Bedenimiz Bize Emanettir

Vücudumuz, bedenimiz bize mi aittir? Yoksa o da bize bir emânet midir?

Dînimiz; fıtratı, yani Cenâb-ı Hakk’ın yarattığı aslî hâli muhafaza prensibine sahiptir.

Meselâ;

  • İntihar haramdır.
  • Kezâ ötenazi yani ölümcül bir hastanın kendisini doktora öldürtmesi câiz değildir.
  • Kürtaj haramdır.
  • Kezâ estetik ameliyat yaptırmak, yani Allâh’ın yarattığı sîmâya müdahale etmek câiz değildir. (Ancak doğum, hastalık veya bir kaza sebebiyle ciddî ve rahatsız edici bir kusur görüntüsü oluşmuşsa onu düzeltmeye cevaz verilebilir.)

Aynı şekilde;

  • Dövme yaptırmak da haramdır.

Abdullah İbn-i Ömer -radıyallâhu anhümâ- bildiriyor:

“Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- saça ekleme yapan, ekleme yaptıran, dövme yapan ve dövme yaptıran kadınlara lânet etti.” (Buhârî, Libâs, 87)

Hadiste o devirde daha ziyade kadınlar yaptırdığı için kadın ifadesi geçiyor, hüküm kadın ve erkek için aynı.

Lânet, Allâh’ın rahmetinden mahrumiyet demektir;

“Ben lânetçi olarak gönderilmedim!” (Müslim, Birr, 87) buyuran Peygamber Efendimiz bir amel için lânet ifadesini zikrediyorsa, o işin ne kadar vahim olduğunu idrâk etmek lâzımdır.

Yani dövme yaptırmayı küçük bir günah zannetmemelidir. Zaten günahta asıl olan bunun kime karşı işlendiğidir. Allâh’a karşı yapılan isyanın küçüğü, büyüğü olmaz. Fakat elbette günahlar da kendi arasında derece derecedir. Yani her günah aynı değildir. Bu günahlar içerisinde Peygamber Efendimiz’in lânet îkazında bulunduğu günahlar büyük günahlardır, ağır günahlardır, veballi işlerdir. Bu tür şeylerden uzak durmak lâzım.

Dövme işini meslek olarak icrâ eden kimseler lânetli bir iş yapmaktadırlar. Bu işten kazandıkları para asla helâl değildir; haramdır. Yedikleri rızık helâl değildir; haramdır. O dükkânlara, oralara gidip; «Bana dövme yap!» diyen kimsenin yaptığı iş de haramdır, günahtır, Allâh’a isyandır. Asla böyle bir şeye yeltenmemek gerekir.

Gençlerimiz, çocuklarımız, arkadaşlarından, çevreden, topluma rol model olarak aksettirilen kimselerden bu tür şeyleri görüp özeniyorlar. Îkaz etmek lâzım.

Beden sana Allâh’ın emânetidir. Onu haramlardan koruduğun gibi, zararlardan da korumalı ve ancak Allâh’ın izin verdiği şekilde kullanmalısın.

Âhirzamanın, modern bir câhiliyye olduğu, yani câhiliyye devirlerindeki birtakım menfî âdetlerin, son yıllarda artışa geçtiği malûm. Dövme yaptırmak da bu câhiliyye âdetlerinden biri. İptidâî / ilkel kavimlerden beri var olan bu âdet; insan vücuduna kalıcı resimler, yazılar ve şekiller kazıtmak mânâsına geliyor.

Dövmenin sağlığa ciddî zararları olduğu biliniyor. Meselâ dövme yaptıranlar, kullanılan boyalardaki demir oksitten dolayı MR çektiremiyorlar. Egzama, lenf ve damar hasarı ve benzeri birçok hastalığa maruz kalıyorlar. Hâzık hekimler, dövme yaptırmayı asla sıhhate uygun bulmuyor.

Dövme; kalıcı olduğu için, kişi vazgeçtiği zaman psikolojik bir yüke de dönüşüyor. Meselâ âşık olduğu kızın adını kazıtıyor fakat sonra o kız onu terk ediyor. Fakat o isim bedeninde kazılı kalıyor. Onu örtmek için üstüne bir kalın dövme daha yaptırıyor. Karanlık üstüne karanlık!

Dövme yaptırmanın adı üstünde kalıcılık vasfı var. Geriye dönüşü de kolay değil. Yaptırmak beş kuruş; geriye söktürmek bin bir zahmet. Binâenaleyh böyle bir şeye baştan tevessül etmemek lâzım.

Pişman olanlar ne yapacak?

Kişi bir câhillik yapmış, dövme yaptırmış; daha sonra tövbe ediyor, pişman oluyor. Şimdi ne yapacak?

Eğer çok zahmet vermeden izâle edilebiliyor, dövme şekilleri bedenden kaldırılabiliyorsa kaldırılmalıdır. Yok, kaldırmak çok zahmetliyse, zarar veriyorsa o zaman da görünmemesini sağlamalı yani saklamalı ve örtmelidir. Delikanlı câhiliyye zamanında omzuna dövme yaptırmış ve şimdi silemiyor, o zaman artık omzu açık gezmeyecek. Saklayacak, mümkün mertebe kimseye göstermeyecek, reklâmını yapmayacak. Çünkü harama özendirmemesi lâzım.

İnsan hata edebilir, insan olmak demek «günah işleme ihtimali bulunan» demektir. Fakat bu günahı âşikâr işlemek, pervâsızca işlemek, günahın reklâmını, ilânını yapmak çok tehlikeli. Tevbeyle de ters düşen bir husus. Günahların hepsi için geçerlidir. Kişi geçmişte işlediği günahları anlatmamalıdır. Reklâmın iyisi kötüsü olmaz derler. Rabbimiz, kötülüğün cehrî olarak, alenen ifade edilmesini sevmez. (Bkz. en-Nisâ, 148)

Onun için Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Günahlarını açıklayanlar hariç bütün (samimî tövbe eden) insanlar affa nâil olabilirler.

İnsanlardan birisi geceleyin bir günah işler, Allah Teâlâ günahını örtmüştür. Ancak, sabaha çıkınca Allah Teâlâ’nın örttüğü perdeyi açar ve günahını (insanlara) anlatırsa, işte bu affedilmez.” (Buharî, Edeb, 60)

Dövme gibi günahların; âşikâr olma, görünür olma, insanların haberdar olması gibi yönleri sebebiyle doğurdukları vebal daha ağır olmakta. Bu sebeple, bunlara karşı çok ciddî tavır takınmalı ve mesafeli durmalıyız.

Dövme haramdır; ancak abdest ve gusül noktasında, bir kere hata ile yapılmış ve artık geri dönüşü imkânsız gibi ise, zaruret gereği o dövme abdeste artık bir mâni oluşturmamaktadır. Oje ve sprey boya gibi deri, saç veya tırnak üstünü kaplayan ve bir tabaka oluşturan boyalar ise, gusle mâni olur.

Geçici Dövme?

Şerîatın izin verdiği örf-âdetlerimiz içerisinde kına vardır. Düğünlerde gelinlerin parmaklarına kına yakılır. Bunlar bir süre sonra geçer gider. Kına da ancak mâruf ölçüler içerisinde değerlendirilebilir. Geçici dövme adı altında, kâfir ve fâsıklarda görülüp özenilen kalıcı dövmeleri taklit etmek de bir müslüman için asla uygun bir davranış değildir.

Bedenimizi süslememiz için güzel, temiz ve meşrû elbiselerimiz var. Bizim kültürümüze ait, dînimizin meşrû saydığı hanımlara daha geniş şekilde ziynet eşyaları var. Bunlarla iktifâ etmek lâzım.

Asıl kalbimizi, cemâlî vasıflarla süslersek bizim için ebedî bir madalya olur, saâdet nişânı olur. Amel defterlerimize, güzel kayıtları yazdırabilirsek, işte o bizim için en güzel ve en sevindirici şeref levhası olur.

Selîm bir kalple, günahlara bulaşmamış ve günahların nişanlarını taşımayan bir bedenle yüce Rabbimiz’in huzûruna varabilenlere ne mutlu!

Kaynak: Dr. Ahmet Hamdi YILDIRIM, 12 Aralık 2021, Yüzakı Dergisi

İslam ve İhsan

DÖVME YAPMAK VE YAPTIRMAK İLE İLGİLİ HADİS

Dövme Yapmak ve Yaptırmak ile İlgili Hadis

PERUK VE DÖVME İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Peruk ve Dövme ile İlgili Ayet ve Hadisler

BEDEN MAHREMİYETİ VE TESETTÜR

Beden Mahremiyeti ve Tesettür

TESETTÜR NEDİR, NEDEN GEREKLİ?

Tesettür Nedir, Neden Gerekli?

TESETTÜR NEDİR? NASIL OLMALIDIR?

Tesettür Nedir? Nasıl Olmalıdır?

HAYA VE İFFET İLE İLGİLİ HADİSLER

Haya ve İffet ile İlgili Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.