Abhazya'daki Müslümanlar Yüzyıllardır Ayrımcılık ve Şiddetle Mücadele Ediyor

Gürcistan'dan tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Abhazya'da yaşayan Müslüman Türklerin 1864'teki Rus-Kafkas Savaşı ile başlayan sürgün, asimilasyon ve ayrımcılıkla mücadelesi hala devam ediyor.

1877-1878'deki Osmanlı-Rus Savaşı'nın ardından nüfusunun büyük kısmını kaybeden Abhazya'daki Türklerin yaşadıkları yerlere Çarlık yönetimi Rus, Gürcü, Ermeni ve Eston aileleri yerleştirdi. Rusya'nın bölgedeki demografik yapıyı değiştirme çalışmaları sonucu Abhazya'daki Türklere ve Müslümanlara karşı devlet destekli ayrımcılık yapıldı. Sovyetler Birliği döneminde özellikle Müslüman Abhazya Türklerinin yüzde 70'i topraklarından göç etmek zorunda kaldı.

Abhazya'daki Müslümanların Uğradığı Ayrımcılık ve Asimilasyon

Ajans Kafkas Editörü Yusuf Tunçbilek ve Kafkasya üzerine araştırmalar yapan yazar Metin Sönmez, Abhazya'daki Müslümanların uğradığı ayrımcılık ve asimilasyonu değerlendirdi.

Tunçbilek, Abhazya'daki Müslüman nüfusun Rus İmparatorluğu'nun politikaları nedeniyle 19. yüzyıldan itibaren göç etmek zorunda kaldığını belirterek, "Rusya, Osmanlı Devleti tarafından Abhazya'ya yerleştirilen Müslüman Türkleri zorla göç ettirdi. Bölgede diğer dinlere mensup Abhazlar, Müslümanlar kadar göç etmeye zorlanmadı." dedi.

Müslümanlara baskıyla Hristiyanlaştırma faaliyetlerinin de uygulandığını kaydeden Tunçbilek, "Sovyet Birliği dönemi birçok bölge gibi Abhazya için de tamamen karanlık bir dönem. Abhazya'da İslam Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla yeniden yükselişe geçti." ifadesini kullandı.

Tunçbilek, nüfusun 15'inin Müslüman olmasına rağmen Abhazya'da hiç cami bulunmadığına dikkati çekerek, şunları söyledi:

"Kafkas-Rus Savaşı öncesi Abhazya'nın köy ve şehirlerinde coğrafyayla uyumlu ahşap camiler vardı ancak savaştan sonra Müslümanların yüzde 90'ı sürgün edildi. Yüz binlerce insan açlık, salgın hastalık ve diğer nedenlerden göç yollarında öldü. Camiler de zamanla yok edildi ve Sovyetler Birliği döneminde büyük bir hafıza kaybı yaşandı, dine dair ne var ne yok ortadan kaldırıldı. Abhazya'da şu an nüfusun yüzde 15'inin Müslüman olduğu biliniyor."

Diyanet İşleri Başkanlığının 1999'da Abhazya'ya din görevlileri gönderildiğini aktaran Tunçbilek, "Türkiye'den giden hocaların katkılarıyla Abhazya Müftülüğü kuruldu. Devletin desteklediği resmi bir yapıdan ziyade, sivil toplum kuruluşu nitelikli bir şeyden bahsediyoruz. Abhazya Müslümanlarının temsilcileri, her sene Türkiye'nin organize ettiği Avrasya İslam Şurası'na da katılıyor." şeklinde konuştu.

Tunçbilek, Rusya'nın Karadeniz kıyılarında stratejik öneme sahip bölgeyi Müslüman halka bırakmak istemediği için Abhazlara hayat hakkı tanımadığını vurgulayarak "Bölgede Sovyet Devlet Adamı Josef Stalin ve Sovyet Güvenlik Sekreteri ve Sovyet Gizli Polisi Şefi Lavrenti Beriya'nın başını çektiği katliamlar aslında bir nevi 'Sovyet Gürcistan'ı lehineydi, çünkü bu isimler Gürcistan kökenlilerdi." diye konuştu.

Rusya'nın 2008'de Abhazya'yı kendisine bağlamak için tek taraflı ilan ettiği bağımsızlığını tanıdığını dile getiren Tunçbilek "Rus yöneticiler tarihten bugüne her zaman bölgeyi tatil yaptıkları, kendi toprakları olarak gördü." dedi.

Tunçbilek, Rusya'nın 1995'te Abhazya'nın Pitsunda bölgesindeki tatil kompleksinin 49 yıllığına kiralanmasının halkta tepkiyle karşılandığını belirterek, "Rusya'da kim iktidara gelirse gelsin Sovyetler Birliği'nin yıkıldığını bir türlü kabul edilmek istemiyor. Abhazya elbette stratejik bir yer ve bölgede etkisini artıran Rusya, Karadeniz'deki hak iddialarını da kuvvetlendiriyor." şeklinde konuştu.

"Abhaz alfabesi Gürcüce karakterler ile değiştirildi"

Kafkasya üzerine araştırmalar yapan Sönmez de 1937'de Rusya'nın Abhazya'ya yaptığı baskıyı en yüksek seviyeye çıkardığını aktararak, o dönemde yaklaşık 3 bin aydın ve entelektüelin öldürüldüğünü söyledi. Sönmez, aynı dönemde Abhaz alfabesinin Gürcü karakterlerle değiştirildiğini ve yer isimlerinin Gürcüce yazılmaya başlandığını dile getirdi.

Abhaz okullarının kapatıldığını ve okullarda Gürcüce öğrenmeye zorlanan çocukların ayrımcılığa maruz kaldığını ifade eden Sönmez, "Bu ayrımcılık o dönemde yetişen Abhaz kuşağının zihninde özellikle acı hatıralar bıraktı, çünkü ana dillerini konuşurlarsa dayak yediler ve daha önce bilmedikleri bir dille baş etmek zorunda kaldılar." dedi.

Sönmez, Rusların ayrıca Abhaz tarihini değiştirmek için alternatif tarih yazdığını anlatarak, Gürcü tarihçi Pavle Ingoroqva'ın, "gerçek" Abhazların Gürcü olduğunu, bugünkü Abhazların ise bölgeye 17. yüzyılda gelerek Gürcü kabilesi Abhazları yerinden edip adlarını aldıklarını iddia ettiğini kaydetti.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.