Büyük Günahlardan Sakının!

Allah’ın yasakladığı büyük küçük her türlü günahtan uzaklaşmak îcâb eder. Çünkü bir işin ne olduğundan ziyâde niçin ve kime karşı yapıldığı ehemmiyet arzeder. O hâlde Allah’a karşı bilerek işlenen en küçük cürüm bile mü’minler için âr edilmesi gereken yüz kızartıcı bir hatâdır.

Şirk koşmak ve ana-babaya itaatsizlik ile ilgili hadisler ve hadislerin açıklaması...

1- Ebû Bekre’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem:

“–Büyük günahların en ağırını size haber vereyim mi?” diye üç defa sordu. Ashâb-ı Kirâm:

“–Evet, yâ Resûlallah!” dediler. Resûlullah:

“–Allah’a şirk koşmak, ana babaya itaatsizlik etmek” buyurduktan sonra, yaslandığı yerden doğrulup oturdu ve:

“–İyi dinleyin, bir de yalan söylemek” buyurdu.

Bu sözü o kadar tekrar etti ki, (daha fazla üzülmesini istemediğimiz için) “keşke sussa” diye arzu ettik. (Buhârî, Şehâdât, 10; Edeb, 6; İsti’zân, 35; İstitâbe, 1; Müslim, Îmân, 143. Ayrıca bkz. Tirmizî, Şehâdât, 3; Birr, 4; Tefsîr, 4/5)

2- Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle naklediyor:

“Resûlullah Efendimiz şöyle buyurdu:

«Allah (Tebâreke ve Teâlâ): “Ben ortakların şirkten en müstağnî olanıyım. Her kim bir amel işler, onda benimle birlikte başkasını ortak koşarsa, onu şirkiyle başbaşa bırakırım!” buyurdu».” (Müslim, Zühd, 46)

3- Muğîre bin Şu’be’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem şöyle buyurmuştur:

“Allah size ana babaya itaatsizlik etmeyi, verilmesi gerekeni vermeyip almaya hakkı olmayan şeyi istemeyi ve kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeyi haram kılmıştır. Dedi kodu yapmayı, çok soru sormayı ve malı israf etmeyi de çirkin görmüştür.” (Buhârî, Edeb, 6; İstikrâz, 19; Zekât, 53; Müslim, Akdıye, 10-14)

4- Abdullah bin Amr Hazretlerinden rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem şöyle buyurmuştur:

“Allah Teâlâ’nın rızâsı, anne ve babayı hoşnut ederek kazanılır. Allah Teâlâ’nın gazabı da, anne ve babayı öfkelendirmek sûretiyle celbedilir.” (Tirmizî, Birr, 3/1899; Hâkim, IV, 168/7249)

5- Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem:

“–Burnu yere sürtülsün, burnu yere sürtülsün, burnu yere sürtülsün!” buyurmuştu.

“–Kimin yâ Resûlallah?” diye soruldu. Efendimiz şöyle cevap verdi:

“–Anne ve babasına veya onlardan sadece birine yaşlılık günlerinde yetişip de Cennete giremeyen kimsenin!..” (Müslim, Birr, 9, 10)

HADİSLERİN AÇIKLAMASI

Hakikatte Allah’ın yasakladığı büyük küçük her türlü günahtan uzaklaşmak îcâb eder. Çünkü bir işin ne olduğundan ziyâde niçin ve kime karşı yapıldığı ehemmiyet arzeder. O hâlde Allah’a karşı bilerek işlenen en küçük cürüm bile mü’minler için âr edilmesi gereken yüz kızartıcı bir hatâdır. Ancak beşer îcâbı kolaylıkla düşülen hatâlar ve zararı fazla ağır olmayan cürümler dikkate alınarak günahları büyük ve küçük diye ikiye ayırmak mümkündür.

BÜYÜK GÜNAHLAR

Büyük günahlar; Kur’ân’da veya hadis-i şeriflerde kendilerine ağır tehdit ve lânet yöneltilen, ceza verileceği bildirilen, işleyene fâsık denilen, kabirde ve âhirette ağır bir şekilde azabı gerekli kılan suçlardır. Yine Allah’ın lânet ettiği, rahmetinden uzak tuttuğu ve sonu helâk olan işlerin haram veya büyük günah olduğu âşikârdır.

Büyük günahlar insan için çok ciddî tehlikeler ihtivâ eder. Hatta mâsiyetlerin ve büyük günahların yaygınlaşması ve bunlara mânî olunmaması hâlinde, insanların topyekün helâk edilmeleri bile söz konusudur.

Büyük günahlardan sakınmayan kimseler, Cenâb-ı Hakk’ın gazabını celbederek küçük günahların da cezasını çekmeye müstahak olur ve yaptıkları hayırlı işlerden fazla istifâde edemezler. Nitekim önceki konularda, bir takım hayır ve ibadetlerin küçük günahlara keffâret olduğunu görmüştük. Ancak bu durum umûmiyetle “büyük günahlardan uzak kalma” şartına bağlanmıştır.[1]

Yani kul büyük günahlardan uzak durursa, ancak o zaman yaptığı ameller küçük günahlarına keffâret olur. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Size yasak edilen büyük günahlardan kaçınırsanız, kusurlarınızı örter ve sizi şerefli bir yere yerleştiririz.” (Nisâ 4/31. Ayrıca bkz. Necm 53/32)

BÜYÜK GÜNAHLARIN EN BÜYÜĞÜ

Konunun ehemmiyetine binâen Resûlullah, birinci hadisimizde büyük günahlardan bahsetmeden evvel dikkat çekici bir üslup kullanmış, “Büyük günahların en büyüğünü size haber vereyim mi?” diye üç defa sormuştur. Daha sonra da Allah’a şirk koşmayı, anne babaya itaatsizlik etmeyi ve yalan söylemeyi saymıştır.

Büyük günahların en büyüğü Allah’ı tanımamak, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde O’na ortak koşmaktır. Buna “Ekberu’l-Kebâir” denir. Cenâb-ı Hak şirki, “en büyük zulüm ve haksızlık”[2], “büyük bir günah ile iftirâ etmek”[3] şeklinde tavsîf etmiştir. Çünkü şirk hakikat karşısında son derece yanlış bir tavırdır. İnsan şirke saplanmakla kendisine zulmetmiş ve Allah’ın hakkını teslim etmeyerek büyük bir haksızlık yapmış olur. Bunun sonu derin bir sapıklığa düşmektir.[4]

ALLAH KATINDA EN BÜYÜK GÜNAH HANGİSİDİR?

Şirk, bütün kâinâtı ve bizi vâr eden Allah’a karşı büyük bir saygısızlık ve edepsizliktir. Nitekim Abdullah bin Mesut (r.a.), Peygamber Efendimiz’e:

“–Allah katında en büyük günah hangisidir?” diye sorduğunda, Allah Resûlü:

“–Seni yaratmış olduğu hâlde Allah’a şirk koşmandır” buyurmuştur. (Müslim, Îmân, 141)

İKİNCİ BÜYÜK GÜNAH

Dikkat edilirse, ikinci büyük günah olarak zikredilen anne-babaya itaatsizlikte de aynı şey söz konusudur. Zira Allah onları insanın dünyaya gelerek bir varlık kazanmasına sebep kılmıştır. Anne-baba, çocuklarını büyütüp kendi kendini idâre eder vaziyete getirinceye kadar her türlü fedâkârlığı seve seve yapmışlardır. O hâlde varlığımızı borçlu olduğumuz Allah’a ve buna vâsıta olan anne-babamıza haklarını teslîm etmemiz îcâb eder.

Şirk koşmak Allah’a hiçbir zarar vermez. Şirkin bütün zararı insanadır. Cenâb-ı Hak, kulunu günah ve yanlışlıklardan kıskandığı için, şirki bu derece şiddetle yasaklamaktadır.

“ALLAH’A ORTAK KOŞARSA…”

Cenâb-ı Hak şirkin ne kadar ağır bir günah olduğunu ve insana ne büyük zararlar verdiğini şöyle tasvîr eder:

“Allah’a ortak koşmayan hâlis muvahhitlerden olun! Kim Allah’a ortak koşarsa, gökten düşüp parçalanarak kuşlar tarafından kapışılmış, yahut rüzgâr tarafından uzak bir yere sürüklenip atılmış (bir nesne) gibi olur.” (Hacc 22/31)

Allah’a iman etmek, insanı yüceltip, mânen sonsuzluğa kanat açtırırken, şirk koşmak onu göklerden yere fırlatıp paramparça olmasına yol açmaktadır. İşte böylesine helâk edici bir günah olan şirk, insanın kalbini paramparça edip uçurumlara ve her türlü tehlikenin bulunduğu ücrâ köşelere sürükler. Zira şirke düşüldüğünde, nefsin hevâ ve heveslerinden her biri onu bir tarafa çeker, bir helâk rüzgârı olan şeytan da onu cehennem vâdilerinin en uzak köşelerine atıverir. Bu gönül parçalanmışlığı, maddî bedenin parçalanmasından kat be kat daha kötüdür. Bu sebeple Allah Resûlü:

“Param parça edilsen, ateşlerde yakılsan bile, sakın hiçbir şeyi Allah’a şirk koşma!..” buyurmaktadır. (İbn-i Mâce, Fiten, 23)

Şirk ehlinin gönlünde bir karar ve huzur yoktur. Kimi ve neyi memnûn edeceğini bir türlü bilemez. Onun bu şaşkın hâli, âyet-i kerimede ne güzel tasvîr edilir:

“Allah, çekişip duran birçok ortakların sahip olduğu bir adam ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Hamd Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu bilmezler.” (Zümer 39/29)

Bir hizmetçi ve bir de öfkeyle birbirleriyle çekişip duran bazı ortaklar düşünün!.. Ortakların her biri, o hizmetçiyi kendi emrinde kullanmak istiyor ve diğerlerine itaat ettiğinde ona kızıyor. Bu durumdaki bir insan ne yapacağını şaşırır, birisini memnûn etmek isterken diğerlerini öfkelendirir, birinin emrini yapmayı düşünürken diğerleri farklı farklı emirler verir. Neticede bu hizmetçi hepsinin nazarında kötü olur ve hayatı bitmeyen rahatsızlık ve yorgunluklar içinde geçer.

Bir de, yalnızca bir kişiye bağlı, selamet içinde olan bir hizmetçi vardır. Tek olan efendisini her defasında memnûn eder ve mükâfâtlar alır. Efendisi de onun her türlü işine ve ihtiyaçlarına destek olur ve arzularını yerine getirir. Bu ikisinin hâli hiç bir olur mu?

Müşriklerin durumu, dünyada böyle rezil ve perişan olduğu gibi âhirette de son derece korkutucudur. Allah Teâlâ, diğer günahlardan dilediğini affettiği hâlde, kendisine şirk koşan kimseleri kesinlikle affetmez. (Nisâ 4/48, 116)

Onlar, ebedî hayatı kaybeden insanlardır. Âyet-i kerimede şöyle buyrulur:

“Kitâb ehlinden ve Allah’a şirk koşanlardan kâfir olanlar, içinde ebediyyen kalacakları cehennem ateşindedirler. İşte halkın en şerlileri onlardır.” (Beyyine 98/6)

ŞİRK SAYILAN SÖZ VE DAVRANIŞLAR

Her Peygamber mutlaka şirkin hakikatini açıklamıştır. Sebeplere aldanmayıp, Müsebbibü’l-esbâbı yani sebeplerin sebebi olan Allah’ı görmeleri için ümmetlerini îkaz etmişlerdir. Peygamberlerin açıkladığı şirk sayılan bazı davranışları şöyle sıralayabiliriz:

  • Allah’tan başkasına secde etmek,[5]
  • İhtiyaçları Allah’tan başkasına arzetmek, yalnız Allah’tan beklenmesi gereken sonuçları, O’ndan başka güç ve kişilerden beklemek,
  • Bazı varlıklara -hâşa- “Allah’ın kızları”, “Allah’ın oğulları” gibi isimler vermek,
  • Helal ve haramlar koyan idarecileri rab edinmek. Çünkü insanlara bir şeyi yasaklama veya serbet bırakma salâhiyeti sadece Allah’a mahsûstur.
  • Allah’tan başkasının adına kurban kesmek,
  • Allah’tan başkasının adına yemin etmek,
  • Şirk koşulan şeylere mahsus olan yerleri ziyaret etmek,
  • Çocuklara şirki hatırlatan isimler vermek…[6]

GİZLİ ŞİRK NEDİR?

İkinci hadisimizde “gizli şirk” olarak bilinen riyâ, gösteriş ve Allah’tan başkası için bazı işler yapmanın büyük tehlikesine dikkat çekilmektedir. Allah rızâsı için yapılması gereken bir şeyi, insanların görmesi, methetmesi ve bir takım menfaatler elde etmek için yapmak, Peygamber Efendimiz’in, ümmeti adına en çok korktuğu bir durumdur. Çünkü böyle davranmak büyük günahlardandır ve gizli olduğu için ona düşmek de gayet kolaydır. Büyük şirk ise âşikârdır. Allah Resûlü onu bütün yönleriyle açıklayıp ümmetine anlatmıştır. Artık bundan sonra selîm akıl sahibi bir mü’minin putlara, ay ve güneş gibi mahlûkâta tapması mümkün değildir. Ancak nefsin gizli arzuları ve riyâ böyle değildir, onlara karşı dâimâ uyanık bulunmak îcâb eder. Meselâ Allah Resûlü, kişinin, kendisini görenler sebebiyle namazı daha güzel kılmaya çalışmasını, gizli şirkin bir tezâhürü kabul etmiştir. (İbn-i Mâce, Zühd, 21)

GİZLİ ŞİRKİN GÜNAHI

Gizli şirkin âkıbeti sürpriz bir hüsrândır. Kişi gösterişle yaptığı ibadetlerden aynı zamanda mânevî kazanç da beklerken, âhirette ilâhî ceza ile karşılaşacak ve elinin boş kaldığını görecektir. Yâni riyâ için yapılan amel bâtıldır, sevâbı yoktur ve sâhibi günahkâr olur.

KÜÇÜK ŞİRK NEDİR?

Bir gün Peygamber Efendimiz:

“–Sizin için en çok korktuğum şey, küçük şirktir” buyurmuştu. Yanındakiler:

“–Küçük şirk nedir ey Allah’ın Resûlü?” diye sordular. Resûlullah şu cevabı verdi:

“–Riyâ, yani gösteriştir. Kıyâmet günü insanlar amellerinin karşılığını alırken Allah Teâlâ riyâ ehline:

“–Dünyadayken kendilerine mürâîlik yaptığınız/amellerinizi göstermek istediğiniz kimselere gidin! Bakın bakalım onların yanında herhangi bir karşılık bulabilecek misiniz?» buyurur.” (Ahmed, V, 428, 429)

Öyleyse Müslüman, ibadetlerini ve hayırlarını ihlâs ve samîmiyetle yapmalı, rızâ-yı ilâhî hâricindeki riyâ, gösteriş ve benzeri menfaat duygularından şiddetle sakınmalıdır.

Âyet-i kerimede şöyle buyrulur:

“Her kim Rabbine kavuşmayı umuyor, buna inanıyorsa, sâlih ameller işlesin ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.” (Kehf 18/110)

ANNE-BABAYA İTAATSİZLİĞİN HÜKMÜ NEDİR? - ANNE-BABAYA KÜSMEK GÜNAH MI? 

Üçüncü hadisimizde, Allah Teâlâ’nın anne-babaya itaatsizlik etmeyi ve onlardan alâkayı kesmeyi yasakladığı haber verilmektedir. Her ne kadar hadis metninde sadece “annelere” ifadesi geçse de burada annelerle birlikte babaların da kastedildiği âşikârdır. Bilhassa annenin vurgulanması ise onların merhametli, yumuşak ve zayıf olmaları sebebiyle babalara göre daha fazla mağdûr edilmeleridir.

Resûlullah Efendimiz, kıyâmet günü Allah Teâlâ’nın, ana ve babasına itaatsizlik eden kimselerin yüzlerine bakmayacağını haber vermektedir. (Nesâî, Zekât, 69/2560)

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve ellerinizin altında bulunanlara (köle, câriye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın...” (Nisâ 4/36)

Âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz şirki yasakladıktan hemen sonra anne babaya iyiliği emretmektedir. Bu durum, anne babaya iyiliğin ehemmiyetini ortaya koymakla birlikte onlara itaatsizliğin de ne kadar büyük bir günah olduğunu göstermeye kâfîdir.[7]

Bu sebeple Allah’ı râzı edebilmenin yolu anne babayı râzı etmekten geçer. Anne babayı kızdırmak ise Allah’ın gazabına uğramak demektir.

ANNE-BABANIN ÇOCUKLARI ÜZERİNDEKİ HAKKI NEDİR?

Bir kişi Peygamber Efendimiz’e gelip:

“–Yâ Resûlallah! Anne babanın çocukları üzerindeki hakkı nedir?” diye sormuştu. Resûlullah:

“–Onlar senin ya Cennetin ya da Cehennemindir” buyurdu. (İbn Mâce, Edeb, 1/3662)

Yani anne baba insana takdim edilmiş iki büyük fırsattır. Bir müslüman onları memnûn ederek cennete girmeyi kendi hesâbına kolaylaştırabilir. Böyle yapmaz da anne babasını üzerse, bu sefer de cennetin yollarını kendisine zorlaştırmış olur. Zira Cenâb-ı Hak cenneti onların ayakları altına sermiştir.

ANNESİNE EN İYİ DAVRANAN SAHABİ

Hz. Ayşe vâlidemiz, annesine güzel hizmet ederek Cennete nâil olan bir sahâbînin güzel hâlini şöyle anlatır:

Bir gün Resûlullah şöyle buyurdu:

“Uyumuştum, kendimi cennette gördüm. Bir kimsenin sesini işittim, Kur’ân okuyordu.

«–Bu kimdir?» diye sordum.

«–Bu Hârise bin Nu’mân’dır» dediler.” Bunu anlatan Allah Resûlü sözlerine şöyle devam etti:

“–İyilik işte böyle olur, iyilik işte böyle olur!”

Rivâyetin sonunda, Hârise’nin bu mertebeye, annesine yaptığı güzel muâmele sebebiyle yükseldiği beyan edilerek:

“O, annesine karşı en iyi davranan bir sahâbî idi” denir. (Ahmed, VI, 151-152; Hâkim, IV, 167)

ANNE-BABAYA İYİLİK ETMEK

Anne babasına iyilik edenlere Fahr-i Kâinât Efendimiz şöyle dua etmiştir:

“Ana babasına iyilik edene ne mutlu! Allah Teâlâ onun ömrünü ziyâdeleştirsin!” (Buhârî, el-Edebü’l-müfred, I, 22/22; Hâkim, IV, 170/7257; Heysemî, VIII, 137)

Anne-babaya her zaman için iyilik etmekle birlikte, bilhassa yaşlılık hâllerinde onların hizmetine koşmak daha mühim bir vazifedir.

Âyet-i kerimede şöyle buyrulur:

“Rabbin, yalnız kendisine ibadet etmenizi ve ana babaya iyilikte bulunmayı emretmiştir. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı «öf» bile deme, onları azarlama! İkisine de hep tatlı söz söyle. Onlara rahmet ve alçak gönüllülük kanatlarını ger ve:

«Rabbim! Küçükken beni (merhametle) yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet eyle !» de!” (İsrâ 17/23-24)

Çünkü insanın, yaşlılık gibi en zayıf ânında iyiliğe, yardıma ve hizmete daha çok ihtiyacı vardır. Bunu da evlâdından daha iyi yapabilecek bir kimse yoktur. Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine ihsân ettiği bu fırsatı değerlendiren evlatlar, cenneti kolayca kazanabilirler. Resûlullah, anne-babasına yaşlılık günlerinde yetişip de onlara hizmet ve iyilikte bulunmayı ihmâl ederek cenneti kazanma fırsatını kaybeden kimseleri ağır bir dille îkaz etmiştir.

Anne-babaya itaatin bir tek istisnâsı vardır: Evlât, anne-babasına sadece Allah’a şirk koşmayı emrettikleri takdirde itaat etmez. Ancak yine de onlarla dünyada iyi geçinmeye ve kendilerine iyilikte bulunmaya devam eder. (Lokmân 31/14, 15; Ankebût 29/8)

[1] Meselâ bkz. Buhârî, Hac, 4; Muhsar, 9, 10; Müslim, Tahâret, 14, 16; Hac, 438; Tirmizî, Mevâkît, 46; Hac, 2; Nesâî, Hac, 4; İbn-i Mâce, İkâmet, 79; Menâsık, 3.

[2] Lokmân 31/13.

[3] Nisâ 4/48.

[4] Nisâ 4/116.

[5] Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulur:

“Gece ve gündüz, güneş ve ay O’nun âyetlerindendir. Eğer Allah’a kulluk etmek istiyorsanız, güneşe de aya da secde etmeyin. Onları yaratan Allah’a secde edin!” (Fussılet 41/37)

[6] Bkz. Şâh Veliyyullâh ed-Dihlevî, Huccetullâhi’l-bâliğa, I, 183-188.

Birinci hadisimizde, şirk ve anne-babaya itaatsizlikten sonra, büyük günah olarak, yalan zikredilmiştir. Yalan konusunu bir sonraki başlıkta ele alacağız. Şimdilik şu kadarını ifade edelim; Efendimiz, yalanın ne kadar büyük bir günah olduğunu göstermek için konuşurken yaslandığı yerden doğrulmuş, “iyi dinleyin, bir de yalan söylemek” buyurmuş ve bu sözü o kadar tekrarlamış ki, onu canlarından çok seven Ashâb-ı Kirâm, daha fazla yorulmasını istemedikleri için susmasını arzu etmişler.

[7] Üçüncü hadisimizin devamında Yüce Rabbimiz, kişinin elindeki malı Allah rızâsı için yoksullara vermediği gibi bir de başkalarına el açmasını, borcunu vermeyip, başkalarından borç istemesini, cimrilik yapmasını ve ihtiyacı olmadığı hâlde dilenmesini, hâsılı vazifelerini yapmayıp, hakkı olmayan şeyleri istemesini yasaklamaktadır. Bundan sonra da kız çocuklarını diri diri toprağa gömmenin haram kılındığı bildirilmektedir. Tefsir âlimleri, Kur’ân’daki en korkutucu âyetin:

“Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda!” (Tekvîr 81/8-9) âyeti olduğunu söylerler. Bu cinâyet, câhiliye devrinin en kötü âdetlerinden biriydi. O zamanlar anne babalar çok ağır bir cürüm işlemiş olmakla birlikte, çocuk yaşta öldükleri için yavrucakların ebedî hayatı kurtuluyordu. Günümüzde ise aynı cinâyet, nesillerin mânen bataklığa gömülmesi şeklinde işlenerek, anne-babalara mâsum ve günahsız olarak tevdî edilen bu ilâhî emânetler, amansız felâketlere sürüklenip iki dünyaları da harâb edilmektedir. Dolayısıyla evlâtlarımıza güzel bir dînî terbiye vermek sûretiyle ruhlarını diriltip iki cihanda da saadete nâil olmalarını sağlamak, hepimizin Allah’a karşı kulluk borcudur.

Hadisimizin ikinci kısmında ise Rabbimizin; dedi kodu, çok soru sormak ve malı İslâm’ın uygun görmediği şekilde harcayarak zâyî etmek gibi davranışlardan hoşlanmadığı bildirilmektedir.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Efendimiz’den Hayat Ölçüleri, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

ŞİRK NEDİR? GİZLİ ŞİRK NASIL OLUR?

Şirk Nedir? Gizli Şirk Nasıl Olur?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.