Batı Kendi Silahıyla Vuruldu

Dünya gündemi açısından son yılların en yoğun geçen ayını geride bıraktık. Bir tarafta aylardır hazırlığı yapılan ve başarı ile gerçekleştirilen G20 zirvesi, diğer taraftan artık küreselleşen terör olgusu ve Ortadoğu’da vekâleten yürüyen savaşların doğrudan savaşa evrilmesi tehlikesini bir-arada yaşıyoruz…

Derinleşen mülteci problemi… Doğu ile Batı dünyası arasındaki güven bunalımına ilişkin olumsuz yansımalarla dolu oldukça iç karartan bir tablo…

DÜNYA TERÖR ÇAĞINA MI SÜRÜKLENİYOR?

Lübnan, Fransa ve Mali’yi kana bulayan terör saldırıları tüm dünyada büyük bir tedirginliği de beraberinde getirdi, “dünya terör çağına mı sürükleniyor?” sorusu ile birlikte…

Özellikle Ortadoğu’daki kaosun ve kan gölünün dolaylı ya da direk müsebbibi gösterilen Batı dünyası, küreselleşen terörün kendi kapılarını da çalması karşısında inanılmaz bir panik ve korku yaşıyor.

Mısır’da Şarm-uş Şeyh havaalanından kalkan ve 217 kişinin ölümüyle sonuçlanan uçak kazasının, kaza olmadığı ve uçağın IŞİD tarafından düşürüldüğü ilan edildi…

Lübnan’da Hizbullah’ın kontrolü altındaki bölgede gerçekleştirilen ve 45 kişinin hayatını kaybettiği intihar saldırısını da IŞİD üstlendi...

SURİYE'DE HAYATIN PARÇASI OLAN SALDIRILAR BATI'DA ŞOK YARATTI

Peşi sıra Irak ve Yemen’de benzer intihar saldırıları gerçekleştiren örgüt en çok ses getiren eylemini ise Batı’nın kalbi olarak gösterilen Fransa’da gerçekleştirdi…

Ardından El-Kaide bağlantılı “Murabitun” örgütünün gerçekleştirdiği Mali’deki rehine krizinde 27 kişi hayatını kaybetti…

Paris’i kana bulayan saldırılar silsilesi sonucu 130 kişi hayatını kaybetti. Irak’ta, Suriye’de neredeyse hayatın parçası haline gelen saldırıların Batı’nın tam kalbinde gerçekleşmesi tam bir şok etkisi yaptı.

Tamamı Fransız vatandaşı, IŞİD mensuplarınca gerçekleşen Paris saldırısı hem 11 Eylül 2001’den bu yana bir Batı başkentini vuran en kanlı, hem de İkinci Dünya Savaşı’ndan beri Fransa’da gerçekleşen en ölümcül saldırı olarak tarihe geçti. Bu yüzden saldırı Fransa’nın 11 Eylül’ü olarak nitelendi.

Saldırının nedenleri sorgulanırken yapılan yorum ve analizlerde Ortadoğu ile Batı medyasının yaklaşımları arasında ciddi farklılıklar vardı. Saldırıya ilişkin Batı medyasında, Ortadoğu’daki savaşı kendi ülkelerine taşıyan “yabancı savaşçılar” gerçeği ile yüzleşmenin ortaya çıkardığı tedirginlik ön plana çıktı.

Ortadoğu ve Türkiye medyasında yer alan yorum ve analizlerin pek çoğunda,  terörü hiçbir biçimde mazur görmemek kaydı ile öne çıkarılan vurguyu ise; “Bomba eken katliam biçer” betimlemesiyle özetlemek mümkün.

Batı dünyasının terör karşısındaki çifte standardı, başkalarının teröristini terörist olarak görmemesi, hatta onları koruyup kollaması, devlet terörünü estiren İsrail’i koruma kalkanı altına almaları hatırlatılarak Batı’nın terör konusundaki sorunlu yaklaşımına vurgu yapıldı.

KÜRESEL TERÖR GUANTANAMO VE EBU GUREYB'DE DOĞDU

Afganistan ve Irak ile başlayan İslam coğrafyasının işgal süreçlerinin neden olduğu maddi, manevi, beşeri, sosyal tahribatın büyüklüğünün altı çizildi ve bunun en büyük müsebbibinin Batı dünyası olduğu tesbiti yapıldı. IŞİD gibi örgütleri ortaya çıkartan Guantanamo ve Ebu Gureyb hapishanelerinde yaşananlar küresel terörün ortaya çıkışında  sebep-sonuç ilişkisi bağlamında bir kez daha hatırlatıldı…

Ortadoğu coğrafyasının demokratikleşmesi yönünde büyük umutlar beslenen Arap isyanlarında halklardan yana değil, kendi çıkarları için, bölgen zalim, despotik yönetimlerinden yana tavır alan, bir günde iki bin göstericiyi katleden darbecilerin ayaklarının altına kırmızı halılar seren Batı dünyasının bu anlamdaki kötü sicili gündeme getirildi.

Tüm bu tespitlerin ışığında Batı’nın yıllardan beri özellikle Ortadoğu başta olmak üzere Asya’dan Afrika’ya İslam coğrafyasında neden olduğu yıkımın, kaosun faturasını bugün ödemeye başladığı yorumları ön plana çıktı…

Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, 358. Sayı, Aralık 2015

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.