Bütün Peygamberlerin Ortak Endişesi

Evlâtlarımıza, gerçek hayatın âhiret olduğunu tâlim etmeliyiz. Esas diplomanın Allah rızâsı olduğunu idrâk ettirmeliyiz. Bu dünyaya kariyer yapmaya değil, mârifetullah tahsili yapıp takvâ ile yaşayarak âhireti kazanmaya geldiğimizi öğretmeliyiz. Bütün peygamberlerdeki nesil endişesi böyledir.

Hazret-i İbrahim de duâsında şöyle niyâz etmiştir:

“Rabbim beni ve zürriyetimi namazı hakkıyla kılanlardan eyle!” (İbrâhîm, 40)

Hazret-i İbrahim’in Hazret-i İsmail’i yetiştirmesi de, bir babanın evlâdını terbiyesine güzel bir nümûnedir.

Onlar baba-oğul birlikte Kâbe’yi inşâ ettiler. Birlikte duâ ettiler. Birlikte mescidi temizlediler. Kurban emredildiğinde, Hazret-i İsmail, Cenâb-ı Hakk’ın emrine tam teslîmiyet gösterdi.

Nesil endişesi, bütün peygamberlerde vardır.

Zekeriyyâ -aleyhisselâm-; evlâdı olmadığı için, kendisinden sonra Âl-i Yâkub’un fesâda uğramasından korkarak, Allâh’ın râzı olacağı bir vârisinin olmasını Cenâb-ı Hak’tan niyâz etti. Yahya -aleyhisselâm- dünyaya geldi. Hazret-i Yahya, ideal bir müslüman genç nümûnesidir.

Bütün canlılarda nesil endişesi vardır. Necip Fazıl bu hakikati şöyle ifade eder:

“Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.”

Fakat bir mü’minin nesil endişesi, İslâmî olur. Yani evlâtlarına İslâm karakter ve şahsiyetini mîras bırakmak şeklinde tezâhür etmelidir. Sadece evlâtların dünyasını düşünen bir nesil endişesi, hayvanlar seviyesinde bir içgüdüden ibarettir. Bu duyguyu bertaraf etmek için muhtelif âyetlerde;

“Mal ve evlât fitnedir (insanın imtihanıdır.)(el-Enfâl, 28 vb.) buyurulmuştur.

LOKMAN -aleyhisselâm-

Cenâb-ı Hak; evlât yetiştirme, aileyi irşad hususlarında bize Lokman -aleyhisselâm-’ı da misal vermektedir. Peygamber veya hikmet ehli, sâlih bir insan olduğu bildirilen bu zâtın adı, Kur’ân-ı
Kerim’de, tavsiyelerinin yer aldığı sûrenin de ismi olmuştur.

Lokman -aleyhisselâm- ve nasihatlerini okuyup tefekkür edelim:

“Andolsun Biz Lokman’a; «Allâh’a şükret!» diyerek hikmet verdik. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, her türlü övgüye lâyıktır.” (Lokmân, 12)

Peygamberlerin üç vazifesinden, ikincisi tezkiye, üçüncüsü ümmete Kitap ve hikmeti tâlim etmektir. Demek ki hikmet için, tezkiye zarûrîdir. Bu sebeple ancak tezkiye olmuş gönüllere Kitap ve hikmet tâlimi gerçekleşir ve bu seviye, fazîletin zirvesini teşkil eder.

Hikmet; eşyanın bâtını, hâdisâtın vukuâtın sır ve hakikat tarafıdır.

Mesnevî gibi, Hak dostlarına ait eserlerde, ilâhî tâlimatların hikmet tarafına çok yer verilir.

Rivâyete göre Lokman -aleyhisselâm-’ın oğlu ve hanımı şirk üzere idi. Hazret-i Lokman, kendisine lutfedilen hikmetin bir şükrânesi olarak merhamet ve nezâket dolu bir üslûpla yılmadan onlara nasihat etti. En sonunda onlar da bu rahmet üslûbu karşısında müslüman olup hidâyetle şereflendiler. (Ebû Hayyân, el-Bahru’l-Muhît, Lokmân, 13)

İşte bu nasihatler şöyle başlar:

“Lokman, oğluna öğüt vererek şöyle demişti:

«–Yavrucuğum! Allâh’a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür!»” (Lokmân, 13)

Bu âyet-i kerîmeden şu hisseleri çıkarabiliriz:

  • Nasihatin Ehemmiyeti

Âyet-i kerîmede buyurulur:

(Rasûlüm) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle davet et! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et!..” (en-Nahl, 125)

Bu âyette nasihatin, muhataba göre üç seviyesi bildirilmiştir:

1) İdrak seviyesi yüksek olanlara hikmetle öğüt ver.

2) Halk ve avâm seviyesinde olanlara, güzel mev‘izeler ve vaazlarla nasihat et.

3) İtirazcılarla da güzelce münâzarada bulun.

Vaaz ve nasihatten vazgeçmemek îcâb eder. Gönüllerdeki hidâyet Allah’tandır. Biz O’nun icâbet saatini bilmediğimiz için, her fırsatı ganîmet bilerek, müracaat ederiz. Asla ümit kesmeyiz. Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt mü’minlere fayda verir.” (ez-Zâriyât, 55)

  • Yumuşak Üslûp

Hazret-i Lokman, evlâdına; «Yavrucuğum!» diye hitâb etmektedir. Yumuşak hitap, gönül kilitlerini açar, kalpleri kabule hazırlar.

  • Şirk En Ağır Günahtır

Şirk; kula bütün nimetleri ihsan ve ikrâm eden Cenâb-ı Hakk’a, O’nun yoktan yarattığı bir varlığı eşit tutma gaflet ve hamâkatidir. Şirk üzere öleni Cenâb-ı Hak affetmeyecek, ona hiç kimsenin şefaati de fayda vermeyecektir.

Mânevî şirke de dikkat etmek îcâb eder. Riyâ ve nefsânî arzuların put hâline getirilmesi, birer gizli şirktir.

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de şöyle buyurmuştur:

“Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, Allâh’a ortak koşmalarıdır. Bu sözümle onların aya, güneşe veya puta tapmalarını kastetmiyorum. Beni korkutan şey, Allah’tan başkası için yaptıkları amelleri ve gizli arzularıdır (gösteriş duygularıdır).” (İbn-i Mâce, Zühd, 21)

Âyet-i kerîmede de şöyle buyurulmuştur:

(Ey Rasûlüm!) Nefsânî arzularını kendisine ilâh edinen kimseyi gördün mü?..” (el-Furkān, 43)

Meselâ;

Yaptırdığı cami ve benzeri hayrâta henüz hayattayken kendi adını vermek, böyle bir tehlikeye götürebilir.

Ancak;

Vefâtından sonra evlâtları isim koyabilir. Bu da, hayır duâya vesile ve hayra teşvik edici olur.

Yahut nâil olduğu bir mânevî hâli, kendine nisbet ederek arz-ı endâm etmeye çalışmak da böyledir. Bunlar -Allah korusun- gizli bir şirk olur.

Mekke’nin fethini müteâkip Arap Yarımadası’ndaki bütün kabîleler, fevç fevç İslâm’a girmeye başladılar. Cenâb-ı Hak; bu fetih ve muzafferiyetten, nefis ve enâniyete pay çıkarılmaması için, Nasr Sûresi’ni indirerek şöyle buyurdu:

(Zaferi Allâh’a izâfe ederek) Rabbini hamd ile tesbîh et ve (bu hizmette vâkî olabilecek kusurların için) O’ndan bağışlanma dile / istiğfâr et!”

Bu idrâk içinde;

Hayır, hasenat, talebe yetiştirmek ve benzeri muvaffakiyetleri, kendimize asla izâfe etmemeli, her birinin Cenâb-ı Hakk’ın lutfu olduğunun idrâki içinde olmalıyız.

Tasavvufta en mühim mesele, enâniyetin ve benliğin bertaraf edilmesidir. Bunun için nefsi terbiye eden nice mücâhede usûlleri tatbik edilmiştir.

Bu cümleden olarak;

İbrahim bin Edhem’e tâc u tahtı terk ettirildi. Aziz Mahmud Hüdâyî’ye, kadılıktan el çektirildikten sonra, kaftanıyla çarşılarda ciğer sattırıldı. Yûnus Emre Hazretleri, eşikte terbiye edildi. Hâlid-i Bağdâdî gibi büyük âlimlere tuvalet temizlettirildi. Buna benzer usûllerle, nefsin kibrini ve enâniyetini kıracak nice hizmetler yaptırıldı.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2020 Ay: Şubat, Sayı: 180

 

İslam ve İhsan

MÜMİNİN NESİL ENDİŞESİ

Müminin Nesil Endişesi

PEYGAMBERİMİZ NASIL BİR ÖĞRETMENDİ?

Peygamberimiz Nasıl Bir Öğretmendi?

ÇOCUĞUN MANEVİ EĞİTİMİ

Çocuğun Manevi Eğitimi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.