Çocuk Eğitimi Sadece Kitabî Bilgi İle Olmaz!

Çocuk eğitimi, yalnız kitâbî bilgi işi değildir. Çocuğun fıtratını, zaaflarını ve istîdatlarını okuma sanatıdır, çocuk yetiştirmek. Peki çocuk eğitiminde dikkat edilmesi gerekilen hususlar nelerdir? Şebnem dergisinin Mayıs 2022, 207 sayısında Ayşe Gündüz Hanımefendi kaleme aldı...

Çocuk eğitimi, yalnız kitâbî bilgi işi değildir. Çocuğun fıtratını, zaaflarını ve istîdatlarını okuma sanatıdır, çocuk yetiştirmek… Onun maddî-mânevî ihtiyaçlarını görebilmek ve ihtiyaçlarına göre bir terbiye verebilmektir. Son olarak elden geleni yaptıktan sonra, Allâh’ın terbiye edişine teslim olmak ve güvenmektir. Bir kalp alışverişidir. Bunun için de mü’min firâseti lâzımdır. Bu ise, Allâh’ın râzı olduğu bir hayattan geçer.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Mü’minin firâsetinden sakının! Çünkü o, Allâh’ın nûruyla bakar.” (Tirmizî, Tefsir, 15)

FİRASET NEDİR?

Peki, nedir firâset? Arapça bir kelime olarak, “anlayış, seziş” mânâlarına gelir. Yani derin bir görüş, görünenin ardını görmek, fark etmek...

Yani firâset, hayatın bütün sahalarını kapsayan; hem mânevî anlamda doğruyu görerek ona yönelmek, hem de karşılaştığımız farklı durumlar karşısında en doğru ve en hayırlı olanı sezip buna göre hareket edebilmek demektir.

Bir annenin en çok ihtiyaç duyduğu şey, olup bitenleri ve içinde bulunduğu durumu doğru bir şekilde okuyabilmektir. Bir problem ile başa çıkma metotlarımız, önce içinde bulunduğumuz hâli doğru anlamakla mümkündür. Bu sebeple firâset, yani hâdisenin içine nüfuz edebilmek çok mühimdir. Zira kabukta kaldığımızda ne problemi anlayacak ne de doğru bir çözüm üretebileceğiz. Firâsetli bakış ise, zikrettiğimiz hadîs-i şerîfe göre ancak “Allâh’ın nûru ile bakmakla” mümkündür. Allâh’ın nûru ile bakabilmek ise, bu nûru kazandıracak bir hayat yaşamak ile elde edilebilir. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulmuştur:

“Ey îman edenler! Eğer Allâh’a karşı gelmekten sakınırsanız (takvâ sahibi olursanız), O, size bir furkan (iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, faydalıyı zararlıdan ayırmanıza yardımcı olacak bir anlayış ve nur) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük lûtuf sahibidir.” (el-Enfâl, 29)

Bir diğer âyet-i kerîmede ise; “…Bu (Kur’ân), mü’min bir toplum için Rabbinizden gelen basîretlerdir (kalp gözlerini açan beyanlardır), hidâyet rehberidir, rahmettir.” (el-A’râf, 203) buyrulmaktadır.

Dolayısıyla ilmî veya mânevî hangi bilgileri edinirsek edinelim, bunlarla beraber lâzım olan, Allâh’ın râzı olacağı bir gönül dünyasıdır. Allâh’ın râzı olacağı bir hayat tarzı ve mü’min şahsiyetidir. Bu vesîleyle Allah bize güçlü bir sezme ve anlama kâbiliyeti verecek, evlâdımızın sıkıntılarını ve problemlerin gerçek sebebini daha iyi göreceğiz.

“Nefs-i emmâreden bakan” bir kişi ile “nefsini tezkiye, kalbini tasfiye eden, etmeye çalışan” bir kişinin gördüğü aynı olamaz. Verdiği kararlar, aldığı tedbirler de aynı olamaz.

Kendimizi mânen ne kadar tamir edersek, yaralarımızı ne kadar sararsak, ne kadar olgunlaşırsak bize gelen nur ve feyiz, başka ifadeyle “kalbimizin atmosferi” evlâdımızı dilimizden çıkanlardan çok daha tesirli şekilde terbiye edecektir.

Ayrıca şunu da ifade etmek gerekir ki, haramla beslenen bir evlâdın rûhunda açılan yaraları hiçbir pedagojik bilgi iyileştiremez. Namazın, Kur’ân’ın ve Allâh’ın zikrinin olmadığı bir evdeki zulmeti, psikolojik bilgilerle kapatamayız. Kul hakkının yendiği, türlü zulümlerin irtikâb edildiği bir ailedeki yavruya yansıyan karanlıkları pedagojik çözümlerle tedavi edemeyiz...

PEDAGOJİ VE PSİKOLOJİNİN GEREKLİ OLDUĞU SAHALAR

Elbette pedagoji ve psikolojinin gerekli olduğu sahalar ve durumlar var. Fakat bahsetmek istediğim; bu sahalardan faydalanırken bunları “sihirli bir değnek gibi” görüp içinde boğulmamak... Problemlerimizin çözümü ve terbiye adına hangi vesîleleri kullanırsak kullanalım; hidâyeti asıl verenin, şifayı gerçek lûtfedenin Allah olduğunu bilmek, O’na sığınmak, O’nun yolunda olmak, O’ndan yardım istemek zorunda olduğumuzu unutmamak, her şeyin başıdır.

Çocukta bir problem gördüğümüzde bunu pedagojik ve psikolojik olarak görüp “Biz nerede yanlış yaptık?” sorusunu, sadece bu eğitim/bilgi sahasıyla sınırlamak, bizi tam olarak düzeltmeyecektir. Bunlardan da elbette istifade edeceğiz, ancak bunlarla beraber oturup mâneviyâtımızı, Allah ile olan bağımızı, varsa aldığımız beddua ve “âh”ları, işlediğimiz günahları da sorgulayacağız. Aksi hâlde gerçek çıkış yolunu bulmakta zorlanırız.

Meselâ çocuğa şefkat göstermek, sevgi vermek kalbin işidir. Her anne yavrusunu sever, korur, kollar. Fakat bunu ifade biçimi, derinliği, mâneviyâtının gücü ve olgunluğu nisbetinde, nefsin terbiye edildiği ölçüde farklılaşacaktır. Görüş ve duyuş keskinleşecektir. Nefsânî/fıtrî bir sevgiden mânevî/irfânî bir sevgiye dönüşecektir.

Merhamet de nefsimizin mertebesine, mâneviyâtımızın seviyesine göredir. Nasıl ki, îmânı güçlenmiş birinin merhameti kendi nefsinden ve âilesinden dışarıya taşar, çevresindekilere ve elinin uzanabildiği her yere ulaşırsa… Nasıl ki nefsi sürekli “Ben!” diyen biri, sadece kendi derdinde boğulurken, nefsi yol katetmiş biri, içinde bulunduğu toplumu ve ümmeti için de çırpınıyorsa, bu gördüğümüz kocaman fark, evlâdımıza olan merhametimiz için de geçerlidir.

Adâlet, merhametin içindedir. Gerçek mânâda âdil olabilmek için dahî nefsin terbiyesi zarurîdir. Nefs-i emmârede olan birinin bakışı bozuk, görüşü pusludur. Düşünce sistemi düzgün değildir. Bu durumda zaten hâdiseyi ve insanları doğru tahlil edip hakikî çözümler bulmaktan ve bu çözümlere ulaşmak için nûrânî ilhamlar almaktan uzaktır.

Velhâsıl kıymetli anne, kıymetini Allah’tan alan anne! Gönlünü en çok Allah ile meşgul et. Sen Allâh’ın rızâsını gözetirsen, gönlünde nice hazine bulacaksın. Evlâdınla olan meseleler de buna dâhil...

Bütün helâl vesîleleri kullanabilirsin elbet, lâkin her işinin bir ucu secdeye ve duâya varsın. Bir mü’mine, secdeden gayrısı gurbet!.. Secdelerde doğrulasın. Sohbet meclislerinde yoğrulasın. Allâh’ın nûru ile görebilenlerden olasın.

Rabbimiz, sadaka-i câriye olacak evlâtlar nasîb etsin cümlemize...

Kaynak: Ayşe GÜNDÜZ, Şebnem Dergisi, Mayıs 2022, Sayı: 207

İslam ve İhsan

ÇOCUK EĞİTİMİNDE BUNLARA DİKKAT!

Çocuk Eğitiminde Bunlara Dikkat!

ÇOCUK EĞİTİMİNDE İHLAS

Çocuk Eğitiminde İhlas

ÇOCUK EĞİTİMİNDE DİKKAT EDİLECEKLER!

Çocuk Eğitiminde Dikkat Edilecekler!

ÇOCUK TERBİYESİNDE 4 KURAL

Çocuk Terbiyesinde 4 Kural

ÇOCUK TERBİYESİ İLE İLGİLİ HADİSLER

Çocuk Terbiyesi ile İlgili Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.