Allah ve Resûlü'nün Sevdiği Gençler

Sevgili Peygamberimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem-, Allâh’a itaat eden ve İslâm ahlâkı üzere yetişen bir gencin, kıyâmet günü Arş’ın gölgesinde bulunacağını haber vermiştir. [1] Zira Cenâb-ı Hak böyle kullarını sevmektedir.

Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

“Allah Teâlâ, gençliğini Allâh’a itaat yolunda geçiren genci sever.” (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 65/1867)

Böyle gençlere karşı Kâinâtın Efendisi’nin de ayrı bir muhabbeti vardı. Onlara, kendilerini yetiştirme imkânı verir, maddî mânevî terakkîleri için önlerini açardı.

Hazret-i Ömer’in oğlu Abdullâh’ı dinleyelim:

“Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- ile bir seferde idik. Ben babam Ömer’e âit genç bir devenin üstündeydim. Onu zaptedemiyor, kâfilenin önüne geçip duruyordum. Babam bu duruma üzülerek gelip deveyi geriye alıyor ve:

“−Devene sahip ol! Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem-’in önüne geçme!” diyordu. Bunu fark eden Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem-:

“–Deveyi bana satar mısın ey Ömer!” diye sordu.

Babam:

“–O sizindir ey Allâh’ın Rasûlü!” diyerek deveyi  efendimiz’e sattı. Fahr-i Kâinât Efendimiz bana dönüp:

“−Abdullah, artık deve senindir, istediğin gibi kullan!” buyurdu. (Buhârî, Büyûʻ, 47; Hibe, 25/2)

"EY MUAZ! VALLAHİ SENİ ÇOK SEVİYORUM"

Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- bâzen de sevdiği bir gencin elinden tutup ona bütün samimiyetiyle tavsiyelerde bulunurdu. Bir gün Hazret-i Muâz’ın elini tutarak:

“–Ey Muâz! Vallâhi seni çok seviyorum!” buyurdu.

Muâz -radıyallahu anh-:

“–Anam-babam Sana fedâ olsun ey Allâh’ın Rasûlü! Ben de Senʼi çok seviyorum!” dedi.

Daha sonra Fahr-i Kâinât -sallâllahu aleyhi ve sellem-, ona şöyle buyurdu:

“–Ey Muâz! Sana her namazın sonunda; «Allâh’ım! Senʼi zikretmek, Sana şükretmek ve güzelce kulluk yapabilmek için bana yardım et!» duâsını hiç bırakmamanı tavsiye ediyorum.” (Ahmed, V, 244-245; Ebû Dâvûd, Vitir, 26; Nesâî, Sehv, 60; Tirmizî, Zühd, 30)

GENÇLER, EFENDİMİZ'İN YOL ARKADAŞIYDI!

Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem-, deve ile yolculuk yaparken bâzen gençleri terkisine alırdı. Üsâme bin Zeyd, Muâz bin Cebel, Hazret-i Abbâs’ın oğulları Fadl, Kusem ve Ubeydullah gibi bahtiyar gençleri terkisine alıp onlara ilim ve edep tâliminde bulunmuştur. [2] Hattâ Mekke’nin fethi gibi büyük bir hâdise esnâsında bile, Hazret-i Zeynep’ten olan torunu Ali’yi terkisine almış, şehre onunla birlikte girmiştir. (İbn-i Esîr, Üsdü’l-Gâbe, IV, 126)

Dipnotlar: [1] Buhârî, Ezan, 36. 22 [2] Buhârî, Tefsîr 3/15, İlim 49, Cihâd 46; Müslim, Îmân, 48, 49; Ahmed, I, 205; Hâkim, III, 655/6411.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hakkʼa Adanmış Gençlik, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.