Allah’a Şirk Koşmak Affedilir mi?

Şirk küfür müdür? Allah’a şirk koşmak veya ortak koşan kişi affedilir mi? Şirke düşen/şirk koşan kimsenin tövbesi kabul olur mu? İbadeti gösteriş için yapanların durumu ne olacak?

Şirk, “Allah’a ortak koşmak, Allah’tan başka ilah olduğuna inanmak”tır. Şirk denince akla bu gelir. Bu anlamdaki şirk, sadece büyük günah değil, küfürdür. Çünkü Allah tektir, benzeri ve ortağı yoktur.

ALLAH ŞİRKİ AFFEDER Mİ?

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:

“İlahınız bir tek ilahtır. O’ndan başka ilah yoktur. O Rahman’dır, Rahim’dir.” (2/Bakara, 163.)

İhlâs suresinde de, “De ki: O Allah birdir. Allah Samed’dir. O, doğurmamış ve doğrulmamıştır. Hiç bir şey O’na eş ya da denk değildir.” (112/İhlas suresi.) buyrulmuştur.

“Allah Şirki Bağışlamaz”

Allah’a ortak koşan kimse, bundan tevbe etmedikçe, Allah Teala onu bağışlamayacağını bildirmiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:

“Allah, kendisine ortak koşulmasını elbette bağışlamaz, bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse, büyük günah ile iftirada bulunmuş olur.” (4/Nisâ, 48.)

Şirkin bir çeşidi de, Allah’a yapılan ibadete başkasını ortak kılmak ve araya birtakım aracılar sokmaktır.

İbadet, yalnız Allah’a yapılır ve ancak O’nun hakkıdır. O’ndan başkası ibadete hak kazanmış değildir.

Her gün kıldığımız beş vakit namazın her rekâtında okuduğumuz Fâtiha suresinde, “Ey Rabbimiz, yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz.” diyoruz.

Peygamberimiz (s.a.v.), Allah’tan başkasına ibadet anlamı taşıyan her türlü söz ve davranıştan sakınmamız hususunda bizi uyarmış ve bu konuda şöyle buyurmuştur:

“Hristiyanların Meryem oğlu İsa’yı övdükleri gibi beni övmeyin. Şüphesiz ki ben Allah’ın kuluyum. Bana, ‘Allah’ın kulu ve O’nun elçisi’ deyiniz.” (Buhârî, “Enbiyâ”, 48.)

“Kim Allah’a Ortak Koşarsa...”

Bilindiği gibi Hristiyanlar, Hz. İsa’yı (a.s.), onu ilahlaştıracak kadar övmüşler ve böylece küfre gitmişlerdir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “Andolsun ki Allah, kesinlikle Meryem oğlu Mesih’tir’ diyenler kâfir olmuşlardır. Hâlbuki Mesih, ‘Ey İsrailoğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk ediniz. Biliniz ki kim Allah’a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram kılar, artık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcılar yoktur’ demiştir.” (5/Mâide, 72.) buyrulmuştur.

Hristiyanların, Hz. İsa’ya (a.s.) —onları uyarmasına rağmen— ilahlık isnat etmeleri, onları küfre götürdüğü için, Peygamberimiz  (s.a.v.) bizi uyararak, böyle korkunç bir hataya düşmememiz maksadıyla kendisine sadece “Allah’ın kulu ve elçisi” dememizin yeterli olduğunu bildirmektedir.

Çünkü Hz. İsa (a.s.) örneğinde olduğu gibi, Peygamber de olsa, bir insanı aşırı derecede övmek ve ona tazim göstermek insanı —Allah korusun— şirke ve küfre götürür.

İnsan insandır ve insan olarak sevilmeli ve sayılmalıdır. Yaratıcıya gösterilmesi gereken sevgi ve saygının bir benzerini yaratığa göstermek, yanlış ve büyük hatadır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “İnsanlardan bazısı Allah’tan başkasını Allah’a eşler ve benzerler edinir de onları, Allah’ı sever gibi severler. İman edenler ise daha çok Allah’ı severler.” (2/Bakara, 165.) buyrulmuş, Allah’a gösterilen sevgi ve saygının benzerini onun yaratıklarından herhangi birisine göstermenin doğru olmayacağı bildirilmiştir.

Putperestler de Allah’ı tanıyor ve O’na inanıyorlardı. Ancak putlara, kendilerini Allah’a yaklaştırmak, Allah katında kendilerine şefaatçi olmak için taptıklarını söylüyorlardı.

Allah’a yaklaşmak için vasıtaya ihtiyaç yoktur. Çünkü Allah insana şah damarından daha yakındır. İnsana bu kadar yakın olan yüce yaratıcıya ulaşmak için vasıtaya ihtiyaç olur mu? Elbette olmaz. Yeter ki insan, Allah’ın gönderdiği son Peygamber Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.) uysun, onun sünnetini benimsesin, bu ona yeter. Zaten Kur’an-ı Kerim de bize bu yolu tavsiye ediyor. Nitekim “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (2/Bakara, 165.) buyrulmuştur.

Allah katında şefaate gelince, bu da Allah’ın iznine bağlıdır. Allah izin vermedikçe hiç kimse O’nun katında şefaat edemez. Nitekim bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:

“Allah’ın huzurunda kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda vermez.” (34/Sebe’, 23.)

Bütün bunlar gösteriyor ki her işte Allah’a yönelmeli ve O’nun razı olacağı işleri yapmalı ve ibadette başkasını O’na ortak kılmamalıdır.

Şirkin bir başka çeşidi de riyadır. Riya, gösteriş için ibadet etmek ve hayır işlemektir. Kişi, böylelikle Allah için yapılması gereken bir ibadet ve hayır ile dünyevi bir çıkar sağlamayı amaçlamaktadır.

“İbadette Allah’a Hiçbir Şeyi Ortak Koşma...”

İbadet, yalnız Allah için yapılır ve ancak onun hakkıdır. Başkalarına gösteriş için ibadet yapılmaz. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “Her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi O’na ortak koşmasın.” (18/Kehf, 110.) buyrulmuştur.

İnsanlardan çıkar sağlamak için yapılan ibadeti Allah kabul etmez ve böyle ibadete değer vermez. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.), Allah Teala’nın şöyle buyurduğunu bildirmiştir:

“Ben, ortakların ortaklıktan en müstağni (doygun) olanıyım. Her kim yaptığı amel ve ibadette bana başkasını ortak yaparsa (riyakârlık ederse) onu koştuğu ortağı ile baş başa bırakır (yaptığı amellerin sevabından mahrum eder)ız.” (Müslim, “Zühd”, 5)

İBADETİ GÖSTERİŞ İÇİN YAPANLARIN DURUMU

Peygamberimiz (s.a.v.) de şöyle buyuruyor:

“Kıyamet gününde insanlardan ilk sorgulanacak üç kişiden biri şehit olan bir kimsedir ki huzura getirilir. Cenab-ı Hak ona verdiği nimetleri sayar, o da eriştiği bu nimetleri saklamayıp kabul eder. Allah Teala ona,

—Bu nimetlere karşılık ne yaptın, diye sorar. O da,

—Senin uğrunda savaştım da şehid düştüm, der. Allah Teala,

—Yalan söylüyorsun, sana cesur desinler diye savaştın, öyle de söylenmiştir, buyurur. Sonra, verilen emir üzerine yüzükoyun sürüklene sürüklene cehenneme atılır.

İkincisi de ilim öğrenip öğretmiş ve Kur’an okumuş bir kimsedir ki bu da getirilir. Cenab-ı Hak ona ihsan buyurduğu nimetleri sayar. O da bu nimetleri saklamayıp itiraf eder. Cenab-ı Hak ona,

—Bu nimetlere karşılık ne yaptın, diye sorar. Adam,

—İlim öğrendim ve öğrettim. Kur’an okudum, der. Cenab-ı Hak,

—Hayır, yalan söylüyorsun, ilmi, sana âlim desinler diye öğrendin. Kur’an’ı, sana (güzel) okuyucu desinler diye okudun. Nitekim bu söz de söylenmiştir, buyurur. Verilen emir üzerine yüzükoyun sürüklenerek ateşe atılır.

Üçüncüsü de, Cenab-ı Hakk’ın kendisine imkân verdiği ve her türlü servetten ihsan buyurduğu kimsedir. Bu da diğerleri gibi huzura getirilir. Cenab-ı Hak ona lütfettiği nimetleri sayar. O da onları inkâr etmeyip itiraf eder. Bunun üzerine Cenab-ı Hak kendisine,

—Bunlara karşılık ne yaptın, diye sorar. Adam,

—Servetimi sırf senin uğrunda harcadım, deyince Cenab-ı Hak,

—Yalan söylüyorsun. Bunları, sana cömert desinler diye yaptın, bu söz de söylenmiştir, buyurur. Sonra verilen emir üzerine bu da sürüklene sürüklene cehenneme atılır. (Müslim, “İmâre”, 43.)

Görülüyor ki Allah Teala gösteriş için yapılan ibadetleri kabul etmeyecek ve böyle hareket eden riyakârları şiddetle cezalandıracaktır.

Kaynak: İslam İlmihali, Diyanet

İslam ve İhsan

KÜFÜR VE ŞİRK NE DEMEK?

Küfür ve Şirk Ne Demek?

ŞİRK VE ŞİRKE SEVKEDEN SEBEPLER

Şirk ve Şirke Sevkeden Sebepler

GÜNAH OLAN ŞEYLER NELERDİR?

Günah Olan Şeyler Nelerdir?

ŞİRK İLE İLGİLİ HADİSLER

Şirk ile İlgili Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.