Dini Gün ve Geceler

İslam’da mübarek günler ve geceler hangileridir? Dini gün ve geceler...

İslam’da mübarek günler ve geceler şunlardır:

MÜBAREK GÜNLER VE GECELER

Cuma Günü

Cuma günü mübarek bir gündür. Bugün Müslümanlar için bir bayram günü sayılır.

Haftalık ibadetimiz olan Cuma namazı bu güne tahsis edilmiştir.

Peygamberimiz (s.a.v.),

“Güneşin üzerine doğduğu en hayırlı gün Cuma’dır, Âdem o gün yaratılmış, o gün Cennet’e konulmuş ve o gün cennetten çıkarılmıştır, Kıyamet de Cuma günü kopacaktır.” (Müslim, “Cuma”, 18, Tirmizî, “Cuma”, 353.) buyurmuştur.

Cuma gününde bir an (icabet saati) vardır ki o anda yapılan duaların kabul olacağı Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından müjdelenmiştir. (Müslim, “Cuma”, 18, Tirmizî, “Cuma”, 353.)

Cuma günü duaların kabul edildiği bu an, insanların, Allah’ın hoşlanmadığı şeylerden sakınmaları ve razı olduğu işlerle meşgul olmaları için, gizli tutulmuştur.

Ayrıca Cenab-ı Hak, cennette Mümin kullarına Cuma günü tecelli ederek büyük lütuflarda bulunacaktır. (İbn-i Kayyım, Zâdu’l-me’âd, I, 138.)

Cuma Namazı

Farz olan bu namaz büyük önem taşır.

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:

“Ey Müminler, Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.” (62/Cum’a, 9.)

Cuma günü banyo yapıp temizlendikten sonra, camiye gidip hutbeyi dinleyen ve namazı kılan kimsenin, o gün ile daha önceki Cuma arasında işlemiş olduğu günahların affedileceği Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından bildirilmiştir. (Buhârî, “Cuma”, 6, Müslim, “Cuma”, 26.)

Peygamberimiz (s.a.v.), Cuma namazına gitmeyenlerle ilgili olarak şöyle buyurmuştur:

“Mazeretsiz üç Cuma’yı terk eden kimsenin kalbini Allah Teala mühürler.” (Ebû Dâvûd, “Salât”, hadis no: 1052.)

Cuma günü Cuma namazından önce şu hususların yapılması sünnettir:

  1. Boy abdesti almak.
  2. Bıyıkları kısaltmak, tırnak kesmek ve benzeri bedenî temizlikleri yapmak.
  3. Misvak veya fırça ile dişleri temizlemek.
  4. Güzel ve temiz elbise giymek.
  5. Güzel koku sürünmek.
  6. Camiye erken gitmek.
  7. Çokça dua etmek ve Peygamberimize salatüselam getirmek.

Cuma Günü Yapılması Mekruh Olan Şeyler

İmamın hutbeyi okumaya başlamasından itibaren namaz kılınıncaya kadar alışveriş ve benzeri dünya işiyle meşgul olmak ve Cuma günü namaz vakti girdikten sonra namazı kılmadan yolculuğa çıkmak.

Vakit girmeden önce çıkmakta bir sakınca yoktur.

Üç Aylar

Üç Aylar, kameri aylardan Recep, Şaban ve Ramazan aylarıdır.

Müslümanların manevi hayatında bu ayların seçkin bir yeri vardır. Çünkü bu aylar mübarek gecelerle doludur. Recep ayının ilk Cuma gecesi Regaib gecesi, 27’nci gecesi de Mirac gecesidir. Şaban ayının on beşinci gecesi Berat gecesi, Ramazan’ın 27’nci gecesi de mübarek Kadir gecesidir.

Ramazan’dan sonra en sevab oruç, Recep ve Şaban aylarında tutulan oruçtur.

Şaban ayı Peygamberimizin (s.a.v.) Ramazan’dan sonra en çok oruç tuttuğu bir aydır.

Hz. Âişe (r.a.),

“Ben Resulullah’ın Ramazan’dan başka hiçbir ayı tamamen oruçla geçirdiğini görmedim. Şaban ayı kadar hiçbir ayda oruç tuttuğunu da görmedim.” (Buhârî, “Savm”, 52, Müslim, “Sıyâm”, 34.) demiştir.

Şaban ayında Peygamberimizin (s.a.v.) çok oruç tutmasının sebebini soran Üsâme’ye (ra.) Peygamberimiz (s.a.v.),

“Şaban, Recep ile Ramazan arasında insanların kendisinden gafil oldukları bir aydır. Hâlbuki o, içerisinde amellerin Allah’a sunulduğu bir aydır. Ben de oruçlu olduğum hâlde amelimin Allah’a arz olunmasını isterim.” (İşte bu yüzden bu ayda çok oruç tutuyorum.) buyurmuştur. (Neylü’l-evtâr, IV, 276.)

Kur’an-ı Kerim’in indiği ve oruç ibadetinin tahsis edildiği bir ay olan Ramazan ayının da bu aylar arasında olması, üçayları diğer aylardan farklı kılmıştır.

Bu aylarda Müslüman, kendisine çeki düzen vermeli, geçmişinin bir muhasebesini yaparak geleceğe daha gayretli olarak yönelmelidir.

Kötülükleri ve kötü alışkanlıkları azaltarak iyilikleri çoğaltmalı, imkânları ölçüsünde yoksulları görüp gözetmelidir.

Böyle yaptığı takdirde bu kutlu ayları değerlendirmiş ve bu ayların manevi feyzinden yararlanmış olur.

Regaib Gecesi

Regaib Gecesi Recep ayının ilk Cuma gecesidir.

Regaib, “regibe”nin çoğuludur. “Regibe” de çok bağış ve iyilik demektir.

Buna göre regaib gecesi demek, Müminlere Allah’ın rahmeti, lütuf ve ihsanı bol bol verildiği gece demektir. Yoksa genel anlayışa göre Peygamberimizin (s.a.v.) ana rahmine intikal ettiği gece demek değildir. Çünkü bu konuda sahih bir hadis olmadığı gibi, güvenilir bir rivayet de yoktur.

Ancak, yapılan dua ve ibadetlerin kabul edildiği ve Cenab-ı Hakk’ın rahmet ve lütfunun bol bol ihsan edildiği bir gece olarak kutlanagelmiştir.

Bu geceye mahsus “Regâib namazı” adıyla bilinen ve kılınan namazın da bir dayanağı yoktur. Çünkü ne Peygamberimiz (s.a.v.) böyle bir namaz kılmış, ne de Ashab ve tâbiin bu ad ile bir namaz kılmışlardır. Bu konudaki hadisler sahih değildir.

Bu gece yapılacak ibadet de diğer mübarek gecelerde olduğu gibi bol kaza ve nafile namazı kılmak, Kur’an okumak, Allah’tan af ve mağfiret dilemektir.

İsra ve Mirac Gecesi

İsra, gece yürüyüşüne denir. Mirac da merdiven, asansör demektir.

İsra ve Mirac’ın asıl manası, Peygamberimizin (s.a.v.) bir gece seyahati ve yüce makamlara yükselmesidir.

Yüce yaratıcıya yakınlığın en üstün derecesi olan mirac, beşer anlayışı çizgisinin ötesinde bir olaydır. Bunu tabiat kanunlarıyla açıklamak mümkün değildir.

Bu olay, Peygamberimizin (s.a.v.) Medine’ye hicret etmesinden bir yıl önce Mekke’de meydana gelmiştir.

Özet olarak Mirac, şöyle cereyan etmiştir:

Peygamberimiz (s.a.v.), Recep ayının 27’nci gecesinde Kâbe’de uyuduğu sırada, kendisine Cebrail (as.) adındaki melek gelmiş ve kendisinin Allah’ın yüce katına davet edildiğini bildirmişti. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) Cebrail’in (as.) rehberliğinde manevi bir binit olan Burak ile Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya gelmiştir. Mirac’ın bu bölümü İsrâ suresinin ilk ayetinde şöyle ifade edilmektedir:

“Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. O, gerçekten işitendir, görendir.”

Kudüs’te kısa bir süre kalmış, Mescid-i Aksa’da iki rekât namaz kılmıştı. Bundan sonra başka bir binit ile mirac (manevi asansör) ile göklere çıkmıştır. Daha sonra da hiçbir insan ve hiçbir meleğin erişemeyeceği yüce makamlara yükselmiştir. Arada hiçbir aracı olmadan doğrudan doğruya Allah’tan vahiy almıştır.

Mirac’ın sırlar dolu bu bölümüne Necm suresinde işaret buyrulmuştur.

Allah Teala, bu büyük olaydan bahseden ve aynı adı taşıyan İsrâ suresinde, Peygamberine vahyettiği ahlak ve fazilet düsturlarını bildirmiştir ki özetle şunlardır:

  1. Allah’a ortak koşmayınız.
  2. Anne ve babanıza itaat ve hürmet ediniz.
  3. Hak sahiplerine haklarını veriniz.
  4. İsraf etmeyiniz.
  5. Aşırılıklardan sakınınız.
  6. Çocuklarınızı öldürmeyiniz.
  7. Zinaya yaklaşmayınız.
  8. Haksız olarak kimseyi öldürmeyiniz.
  9. Yetimlere iyi muamele ediniz.
  10. Ölçü ve tartıda doğruluktan sapmayınız.
  11. Bilmediğiniz bir şeyin ardına düşüp körü körüne takip etmeyiniz.
  12. Yeryüzünde kibir ve gurur taslayarak yürümeyiniz.

Sonra Peygamberimiz (s.a.v.) aynı gece geri dönmüş, beraberinde birtakım manevi hediyeler de getirmişti. Bunlar, günde beş vakit namaz, Allah’ın, kendisine ortak koşma dışındaki günahları dilediği kimselerden affedeceği ve Bakara suresinin sonundaki iki ayettir.

Peygamberimiz (s.a.v.), sabah olunca olayı haber vermiş, Ashab kendisine inanmıştı. Çünkü hiçbir zaman kendisinden gerçek olmayan bir şey duymamışlardı. Onun doğruluğuna düşmanları bile inanmıştı.

Ancak, Mekke müşrikleri olayı duyar duymaz şaşırmışlar, “Bir gecede hiç bu kadar yerler gezilebilir mi?” demişlerdi. Onlar Mirac’daki üstün gerçekleri kavrayacak seviyede değillerdi. Allah’ın kudreti ile beşer gücünü birbirine karıştırıyorlar, her şeyi madde açısından ele alıyorlardı. Bunun içindir ki Allah’ın sonsuz kudretine inananlar, olay karşısında hiç tereddüt etmemiş, onu hemen tasdik etmişlerdi.

İşte Mirac gecesi böylesine kutlu bir gecedir.

Bu gecenin en önemli olayı hiç şüphe yok ki Müminin miracı sayılan beş vakit namazın farz kılınmış olmasıdır.

Bu gecede yapılacak ibadetlerin başında namaz kılmak gelir. Namaz borcu olanlar kılabildikleri kadar kaza namazı kılmalıdır. Namaz borcu olmayanlar ise nafile namaz kılmalı, Kur’an okumalı, tevbe, istiğfar ve dua ile geceyi ihya etmelidirler.

Bu gecede ayrıca yoksullara ve kimsesiz çocuklara da yardım ederek sevindirilmeli, duaları alınmalıdır.

Berat Gecesi

Kameri aylardan Şaban ayının on dördüncü gününü on beşinci gününe bağlayan gece Berat gecesidir.

Berat sözü “berâet” kelimesinin kısaltılmış şeklidir. Borçtan, suç ve cezadan, hastalıktan kurtulmak demektir. Buna göre “Berat Gecesi” günahlardan kurtuluş gecesi demektir.

Müslümanlar tarafından bu gecenin derin bir saygı ve heyecan ile kutlanmasının sebebi budur.

Bu geceye mağfiret gecesi de denmiştir. Çünkü bu gecede pek çok kimseyi Cenab-ı Hakk’ın affedeceği Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından bildirilmiştir.

Peygamberimiz (s.a.v.) bu geceyi ibadetle geçirmiştir.

Beyhakî’nin Alâ b. el-Hâris kanalıyla rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifte Hz. Âişe (ra.) şöyle demiştir:

Peygamberimiz (s.a.v.) bir gece kalktı namaz kıldı. Secdeyi öyle uzattı ki secdede öldü sandım. Bunu görünce kalktım. Elimle ayağına dokununca kımıldadı (Sevindim) ve yerime döndüm. Secdede şöyle niyaz ettiğini duydum:

—Allahım, azabından affına, gazabından rızana sığınıyor, senden yine sana iltica ediyorum. Şanın yücedir. Sana yaptığım senayı senin kendine yaptığın senaya denk bulmuyorum. Sana gereği gibi hamdetmekten acizim.

Başını secdeden kaldırıp namazı bitirince,

—Âişe, Allah’ın Resulü sana haksızlık edecek mi sandın, buyurdu. Ben,

—Hayır, Vallahi, ya Resulallah, böyle sanmadım. Ancak secdede uzun süre kaldığın için öldün sandım, dedim. Bunun üzerine Peygamberimiz,

— Bu gece hangi gecedir, biliyor musun, buyurdu. Ben,

—Allah ve Resulü daha iyi bilir, dedim. Peygamberimiz,

—Bu gece Şaban’ın on beşinci gecesidir. Allah Teala Şaban’ın on beşinci gecesinde kullarına rahmetiyle tecelli buyurarak af dileyenleri bağışlar, merhamet isteyenlere rahmet eder, içini kin bürümüş olanları ise kendi hâllerine bırakır, (et-Tergîb ve’t-terhîb, II, 119.) buyurdu.

Bilindiği gibi İslam’ın ilk yıllarında Kâbe putlarla dolu olduğu için Peygamberimiz (s.a.v.), namazları Beytü’l-Makdis’e yönelerek kılıyordu. Bununla beraber kıblenin değişmesini de istiyordu. Bu durum, Peygamberimiz (s.a.v.) Medine’ye hicret ettikten sonra da on altı ay ve birkaç gün daha devam etmişti. Hicretin ikinci senesi Şaban ayının on beşinci günü Peygamberimiz (s.a.v.) ziyaret için gittiği Benî Seleme yurdundaki mescidde öğle namazının ikinci rekâtını kılarken kıblenin değiştiği hakkında ayet nazil oldu. Ayette şöyle buyruluyor:

“(Ey Muhammed!) Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu görüyoruz. İşte şimdi seni memnun olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir.” (2/Bakara, 144.)

Böylece kıble değiştirilmiş oldu. Peygamberimiz (s.a.v.) derhal namaz içinde Kâbe-i Muazzama tarafına döndü. Cemaat da safları ile Kâbe’ye yöneldiler.

İşte birliğin sembolü olan bu tarihi olay, Berat gecesini değerlendiren başlıca sebeptir. Peygamberimiz (s.a.v.), bu nimeti veren Cenab-ı Hakk’a şükran borcunu yerine getirmek üzere bu geceyi ihya ediyor, ölüler ve diriler için dua ve istiğfarda bulunuyordu.

Berat gecesine mahsus bir namaz ve ibadet yoktur.

Bu gece, Kur’an okuyarak, dua ve istiğfar yaparak kaza ve nafile namazı kılarak ve yoksullara yardım ederek ihya edilir.

Namaz borcu olanların bu gecede en az bir günlük kaza namazı kılmaları tavsiye edilir.

Ramazan Ayı

Ramazan ayı faziletlerle dolu bir aydır.

İnsanlığın kararan ufkunu aydınlatan Kur’an-ı Kerim bu ayda inmeye başlamıştır. İslam’ın beş esasından biri olan oruç da bu aya tahsis edilmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:

“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kur’an indirilen aydır. Sizden bu aya yetişen, onda oruç tutsun. Kim hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. O, sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiği için, Allah’a tazim etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.” (2/Bakara, 185.)

Ramazan ayı ibadetler ayıdır. Bu ayda diğer aylardan farklı ve fazla olarak yaptığımız ibadetler vardır. Bunları şöylece özetleyebiliriz:

  1. Oruç

Oruç, dinimizin beş temel ibadetinden biri olup Ramazan ayında tutulur.

  1. Teravih Namazı

Bu namaz, Ramazan gecelerini nurlandıran ve camilerimizin cemaatle dolup taşmasını sağlayan bir namazdır.

Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Her kim Ramazan-ı Şerif’in gecelerinde ibadetin sevabına inanarak ve mükâfatını umarak Allah rızası için Teravih namazını kılarsa geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, “Terâvih”, 1, Müslim, “Salâtü’l-müsâfirîn”, 25.)

  1. Mukabele Okunması ve Kur’an-ı Kerim’in hatmedilmesi

Mukabele, herhangi bir kitabı birisinin okuması ve diğerlerinin dinlemesi demektir.

Peygamberimiz (s.a.v.) ile Cebrail (as.), Ramazan gecelerinde nöbetleşe Kur’an-ı Kerim’i okur ve dinlerlerdi.

Ashabın hafız ve âlim olanlarından Ubeyy b. Ka’b, Abdullah İbn Mes’ûd ve Mu’âz —Allah hepsinden razı olsun— Ramazan’da Kur’an-ı Kerim’i hatmederlerdi. Hafız olmayanlar ise ezberlemiş oldukları sureleri okurlardı. Hanefi mezhebinin İmamı Ebû Hanîfe’nin —Allah kendisine rahmet etsin— Ramazan ayında altmış bir kere Kur’an-ı Kerim’i baştan sona okuduğu rivayet edilmektedir. (Merâğî’l-felâh, “Terâvih” bahsi.)

Ramazan’da camilerde mukabele okunması, Peygamberimiz (s.a.v.) ve Ashabı ile İslam büyüklerinin hayatlarından alınmış güzel âdetlerdir.

Kadir Gecesi

Gecelerin en feyizlisi Kadir gecesidir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de adı geçen tek gece Kadir gecesidir.

İnsanlık için bir hidayet kaynağı olan son kitap Kur’an-ı Kerim bu gecede inmeye başlamıştır.

Yine bu gecede yapılan ibadet, içinde Kadir gecesi bulunmayan bin ayda yapılan ibadetten daha hayırlıdır.

Aynı adı taşıyan surede şöyle buyrulmuştur:

“Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.”

İmam-ı Buhârî’nin pek çok rivayetine göre Kadir gecesinin Ramazan’ın son on gecesinden birinde olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü Peygamberimiz Ramazan’ın bu son on gününde Mescitte kurdurduğu küçük bir çadır içinde itikâfa girer, kendisini tamamıyla ibadete verirdi.

Peygamberimizin (s.a.v.) içinde itikâfa girdiği bu çadırın bir Türk çadırı olduğu Müslim’in Ebû Saîd-i Hudrî’den (ra.) yaptığı rivayetten anlaşılmaktadır. (Müslim, “Sıyâm”, 40.)

Peygamberimizin rastladığı Kadir geceleri hakkındaki rivayetler arasında 27’nci geceye ait olan rivayet, âlimlerin çoğunluğu tarafından tercih edilerek, bu gece Kadir gecesi olarak kutlanagelmiştir.

Esasen zamanın iyi değerlendirilmesini bilen kimseler için her zaman Kadir gecesidir. Yeter ki insan, kendisini yaratan, sayısız nimet ve lütuflarda bulunan Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanma yolunda olsun.

İlahi âşıklardan olan İbn Fâriz,

“Dost ile her buluşma anı Cuma olduğu gibi, bütün geceler de —Hak tecelli ederse— Kadir gecesi olur” sözüyle bunu ne güzel ifade etmiştir.

Kadir gecesinin ibadetle değerlendirilmesi büyük bir kazançtır. Çünkü bu gecede yapılan ibadet bin ayda yapılan ibadetten daha hayırlıdır.

Bu geceye mahsus bir ibadet yoktur. Bu gecede yapılacak olan, Kur’an okumak, namaz kılmak, dua etmek, günahlardan tevbe ve istiğfar etmektir.

Hz. Âişe’den rivayet olunduğuna göre Peygamberimiz (s.a.v.), Ramazan gecelerini bu çeşit ibadetlerle değerlendirirdi.

Üzerinde namaz borcu olan kimsenin bu gecede hiç olmazsa bir günlük namaz kaza etmesi uygun olur. Böylece hem borcunu öder hem de geceyi ihya etmiş olur.

Hz. Âişe (ra.), Peygamberimizden (s.a.v.) sordu:

—Ey Allah’ın Resulü! Kadir gecesine tesadüf edersem nasıl dua edeyim? Peygamberimiz (s.a.v.),

—Allahım, sen affedicisin, affetmeyi seversin beni de affeyle, diye dua et buyurdu. (Tirmizî, “Da’avât, 84, İbn Mâce, “Du’a”, 5.)

Gece ile ilgili olarak Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Kim, faziletine inanarak ve ecrini umarak Kadir gecesini ihya ederse geçmiş günahları mağfiret olunur.” (Buhârî, “Terâvih”, 2, Müslim, “Salât”, 25.)

Dinî Bayramlar

Biri Ramazan, diğeri kurban olmak üzere iki dinî bayramımız vardır.

  1. Ramazan Bayramı

Ramazan bayramı, Ramazan ayından sonra gelen Şevval’in birinci günü başlar ve üç gün devam eder.

Ramazan ayı orucunu tutmuş olan Müslümanlar, Şevval ayında iftar eder ve bayram yaparlar.

Bu bayrama mahsus ibadetimiz sadaka-i fıtır (fitre) ve bayram namazıdır.

Bu sadaka bayram namazından önce verilmelidir.

  1. Kurban Bayramı

Kurban bayramı, kameri aylardan Zilhicce’nin onuncu günü başlar ve dört gün devam eder.

Arefe günü de bayramın dört gününe eklenerek bu beş güne “Teşrik Günleri” denir. Bu günlerde farz namazlardan sonra tekbir getirildiği için bu adı almışlardır, yani “Tekbir Günleri” demektir.

Bu tekbirler, Arefe günü sabah namazında başlar, bayramın dördüncü günü ikindi vaktine kadar 23 vakit devam eder.

Kurban bayramının Arefe ve bayram günleri, İslam dünyasının en seçkin günleridir. Çünkü Arefe günü dünyanın her tarafından gelen hacı adayları, Arafat dağında toplanarak Allah’a yönelmekte ve O’ndan af ve bağış dilemektedirler. Arafat hayatı, İslam’ın birlik ve kardeşliğe verdiği önemin bir simgesidir.

İslam’ın beş temel ibadetinden biri olan hac ve kurban, teşrik tekbirleri ve bayram namazı, Arefe günü de dâhil olmak üzere Kurban Bayramına mahsus ibadetlerimizdir.

Mevlid Gecesi

Mevlid, “doğum vakti” demektir. “Milad” da böyledir.

Mevlid, Peygamberimizin (s.a.v.) doğum zamanına, Milad da Hz. İsa’nın doğum tarihine özgü birer örf olarak kullanılmışlardır.

Peygamberimiz (s.a.v.), Miladi 571 yılı Nisan ayının 20’nci gününe rastlayan Rebiulevvel ayının 12’nci gecesi sabaha karşı Mekke-i Mükerreme’de Daru’t Tebâbia denilen evde doğmuştur.

Peygamberimizin (s.a.v.) babası Abdulmuttalib’in oğlu Abdullah, annesi ise Vehb’in kızı Âmine’dir.

Peygamberimizi önce annesi emzirdi. Daha sonra Ebû Leheb’in azadlı kölesi Süveybe tarafından emzirildi. Fakat asıl sütannesi Halime’dir.

Peygamberimizin (s.a.v.) adı Muhammed’dir. Bu adı kendisine dedesi Abdulmuttalib vermiştir.

O’nun en meşhur adları Muhammed ile Ahmed’dir. Bu adlar Kur’an-ı Kerim’de de geçmektedir.

Muhammed adı Fetih suresinde geçmekte, Ahmed adı da Saf suresinin 6’ncı ayetinde şöyle haber verilmektedir:

“Hatırla ki Meryemoğlu İsa, ‘Ey İsrailoğulları! Ben size Allah’ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir Peygamberi de müjdeleyici olarak geldim.” demişti.

Peygamberimiz (s.a.v.) doğmadan önce Hz. İsa’nın (a.s.) tebliğ ettiği din bozulmuştu. Hristiyanlar Tevhid’den Teslis’e (üçleme, yani üç ayrı kişinin, tek Tanrıda birleşmesi) dönmüşlerdi. Araplar ise taştan, ağaçtan yaptıkları putlara tapıyorlardı. Kâbe’nin içi dışı putlarla dolmuştu.

İnsanlar her türlü değer ölçülerini yitirmiş, yollarını şaşırmışlardı. Küfür ve haksızlık gönülleri karartmış, Allah’a giden yoldan uzaklaştırmıştı. Sosyal hayat bozulmuş, ahlak tamamen kokuşmuştu. Kadınlar esir muamelesi görüyor, bir eşya gibi alınıp satılıyor, kız çocukları acımasızca diri diri toprağa gömülüyordu.

İşte Peygamberimiz (s.a.v.) böyle bir zamanda dünyaya gelmişti.

Bu gecenin sabahı gerçekten feyizli bir sabahtı. İnsanlık için yepyeni bir gün doğmuş, aydınlık bir devir açılmıştı.

Bir fazilet güneşi ve hidayet meşalesi olan Peygamberimizin (s.a.v.) doğumu, Allah’ın bütün insanlara en büyük nimetlerinden birisidir. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:

“İçlerinden, kendilerine, Allah’ın ayetlerini okuyan, kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, Müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur.” (3/Âl-i İmrân, 164.)

Bunun içindir ki Müslümanlar bu kutlu geceye büyük ilgi gösterir. Onu ibadetlerle ihya etmeye çalışır, yoksulları ve kimsesiz çocukları sevindirirler.

Aşure Günü ve Orucu

Aşure, kameri aylardan Muharrem ayının onuncu gününün adıdır.

Halk dilinde bu kelime aşure şeklinde kullanılmaktadır. Hem Muharrem’in onuncu gününe, hem de tahıl ve kuru meyvelerden yapılan tatlıya denir.

Aşure geleneğinin tarihi çok eskidir. Hz. İbrahim’e, Hz. Nuh’a, hatta Âdem’e (a.s.) kadar yükselir. Bu itibarla dinler tarihinin saygı duyduğu günler arasında aşure kadar tarih boyunca uzanan ve milletler arası bir yeri bulunan hiçbir kutlu gün yoktur, denilebilir. Yani, aşure günü, tarih boyunca ve çeşitli milletlerce dinî yönden kutlanagelmiş bir gündür.

Buhârî’nin, Hz. Âişe’den (ra.) rivayetine göre, İslamiyet’ten önce cahiliye devrinde Kureyş, aşure günü oruç tutardı. Peygamberimiz (s.a.v.) de bu geleneğe uyarak oruç tutmuştur. Hatta Medine’ye hicret ettikten sonra da bu oruca devam etmiş ve tavsiye etmişti. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca, kendisi aşure gününde oruç tutmayı bırakmıştı. Bundan sonra Müslümanlardan dileyen bu günde oruç tutmuş, dileyen tutmamıştır. (Buhârî, “Savm”, 69.)

Bu rivayetten, Peygamberimizin (s.a.v.) Ramazan orucu farz kılınıncaya kadar aşure orucunu tuttuğu, Ramazan orucu farz olunca da artık onu isteğe bıraktığı anlaşılmaktadır.

Peygamberimiz (s.a.v.) aşure orucunu tutmuş olduğu için bu orucu tutmak müstehabdır.

Ancak Yahudiler de aynı gün oruç tuttuklarından onları taklit etmemiş olmak için sadece aşure gününü değil, Muharrem’in dokuzuncu günü ile onuncu gününü veya onuncu günü ile on birinci günü oruç tutmak uygun olur.

Yalnız aşure gününde oruç tutmak ise mekruh görülmüştür.

Kaynak: İslam İlmihali, Diyanet

İslam ve İhsan

İSLAM’DA MÜBAREK GÜN VE GECELER

İslam’da Mübarek Gün ve Geceler

MÜBAREK GÜN VE GECELERDE YAPILACAK İBADETLER

Mübarek Gün ve Gecelerde Yapılacak İbadetler

MÜBAREK GECELER NASIL İHYA EDİLİR?

Mübarek Geceler Nasıl İhya Edilir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.