Aşure Nasıl Ortaya Çıkmıştır?

İlk aşure ne zaman yapıldı? Aşureyi ilk kim pişirdi? İşte aşurenin hikayesi...

Allah Teâlâ buyuruyor: Nuh Rabbine nidâ edip dedi ki:

“Ey Rabbim, benim oğlum da şüphesiz benim ehlimdendir. Senin va’din elbette haktır ve sen hâkimlerin hâkimisin.” Allah da şöyle buyurdu:

“Ey Nuh! O kat’iyyen senin ehlinden değildir. Çünkü o, gayr-i sâlih bir ameldir, yani oğlun kötü amel sahibidir. Bir de sen, hakkında bilgin olmadığı bir şeyi benden isteme. Sana cahillerden olmaman için öğüt veriyorum.” Nuh (a.s.): “Ey Rabbim! Ben hakkında bilgim olmayan şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni mağfiret etmezsen, bana merhamet etmezsen muhakkak hüsrana uğrayanlardan olurum.” dedi.

Bazı hükemâ demişlerdir ki: “Oğul, babanın yaptığını yapmazsa, babasının yolunu tutmazsa ondan alâkası kesilir. Ümmet de Peygamberlerinin yaptığını yapmazlarsa Peygamberlerinden alâkaları kesilir. Şu halde ilim ve amel irtibatı bulunmayan bir nesep bağında, sadece babalarıyla, dedeleriyle iftiharda bir ma’na yoktur.” Hadis-i şerifte:

Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayete göre, “Yakın akrabaların artık inzâr et!” (Şuâra, 214) ayeti nâzil olunca kalkıp:

“Ey Kureyş cemaati! (Yahut buna benzer bir hitap ile): Nefsinizi (Allah’ın azabından) satın alınız, yoksa sizi hiç bir sûrette kurtaramam! Ey Abd-i Menaf oğulları! Kendinizi Allah’ın azâbından kurtarmaya bakınız, yoksa sizi hiç bir sûrette kurtaramam. Ey Abdü’l-Muttalib’in oğlu Abbas! Kendini Allah’ın azâbından kurtarmaya bak, yoksa sizi hiç bir sûretde kurtaramam. Ey Resûlullah’ın halası Safiye! Kendini Allah’ın azâbından kurtarmaya bak! Yoksa seni de hiç bir sûrette kurtaramam. Ey Muhammed’in kızı Fatıma! (Dünyada) malımdan ne istersen iste, yoksa (âhirette) seni Allah’ın azâbından hiç bir sûrette kurtaramam.” (Buhâri, Kitâbü’l-Vesaya) diye ilân etmişlerdir.

“(Taraf-ı ilâhiyyeden) denildi ki Ey Nuh! Sana ve berâberinde bulunanlardan gelecek ümmetlere bizlere selâm ve bereketlerle in. (Onlardan türeyecek kâfir) ümmetler de vardır ki biz onları da bol rızıklarla faydalandıracağız. Sonra ise âhirette onları tarafımızdan acıklı bir azâb çarpacaktır.

Bunlar gayb haberlerindendir ki onları sana vayediyoruz. Onları bundan evvel ne sen biliyordun, ne de kavmin. O halde Habîbim sen de sabret. Hüsn-i âkıbet muhakkak ki, Allah’ın emr ü nehiylerine tam riâyet edenlerindir.”

İNSANLIĞIN İKİNCİ BABASI (İKİNCİ ADEM) KİMDİR?

Nuh (a.s.) “Cümle halkın babası” diye tesmiye olunmuştur. Âdem-i sânî (İkinci Âdem) de denilir. Çünkü insan nesli onun zürriyetinden devâm etmiştir.

Nefâisü’l-Mecâlis’de der ki: Tufan nihâyet bulunca Nuh (a.s) arzı üç oğlu arasında taksim etti. Sam adındaki oğluna Hicaz, Yemen ve Şam beldelerini verdi ki Sam arabın babasıdır. Hâm’a Sudan beldelerini verdi, o da Sudan’ın babasıdır. Yafes’e de meşrık beldelerini verdi, o da Türklerin babasıdır. (Ruhu’l-Beyân, 2/92)

TUFANDAN SONRA PİŞİRİLEN İLK YEMEK

Nuh (a.s.) berâberindekilerle gemiden Âşûrâ günü indi. O gün oruç tuttu ve Allah’a şükür olmak üzere maiyyetine de oruç tutmaların emretti.

Azıkları artmıştı. Birisi bir avuç buğday, diğeri bir avuç mercimek, diğeri bir avuç nohut getirdi. Yedi çeşit hububat ile Nuh (a.s.) onlara yemek pişirdi. Hepsi nebîlerinin bereketiyle doydular. Tufandan sonra yeryüzünde pişirilen ilk taam budur. İnsanlar bunu Aşure günleri için âdet edindiler ki, yapanlar için ecr-i azım vardır. Fakirleri ve miskinleri de doyurmak lâzımdır. Zikrolunduğana göre Allah Teâlâ Aşure gününde zemzemi diğer sularla berâber akıtır. O gün gusleden kimse bir sene boyunca hastalık görmez. Er-Râvzu’l-Fâik’de bu şekilde yazılıdır. (Ruhu’l-Beyân, 2/93)

Kaynak: M. Sâmi Ramazanoğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 251

İslam ve İhsan

AŞURE NEDİR?

Aşure Nedir?

AŞURE GÜNÜNÜN FAZİLETİ

Aşure Gününün Fazileti

AŞURE GÜNÜ YAPILACAK İBADETLER

Aşure Günü Yapılacak İbadetler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • YORUMUNUZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM ÖDEVİMDE ÇOK YARDIMCIM OLUMNUZ

    Aşure günlerini çok seviyorum:))

    teşekürler öğrendim ve bilgilendim :)

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.