Aile Kurumu Tehdit Altında mı?

Altınoluk dergisi, İstanbul Aile Vakfı Danışma Kurulu Üyesi Üner karabıyık ile aile kurumunun maruz kaldığı tehditleri, ABD’de LGBT eğilimlerinin artma sebepleri, sapkın akımlara karşı çocukları koruma yolları, LGBT ve sapkın propagandalara karşı ailelerin dikkat etmesi gerekenleri konuştu.

İstanbul Aile Vakfı Danışma Kurulu Üyesi Üner Karabıyık, aile kurumunu tehdit eden sapkınlar ve bu sapkınlıklara karşı alınması gereken tedbirleri anlattı.

AİLE KURUMU BÜYÜK TEHDİT ALTINDA

Türkiye gündeminde aile kurumu, maruz kaldığı tehditler vesilesiyle son zamanlarda sık sık gündeme geliyor. Bazıları bunun suni bir gündem olduğunu söylüyor. Bu hususta neler söylersiniz?

Üner KARABIYIK: Bu sadece Türkiye'nin gündeminde değil. Dünyanın gündeminde. Kimse bunun suni bir gündem olduğunu, aileye yönelik bir tehdidin olmadığını düşünmesin, bu konu çok önemli. “Suni bir gündemle meşgul ediliyoruz” diye düşünmek çok büyük bir yanılgı olur. Malumunuz insanlar şeytanın olmadığını düşünür ve tuzağına düşer. Tehdidin varlığını görmek o tehdide karşı alınacak önlemleri de beraberinde getirecektir. Onun için ilk önce bu tehdidin gerçek olduğu görmek gerekiyor.

Buradaki tehdidin büyüklüğünü görmek isteyenler Amerika'daki, Avrupa'daki uluslararası basının bu konudaki gündem başlıklarına bir göz atsın. Bu bile kâfi. Ama bizim açımızdan konu aslında çok net ortaya konmuş, İstiklal Marşımızın ilk iki dizesinde:

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

Biz sancağın gönderdeki yerini ocağa bağlamışız. Bizim son ocağımız sönmeden o sancak oradan inmez demişiz. İstiklal Harbi ile bunu kanımızla, canımızla ortaya koyarak ispat etmişiz. Bunu temin eden şey ne? Millet şuuru. Millet şuuru nereden geliyor? İşte millet şuuru o ocaktan geliyor. Ocak da annelerin. Anneler/annelik olgusu bu yüzden önemli. Nesillere mayalanan şuur anneden geliyor. Bu bağın, bu ocağın ruhunun tecessüm ettiği yer ailedir. O yüzden de Sayın Cumhurbaşkanımız hatırlarsanız çok önemli bir beyanat verdi: “Bizim toplumumuz ne ataerkil, ne anaerkildir. Biz aile erkil bir milletiz.” dedi. Millet olmamızın ön koşulu. İşte o yüzden aileye yönelen her tehdit bizim için varoluşsal bir tehdittir. Bir milli güvenlik tehdididir.  Dolayısıyla aileye yönelik tehditler bireysel hak ve özgürlükler bağlamında ele alınmak ve ele aldırılmak isteniyor. Ama bizim özellikle söylediğimiz bir şey var: Bizim bireylerle işimiz yok. Biz görüyoruz ki LGBT propaganda ve dayatması çocuklarımızı hedef alıyor. Bu propaganda ve dayatma sebebiyle arkadan gelen kuşaklar bu sapkın akımların etkisine maruz kalıyor.

Bakın Amerika'da geçtiğimiz günlerde en yoğun tartışma şu oldu. LGBT paçavrasını Beyaz Saray'a astılar. Asarken de Amerikan bayrağı kanununa mugayir şekilde astılar. Yani onların kanununa göre Amerikan bayrağının merkezde olması gerekiyor. Ama orada LGBT paçavrasını tam merkeze astılar ve Amerika kamuoyu şu anda bunu tartışıyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Senin kanunundan da güçlüyüm diyor bir merkez. Bütün dünyaya bunu gösteriyor. Yani sizin en güçlü devletler arasında saydığınız bir devletin bayrağını olması gereken yerden kaldırıp onun yerine bir paçavrayı kendi insanı eliyle astırabilen bir mekanizma. Buna karşı çok uyanık olmak zorundayız.

Bu konunun abartıldığını söyleyenler de var.

Üner KARABIYIK: Hayır, bu konu ne bir abartı ne bir vehim. İstatistikler var. Amerika'da geçtiğimiz günlerde bu istatistikler paylaşıldı. Herkes internetten ulaşabilir. Statista web sitesi var. Kaynakları, ortadadır, açıktır. Amerika'da kendisini LGBT olarak tanımlayan bireylerin toplumdaki oranı %7.2 olarak ifade ediliyor. Yıllara ve nesillere dağılımına baktığımızda 1946 öncesi doğanlarda %1,7. Bu tedrici olarak artıyor ama en vahim tablo 1997-2004 arasında doğan, bazılarının Z kuşağı olarak tarif ettiği kuşakta bu %20’lere dayanmış durumda. Niye peki bu böyle? Kendi kendine mi oluyor? Amerika'da 2040 yılında bazı çalışmalara göre nüfusun üçte ikisinin LGBT olacağı hesaplanıyor. Bu ne demek? Bu nüfusun üçte ikisi LGBT ise nüfus artış diye bir şey olmayacak. O yüzden biz insan neslinin varoluşsal tehdidi diyoruz buna. İnsan neslini tehdit eden, var oluşunu tehdit eden bir akım var. Bir propaganda ve dayatma var. Bu uluslararası kurumlarca destekleniyor ve finanse ediliyor. Ve bu gayet açık net.

Arka planda ne gibi destekler söz konusu?

Ü. KARABIYIK: Biz bu konuyu 2019’dan bu yana detaylı çalıştık. Saha çalışmaları yaptık, literatür taramaları yaptık. Yaptığımız literatür taramasında gördük ki kavramlar bozulmuş. Kavramlar ifsat edilmiş. Normalde cinsiyeti tanımlamak üzere İngilizce’de bir kavram kullanılıyor. Onun yerine konulan, bozulmuş kavram ise “gender”dir. Yani birisi biyolojik cinsiyeti ifade ediyor diğeri “toplumsal cinsiyet” diye yeni bir kavram uydurdular. Bu kavramla da Birleşmiş Milletler üzerinden meşruiyet devşiriyorlar. Birleşmiş Milletler bunu sürdürülebilir kalkınma amaçları arasına aldı. Sürdürülebilir kalkınma amaçlarının arasına bunu alınca o toplumsal cinsiyet ideolojisi, psikoloji ekolleri başta olmak üzere eğitimden adalete pek çok alanı tahakkümü altına geçirdi.

Bugün Amerika'da anaokul, ilkokul çağındaki çocuklar cinsiyet karmaşasına düşüyor.  Bu cinsiyet karmaşasına erken yaşta düşen çocuklara sözde uzmanlar diyor ki ergenlik geciktirici ilaç alsın, reşit olduğunda karar versin. Hormonal yapıyı alt üst ediyorlar. Ve burada anne babanın söz hakkı yok.

LGBT NEDEN ÇOCUKLARI HEDEF ALIYOR?

Hedef kitleleri çocuklarımız. Yani milletlerin istikbalini hedef alıyorlar diyebilir miyiz?

Ü. KARABIYIK: Evet, bütün bir insanlığın varoluşuna yönelen tehdit diyoruz. Niye bunu söylüyoruz? Çünkü demografik bir krizle karşı karşıyayız. Bugün Batı medeniyetinde demografik sıkıntılar artık ciddi şekilde tartışılıyor. Ülkemizde de baktığımız zaman bizim hane halkı büyüklüğümüz düşüyor. Yani ortalama hane halkı büyüklüğümüz Türkiye'de 2022 rakamlarına göre 3.17 kişi. Bu ne demek? Sadece bir rakam olarak duyduğumuzda çok anlamı yok belki ama her hanede üç kişi. Bu tek çocuk demek. En sarsıcı tarafı da bir nesil sonra amca, hala, dayı, teyze kelimelerini kaybedeceğiz. Eğer bu gidişe dur demezsek bu bir toplumsal bağın yok olması demek. Ve bu aynı zamanda nüfus olarak bizim zayıflamamız anlamına geliyor.

Ülkemizde evlenme hızı düşüyor. 2001’de kaba evlenme hızımız 8,35 iken, 2021’de 6,69’a düşmüş. Bir taraftan evlenme hızımız düşerken diğer yandan boşanma hızımız da artıyor. İlk evlenme yaşı ise yükseliyor. Bunlar da ülkemizde aile kurumunun alarm vermeye başladığını gösteriyor.

KENDİNİ LGBT+ OLARAK TANIMLAYAN AMERİKALILAR ARTIYOR

Yeni nesilleri nasıl hedef alıyorlar? Amerika’da genç nüfustaki bu artışın sebebi ne?

Ü. KARABIYIK: Yapılan telkin ve propaganda ile zihinlerin işgal edilmesi, zehirlenmesi. Dijital platformlardaki içeriklere bir bakın. Çizgi filmlerin içerisine kadar girdi bu propaganda. Çok sinsi bir şekilde ilerliyor. Bu propagandaya maruz kalan çocuklar cinsiyet karmaşası içerisine giriyorlar.

Pedagojik olarak da zaten erken çocukluk evresinde cinsiyetin oturması aşamasında böyle bir karmaşa evresi var. Tam da burada okullardaki öğretmenler konuyu rehberlik uzmanlarına, psikologlara tevdi ettiğinde o uzmanlar diyorlar ki “Bu çocuğun cinsiyetle ilgili yaşadığı şeyde onu özgür bırakmamız lazım. Ergenlik engelleyici ilaçlara başlamak lazım.”

Amerika'daki tartışmalara bakıyorsunuz. Ebeveynlerin söz hakkı yok neredeyse. Niye? Orada bir kavram kullanıyorlar “çocuğun üstün menfaati.” Bu durum sözde uzmanların çocukla ilgili en doğru kararı vereceği varsayımına dayanıyor. Anne baba değil “uzmanlar” karar verir. Böylece gelinen nokta %20’ye varan bir oran.

Bazıları da diyor ki bu oranların artışının sebebi özgürlük ortamıyla ilişkili. Özgürlükler arttığı için oranlar yükselmiş gibi gözüküyor. Eskiden de bu oranlar yüksekti. Özgürlükler arttığı için insanlar şimdi dile getirebiliyorlar diyor. Peki, o zaman şunu sormak lazım. Bu özgürlük ortamında intihar oranları niye artıyor? Bu özgürlükle alakalı bir mevzuysa bununla ilişkili intihar oranlarında da bir artış var. Geçmişte bunları görmüyorduk. Bunların hepsine veriye dayalı olarak bakmak lazım.

LGBT KARŞITI ETKİNLİKLER FARKINDALIK OLUŞTURUYOR MU?

Ülkemizde bu konunun gündemde olması bir uyanışa da sebep oluyor mu?

Ü. KARABIYIK: Evet. Hatırlarsanız 18 Eylül 2022 Pazar günü İstanbul Saraçhane'de bir ilk gerçekleşti. Otuz beş bin insan, onlarca sivil toplum kuruluşumuzun öncülüğünde, ki bunun en önemli paydaşlarından bir tanesi İstanbul Aile Vakfı'ydı, muhteşem bir buluşma gerçekleştirdi.

Orada LGBT dayatmasına ve propagandasına karşı aslında tüm dünyaya verilen bir büyük aile fotoğrafı vardı. Ardından da Beyazıt Meydanı'na kadar kimsenin slogan atmadığı, kırıp dökmediği müthiş bir de yağmur altında, muazzam, huzurlu, sükûnetli, vakur bir sessiz yürüyüş gerçekleşti. Bu bir psikolojik eşiğin aşılmasıydı aslında. Çünkü LGBT propaganda ve dayatması insanları baskılıyordu. O baskının ne boyutta olduğunu bir kere daha orada gördük net bir şekilde.  Dediler ki “Bu yürüyüş bir “nefret söylemi.”dir. LGBT bireyleri hedef alacaklar.”

Halbuki biz dedik ki LGBT bireyleri hedef almıyoruz. Biz dünya görüşü farklı, pek çok STK aynı dertle bir araya geliyoruz. O gün o insanların bu derdi ne kadar sahiplendiğinin ispatı o yağmurdu aslında. Yani neredeyse herhalde kırk beş dakikaya yakın kesintisiz ağır bir yağmur vardı ama insanlar milim kıpırdamadı.

Bu başka bir şeyin ispatı aynı zamanda. Oraya bindirilmiş kıtalar da gelmedi. Asla. Otobüslerle insan taşınmadı. Anneler, babalar ve çocuklar; tehdide maruz kalan ve bunu hisseden insanlar tehlikenin farkında olan insanlar. “Bizim gibi başkaları da var. Ve biz bir arada bu tehlikeye karşı bir duruş sergilemeliyiz” diyerek geldiler

Bence en kuvvetli çığlıktır o sessiz yürüyüş.  Otuz beş bin kişinin vakur bir şekilde sessizce yürümesi LGBT propagandacılarının bütün kara propagandalarını da boşa çıkardı. Onlar bunu görmezden gelmeye çalıştılar. Ama artık o psikolojik eşik aşıldı.

AİLELERİN LGBT’YE KARŞI DİKKAT ETMESİ GEREKENLER

Ailelerin bu konuda dikkat etmesi gerekenler neler?

Ü. KARABIYIK: Buradaki en dikkat edilmesi gereken yerler dijital platformlar, internet ve sosyal medya. Orada pusu kurdular. Çocuklarımız dijital platformlarda hakikaten bir pusuya maruz. Bizler de ona maruzuz. Bu öyle bir şey ki insan fark etmeden dezenformasyona, kara propagandaya maruz kalıyor. Ve buradaki en büyük tuzaklardan birisi de özgüven. Ben bu tuzağa düşmem yanılgısı. Akademik çalışmalar bunun aksini söylüyor. Özgüven sizi daha kırılgan hale getirebilir O yüzden de müteyakkız, uyanık olmak lazım. Çok dikkatli olmak lazım. Aile içerisinde her bir ferdin ekran süresini kısaltması çok önemli. Cep telefonları, tabletler üzerinden her birimiz ayrı ayrı sanal dünyada gezinmek yerine gerçek dünyada birlikte kaliteli vakit geçirmeyi öncelememiz gerekiyor.

Bunlara maruz kalmamak için nasıl müteyakkız olacağız? Zihinde ve kalpte nasıl bir filtre olacak ki bu tehlikelere karşı hem kendimiz hem de çocuklarımızı muhafaza edelim, koruyalım.

Ü. KARABIYIK: Bu hakikaten önemli bir soru. Ağır bir soru. Buna benim vereceğim en basit cevap aslında “kadim olana dönmek” olur. Kadim olana döneceğiz, kadim olana yöneleceğiz. Çünkü insanlık on binlerce yıl boyunca bir müktesebat geliştirmiş. Ve kadim olan ayakta kalmış. Ama son iki yüz yılda üç yüz yılda inanılmaz teknolojik değişimler, modernleşme rüzgarları bu kadim olanı kötüleyip yerine modern olanı va’z ediyor. Ama bakıyorsunuz modern hayat insanlara mutluluk getirmiyor. Bu işin bir tarafı.

Diğer tarafında dezenformasyona karşı tedbir. Bunu ben gıda üzerinden bir benzetme ile açıklıyorum. Paketlenmiş katkı maddeleri içeren gıdalar var bir de organik olanlar var.

Enformasyon kelimesi şekle sokulmuş bilgi demektir. Etimolojik kökenine baktığınız zaman şekle sokulmuş, bir forma sokulmuş bilgi demek. Bunu bir şekle sokan var. O şekle sokan kim? Hangi el? Buna bakmamız lazım. Bunun içinde hangi katkı maddeleri var? Sağlığımıza zararlı mı değil mi? Bundan emin olmanın yolu katkı maddesi olmayan, şekle sokulmamış, hakikatin peşine düşmek.

Doğruyla hakikat arasında da bir fark var. Doğru bizim bakış açımıza göre baktığımız yerden gördüğümüz şey. Ama işin hakikati görünenle mahdut değildir. Dolayısıyla doğruyu yeterli görmeden hakikati sorgulamak, hakikatin peşinde olmak gerekiyor. Ama bugünkü teknolojiler internet, sosyal medya baş döndürücü bir hızla düşünmeden, muhakeme ve filtre etmeden bizim veri tüketmemiz üzerine kurulu, o ortamı oluşturuyor. Bizi oraya yöneltiyor.

Dolayısıyla biz bütün bu muhakeme süreçlerini pas geçiyoruz. Önümüze konan şey doğruymuş gibi onu doğru bir veri kabul edip onunla hüküm veriyoruz. O hüküm bizi yanlışa götürebilir. Hüküm verirken çok dikkat etmek; hakikatine bakmak, onun görüneniyle yetinmemek gerekir diye düşünüyorum.

Burada bir örnek vereyim. Herkesin hafızasında taze. Türkiye'de on bir ilimizde asrın felaketi olarak tanımladığımız bir deprem fırtınası yaşadık. Biz bu deprem sürecinde şunu gördük. Millet olma şuurumuzu kaybetmemişiz. Millet hangi siyasi görüşten olursa olsun kutuplaşmaya dair herkes her türlü fitneyi, her taraftan yaymaya çalışırken bütün bunları bir tarafa bırakıp yekvücut oldu. Büyük Türkiye ailesi olarak bu depremde yaraları sarmak için kenetlendi. Ama bu süreçte bir şeyi gördük. Hemen bakıyorsunuz sosyal medyadan, internetten dezenformasyon mekanizması işledi. Ve bu neyi hedef aldı? Milletin dayanışma kapasitesini hedef aldı. Bunu minimize etmek için, bertaraf etmek için, bu afetin altında kalmamız için görünmeyen bir el uğraştı ve işi öyle abarttı ki hani hükümet karşıtlığını devlet karşıtlığı noktasına taşımaya çalıştılar.

Hatta buna dezenformasyonu hafif kalır. Ben buna psikolojik harp demek gerektiğini düşünüyorum. Yani toplumun psikolojisini çökertip toplumu hedef alan art niyetli girişim. Bu girişim bu milletin sağduyusu, şuuru sayesinde başarılı olmadı. Ama müteyakkız olmamız gerektiğini ortaya koydu. Her buldukları fırsatta başlarını kaldırıp geliyorlar.

Milletimizde bazı değerlerimiz yaşamaya devam ediyor. Hedefledikleri de aileyle beraber bu değerleri de yıkmak de yıkmak değil mi?

Ü. KARABIYIK: Evet, kesinlikle öyle.  Kendimden bir örnek vereyim. Benim rahmetli dedemin babası İstiklal Harbi’ne katılmış. İstiklal madalyası sahibi. İstiklal Madalyası Kanunu'na göre o madalya büyük dedemizden dedeme intikal etmiş. Ondan babama intikal edecek, babamdan da bana, benden de inşallah evlatlarımıza. Bu ne demek? Bu o günkü o şuuru biz taşımakla mükellefiz. Bu şuuru nesillere aktarmakla mükellefiz. Mesele sadece o metal parçasını takmak değil. O metal parçasını madalya yapan, anlamlı kılan şuuru aktarabilmek. İşte bununla dertlenmek esas diye düşünüyorum. O yüzden de İstanbul Aile Vakfı gibi yapıların sayısının çoğalması, bunların birbirleriyle münasebetlerinin artması önemli diye düşünüyoruz. Bu yönde de çalışmalar devam ediyor. Derdimiz aile kalemizi sağlam tutmak.

Efendim vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Son olarak neler söylemek istersiniz.

Son olarak evli olanlara bir tavsiye ile bitirelim. Tasavvufta ana düstur nedir? İncitmeyiniz ve incinmeyiniz. Aile içi ilişkide de biz bu düsturu hakkıyla uygulayabilirsek zaten bütün problemleri çözeceğiz.

Kaynak: Altınoluk Dergisi, Sayı: 451

İslam ve İhsan

LGBT’NİN HEDEFİ GENÇLER

LGBT’nin Hedefi Gençler

CİNSİ VE AHLAKİ BAKIMDAN SAPKIN YÖNELİŞLERE KARŞI ÇOCUKLARIMIZI NASIL KORUMALIYIZ?

Cinsi ve Ahlaki Bakımdan Sapkın Yönelişlere Karşı Çocuklarımızı Nasıl Korumalıyız?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.