Bitmeyen İstekler

İnsan nefis taşıyan, nefsinin isteklerine muhatap olan ve o isteklere karşı zafiyet içinde olan bir varlıktır. Tûl-i emel dediğimiz şey insanın bitmek tükenmek bilmeyen hevesleri ve arzularıdır. Bir başka ifade ile insanın hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya bağlanmasıdır.

Rabbimizin en şerefli varlık olarak yarattığı insan1, beşerî vasıflarıyla ve melekî özellikleriyle diğer yaratılanlardan farklıdır. İnsanın, Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle farklı hususiyetleri vardır. İnsan acelecidir,2 acizdir.3 az şükreder4 ve nankördür,5 hırsına düşkündür.6 Bu özelliklerine rağmen Rabbinin huzurunda yaptıklarından ve yapmadıklarından sorguya çekilecek olan insan7, akıl ve muhakeme etme nimeti verilmiş tek varlıktır.

İnsan nefis taşıyan, nefsinin isteklerine muhatap olan ve o isteklere karşı zafiyet içinde olan bir varlıktır. Tûl-i emel dediğimiz şey insanın bitmek tükenmek bilmeyen hevesleri ve arzularıdır. Bir başka ifade ile insanın hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya bağlanmasıdır. Bunun zıddı olarak hemen ölecekmiş gibi ahiret için çalışması da “kasr-i emel” diye ifade edilir. Aslında mümin hayatı bu iki durum arasında gelir-gider.

İNSANI HAYATA BAĞLAYAN...

İnsanı hayata bağlayan unsurlar genel anlamda dünyevî şeylerdir. Dünya, insanın gözüne süslü gösterilmiş, içi farklı cazibe unsurları ile donatılmış bir mekândır.

İnsanın dünyada ebedî olma hevesi yine nefsinin tükenmeyen istekleri ile ilgilidir. Mal-mülk sevgisi, şöhret düşkünlüğü, adının yaşaması gibi dünyaya ait istekler, insandaki ölümsüzlük arzusu ile yakından ilgilidir. Hâlbuki ölümsüzlük ve bekâ sıfatı sadece Allah’a mahsustur. O’nun dışında her yaratılan, varlık âleminden ukba âlemine göç edecek ve hesap günü Rabbine hesap verecektir.

DÜNYA SEVGİSİ

Tasavvuf erbâbı, Allah’ın zikrinden alıkoyar korkusuyla dünya meşgalesine dalmaktan ve dünya sevgisini gönülde yeşertmekten şiddetle kaçınmışlardır. Çünkü kişiyi en çok hataya sevk eden ve yer yer insanlık kılığından çıkartan şey dünya sevgisidir. Dünyada, olanla azmamak, olmayana da üzülmemek gerekir. Dünya meşgalesi ve geçim telaşı insanı Allah’tan ve hayırlı amellerde bulunmaktan uzaklaştırmamalıdır.

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerîm’inde, dünya hayatının bir imtihandan ibaret olduğunu8, onun bir oyun, bir süs, insanlar arasında bir övünme, mal ve evlatta bir çoğalış, bir gurur (aldanış) olduğunu9 açıklayıp, buna benzer özelliklerinden dolayı dünya hayatının insanları aldatmaması gerektiği10 uyarısında bulunmaktadır.

RABBİN RAZI OLMASI

Kur’an-ı Kerim’de değişik şekillerde bahsedilen nefsin mertebelerinin en alt seviyesi, insanın günahı sevmesi, en üst seviye ise onun Rabbinden, Rabbinin de ondan razı olmasıdır.11

Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.)’in, ümmetinin tul-i emele dalmasından ve nefislerinin hevâsına uymalarından korktuğunu ifade ettiği nakledilmektedir. Tul-i emel, ahireti unutturur, nefsin isteklerine uymak ise kişiyi doğru yoldan saptırır. Dünya sevgisini gönülden çıkarıp atmak uzun soluklu bir gayret ister.

Yûnus ne güzel söyler;

Bilirim seni yalan dünyasın, evliyaları alan dünyasın, kaçan kurtulmaz senin elinden, demir kafesler kıran dünyasın…

Yalan dünya için ahireti heba etmeye değer mi?

Ahirette Efendimizle havz-ı kevserin başında buluşup Cemalullahı seyretmek varken, dünyanın sahte zevklerine aldanmak hangi firâset sahibi mü’minin yapacağı bir gaflettir!


Dipnotlar: 1) İsra, 70. 2) Enbiya, 37. 3) Maide, 30-31. 4) Araf, 10. 5) Hud, 9. 6) Mearic, 19-21. 7) Al-İmran, 158. 8) Mülk, 2. 9) Hadîd, 14. 10) Lokman, 31. 11) Fecr, 28.

Kaynak: Salih Zeki Meriç, Altınoluk Dergisi, Haziran 2015, 352. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.