Cin Suresi 27. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Cin Suresi 27. ayeti ne anlatıyor? Cin Suresi 27. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Cin Suresi 27. Ayetinin Arapçası:

اِلَّا مَنِ ارْتَضٰى مِنْ رَسُولٍ فَاِنَّهُ يَسْلُكُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِه۪ رَصَدًاۙ

Cin Suresi 27. Ayetinin Meali (Anlamı):

Ancak seçip bildirmek istediği bir peygamber hâriç. Ona gayb bilgisinden dilediği kadarını açar. Ancak bu durumda Allah, verdiği gayb bilgisini şeytanların tasallutundan korumak için onun önünden ve ardından gözcüler salar.

Cin Suresi 27. Ayetinin Tefsiri:

Gaybı tam olarak bilen Allah’tır; O’ndan başkası bilemez. Ancak Allah Teâlâ, peygamberlik vazifesi verdiği kişilere, gayb ilminin bazı hakikatlerini bildirir. İşte peygamberlere gönderdiği vahiyler ve Resûlullah (s.a.s.)’e gönderdiği Kur’an bahsedilen gaybî hakikatlerdendir. Ancak Cenâb-ı Hak, o gaybî hakikati peygamberine gönderirken, alınan bir kısım ilâhî tedbirlerden haber vermektedir. Buna göre, o vahyi peygambere en emniyetli bir şekilde ulaşmasını sağlayacak gözcüler ve muhafızlar vazifelendirir. Bu muhafızlardan maksat meleklerdir. Yani, Allah Teâlâ, vahiy vasıtasıyla gayb ilmini Resûlullah’a gönderdiği zaman tam olarak Peygamber’e ulaşması ve kimsenin ona dokunamaması için her taraftan melekler onu muhafaza altına alırlar. Nitekim sûrenin başında da beyân edildiği gibi, Efendimiz (a.s.)’ın nübüvvetinden sonra cinler için göğe yaklaşacak bütün kapıların kapanması, melekler tarafından çok sıkı bir kontrol altına alınması ve artık bir şeyler duyabilmelerinin mümkün olmamasının hikmeti de budur. Nitekim 28. âyet, “elçinin önünden ve arkasından gözetleyici ve koruyucu meleklerin görevlendirilmesi”nin sebebini açıklamaktadır. Burada “bilsin” fiiliyle alakalı üç farklı takdirde bulunulabilir ve her üçü de âyet için geçerli mânadır:

    Peygamber, meleklerin kendisine Allah’ın kelâmını eksiksiz olarak ulaştırdığını bilsin.

    Allah Teâlâ, meleklerin, Rablerinin mesajını doğru ve sağlam olarak yerine yani peygambere ulaştırdığını bilsin.

    Allah’ın tâlimatlarını Peygamberlerin insanlara eksiksiz olarak ve hiçbir değişikliğe maruz kalmadan ulaştırdıklarını Allah bilsin.

Âyet-i kerîmeden şu da anlaşılmaktadır ki, gerek peygamberler, gerekse melekler Allah Teâlâ’nın yüce kudretinin kuşatması altındadırlar. Kıl payı kadar Allah’ın emrinden dışarı çıkmak isteseler hemen yakalanırlar. Dolayısıyla Allah’ın onlara gönderdiği tâlimatlar ve gaybî bilgiler noktası noktasına sayılmıştır. Ne meleklerin, ne de peygamberlerin onun bir harfini bile değiştirmeye, çıkartmaya veya ona bir şey ilâve etmeye hiçbir hak, salahiyet, imkân ve cesaretleri yoktur. Bu kadar güvenilir yollarla insanlığa ikram edilen Kur’ân-ı Kerîm’in değeri ve şerefi ne yücedir. İnsanlar onun kıymetini bilip, onun hidâyetiyle doğru yolu bulmaya çalışmalıdırlar. Nankörlük yolunu tutup o büyük nimetten mahrum kalmamalıdırlar.

Şimdi ise kendisine gaybî bilgi verilmek üzere seçilen ve insanlarla cinlerin kötülüğünden korunarak pek çok üstün özelliklere sahip kılanan o Peygamber’in emsalsiz kulluğunu ve yüce ahlâkını tanıtmak üzere Müzzemmil sûresi geliyor:

Cin Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Cin Suresi 27. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.