuruyor: “Kim kendisine doğru yol belli olduktan sonra Peygambere karşı çıkar, Müminlerin yolundan başkasına giderse onu döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir gidiş yeridir.” (4/Nisâ, 115.)

Bu ayette, Müminlerin gittiği yolun uyulması gereken doğru yol olduğu belirtilmektedir. Bu yol, şüphesiz İslam bilginlerinin ayet ve hadislerin ışığı altında fikir birliği ettikleri yoldur.

Peygamberimiz (s.a.s.) de “Benim ümmetim sapıklık üzerinde birleşmez.” (İbn Mace, “Fiten”, 8.) buyurmuştur.

  1. Kıyas

Kıyas sözlükte, “bir şeyi başka bir şeyle ölçmek ve iki şey arasındaki benzerlikleri belirlemek”tir.

Dindeki anlamı ise Kitap, Sünnet veya İcmada hükmü bulunmayan herhangi bir meseleye, aralarındaki illet birliği sebebiyle bu kaynaklardan birinde yer alan konunun hükmünü vermek demektir.

Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “(Mûrisini öldüren) katil mirasçı olamaz.” (Ebû Dâvûd, “Diyât”, 18, Ahmed ibn Hanbel, I, 49, Dârimî, “Ferâiz”, 41.) Bunun sebebi, varis olan katilin bir an önce hakkına kavuşabilmek için yasak olan bir işi, öldürme işini aracı olarak kullanmasıdır. Böylece o da mirastan mahrum bırakılarak cezalandırılmaktadır.

İslam hukukçuları, aynı sebep kendisinde bulunduğu için vasiyet edeni öldüren vasiyet alacaklısının da vasiyetten mahrum olacağına hükmetmişlerdir.

İşte din ile ilgili hükümlerin delilleri ve dayanakları bunlardır. Bunlardan ilk ikisi olan Kitap ve Sünnet, dinde asıl kaynaklardır. Diğer ikisi yani İcma ve Kıyas, Kitap ve Sünnete racidir.

Kaynak: İslam İlmihali, Diyanet

İslam ve İhsan

DİN NE DEMEK?

Din Ne Demek?

DİNİN KAYNAĞI NEDİR?

Dinin Kaynağı Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.