Batıl Dinlerin, İnançların İslâm Açısından Kısa Bir Değerlendirmesi

Batıl dinlerin, inançların İslam inancı açısından kısa bir değerlendirmesi...

Batıl dinler, milli bir karakter arzetmekte ve genellikle çok tanrıcılığa dayanmaktadır. Bu dinlerden bazıları (zerdüştilik gibi) belli dönemlerde tek tanrıcılığa bağlı olsa da zamanla bu anlayış bozulmuştur. Bazıları aşırı zühtü yani dünyadan bütünüyle uzaklaşmayı (Hindüizm gibi) tavsiye edip, ıztıraplardan kurtulmayı ve Nirvanaya/aydınlanmaya ulaşmayı hedeflemiştir.

Bir kısmı da oluşturdukları kast sistemini devam ettirebilmek için ruhun bir bedenden başka bir bedene nakledildiğini (tenasühü) kabul etmiştir. Bazıları da atalarının ruhlarına tapınmayı (Şintoizm gibi ) din haline getirmişlerdir. Bu dinlerde net bir tanrı anlayışı yoktur. Bunlara göre hemen her şeyin (Panteizm) tanrı olma ihtimali vardır.

Sözkonusu olan bu dinler, çağdaş gelişmelerden oldukça zarar görmekte ve dğişik akım ve mezheplere bölünmektedir. Mesela günümüz dünyasında en çok mensubu azalan din Budizm'dir. Çünkü Budizmin bedbinci (dünyayı kötü görme ve ondan uzaklaşma) görüşünün, bugünkü dünyada kabul görmesi gittikçe zorlaşmaktadır.

Hin­duizm ise millî karakterli bir dindir. Yayılması ve çoğalması tamamen Hindu olmaya bağlıdır. Hindistan ise batı teknolojisiyle haşir neşir olmuş bir ülkedir. Batı kültürünün tesirinde kalan Hindi­stan'da dini yönden tam bir kaos yaşanmaktadır. Aynı dinden dallanan mezhepler, tarikatler ve senkretik (karma) bir karakter gösteren dini cereyanlar ülkesi haline gelen Hindistan ve onun milli dini Hinduizm, çağdaş batı medeniyetinden oldukça etkilenmekte ve her geçen gün dini bir kriz içine düşmektedir.[1]

İslâm, kimi doğu dinlerinde ve felsefî görüşlerinde yer alan Tanrı'nın tabiat varlıklarına dönüşerek varlığını sürdürdüğü ve onun eşyanın benliğinde yayılmış olarak bulunduğu görüşünü  kabul etmez. Çünkü İslâm'a göre, ilahî güç her yerde ve her zaman hazırdır. Canlı veya cansız tüm varlıklar, yaratılışlarında kendi fıtratlarına yerleştirilen emirlere, programlara yani sünnetullaha uyarlar. Yüce Allah’ın kendisi, bütün bu tür beşeri sıfatlardan uzaktır.

İslâm, bazı Doğu Asya dinlerinde görülen, Ying ve Yang'dan, yani erkek ve dişi iki cevherden, iki güçten oluştuğu tasavvur edilen Tanrı inancını da kabul etmez. Çünkü bu inanç, Tanrı'nın varlığının iki ayrı cevherin birleşmesinden oluştuğunu öne sürer ki bu durum, yeni bir dualizm[2] (ikicilik) sayılır. Düalizm kabul edildiğinde vahdaniyet iki ayrı cevhere bölünmüş veya iki şahsa ayrılmış olur ki bu da İslâm’ın Tevhid akidesi ile bağdaşmaz.

Ayrıca İslâm, insanın sadece bir yönünü ele alıp (Hinduizm ve Budizmde olduğu gibi) diğer yönünün tamamen ihmal edilmesini de kabul etmez. Bu ikisi arasında hayatın gerçeklerine uygun olarak orta bir yolun tutulmasını tavsiye eder, sadece ahlakî bir takım öğütlerde bulunmakla kalmaz, aynı zamanda insanların günlük hayatlarında karşılşabilecekleri konularla ilgili bir takım yönlendirici hükümlerde, emir ve tavsiyelerde bulunur.

Biraz önce yukarıda saydığımız yönleriyle batıl dinler, insanın sorumluluk alanını ve vazifelerinin ne olduğunu tam teşekküllü ortaya koyamamamış ve insanların ihtiyaçlarına gereken cevabı verememiştir. Dengeli bir şekilde dünya ve ahiret bilinci ve sistemi oluşturamamışlardır.

[1] Mehmet Aydın, Din Fenomeni, Konya, 1995, s. 389.

[2] Düalizm (ikicilik): Birbirine karşı mücadele eden madde ve ruh gibi iki varlığın bir arada ve sonsuza kadar var olduğunu kabul eden felsefî bir sistemdir.

Kaynak: Dr. Erdoğan Baş, Salih İnci, Ana Hatlarıyla Yahudilik  Hıristiyanlık ve İslâm, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

BATIL DİNLER HANGİLERİDİR? - BATIL DİN NEDİR?

Batıl Dinler Hangileridir? - Batıl Din Nedir?

İSLAM NEDİR?

İslam Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.