Abdestin Sünnetleri

Abdestin sünnetleri nelerdir? Abdestin sünnetleri kaç tanedir? Mezheplere göre abdestin sünnetleri.

Hanefîlere göre sünnetle mendub arasında fark vardır. Sünnet, müekked olanı ifade eder. Bunlar; farz ve vâcip dışında, Hz. Peygamber’in sürekli olarak yaptığı ve sırf bağlayıcı olmadığını göstermek için nâdiren terkettiği fiillerdir. Abdest alırken ağıza ve buruna su vermek, sabah namazının farzından önce iki rekât namaz kılmak gibi. Hükmü: Bu çeşit sünnetleri yerine getiren sevap kazanır, terk eden ise, cezayı hak etmemekle birlikte kınama ve azarlamaya muhatap olur. Bunlar arasında ezan ve namazı cemaatle eda etmek gibi dinde sembol niteliği olan sünnetler de vardır ki, bunlar anlaşarak topluca terk edilirse, sünneti hafife almış olmalarından dolayı, İslâm toplumunun bunlara karşı önlem alma hakkı doğar.[1]

Yine tâat türünden olup da Hz. Peygamber’in kimi zaman yapıp, kimi zaman terkettiği fiiller de vardır ki, bunlara gayri müekked sünnet, mendup, müstehap veya âdâb denir. İkindi ve yatsı namazlarından önce kılınan dörder rekâtlık namaz, yoksullara zekatın dışında ara sıra bağışta bulunmak bu niteliktedir. Hükmü: Bunları yerine getiren sevap kazanır, yapmayan ise kınama ve azarlamaya muhatap olmaz.

ABDESTİN SÜNNETLERİ NELERDİR?

Abdestin sünnetleri şunlardır:

1. Niyet etmek: Abdesti namaz kılmak, abdestsizliği gidermek veya Cenâb-ı Hakk’ın emrini yerine getirmek niyetiyle almaktır. Dil ile: “Niyet ettim, Allah rızası için abdest almaya” denilmesi müstehaptır. Hanefîler dışındaki çoğunluk fakihlere göre ise niyet farzdır.

Hanefîler abdest âyetinde veya hadislerde abdestte niyetten söz edilmemesini delil getirmişler, ayrıca namazın diğer necasetten temizlenme ve setr-i avret gibi şartlarında da niyetin bir şart olmayışına kıyas yapmışlardır. Diğer mezhepler ise, Hz. Peygamber’in; “Ameller niyetlere göredir.” [2] hadisi yanında, namaz ve teyemmümde niyetin farz oluşuna kıyas etmişlerdir. Ayrıca, ibâdette ihlâsın gerçekleşmesi ve abdestin namaz için emredilmiş olması onların diğer dayandığı delillerdendir.[3]

Niyetin vakti elleri veya yüzü yıkamaya başlama zamanıdır.

2. Abdeste “eûzü-besmele” ile başlamak. Ebû Saîd ve Ebû Hüreyre (r.anhümâ)’dan rivâyete göre, Nebî (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın ismini anmayan kimsenin abdesti yoktur.” [4] Başka bir hadis şöyledir: “Kim abdest alır, besmele çekerse bütün bedeni için temizleyici olur. Kim de abdest alır da Allah’ın adını anmazsa, sadece abdest azaları için temizleyici olur.” [5]

3. Bileklere kadar elleri yıkamak. Eller temiz değilse, diğer uzuvları kirletmemesi için, öncelikle onları yıkamak farz olur. Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz uykusundan kalkınca, su kabına sokmadan önce elini yıkasın. Çünkü elinin nerede kaldığını bilemez.” [6]

4. Ağız ve burunu üç defa su alarak temizlemek. Ağıza su alınıp temizlenmesine “mazmaza”, buruna su alınıp temizlenmesine ise “istinşak” denir. Ağız ve burun temizliğinde sıra gözetilir ve sağ el kullanılır. [7] Hadiste şöyle buyurulur: “Sizden her kim, abdest almaya hazırlanır, sonra da, mazmaza, istinşak ve istinsar (buruna alınan suyu dışarı çıkarmak) yaparsa şüphesiz, su ile beraber ağzının ve burnunun günahları dökülür, gider.” [8]

5. Dişleri temizlemek: Hz. Peygamber döneminde diş temizliği misvakla yapılırdı. Misvak, arak denilen ağacın dalıdır. Parmak kalınlığında ve bir karış uzunluğunda olur. Dişleri temizler, ağız kokusunu giderir, ağız ve mide sağlığına hizmet eder. Yapısında diş ve diş etleri için yararı olan florür maddesi bulunduğu tespit edilmiştir. Misvak bulunamadığı takdirde sabun, fırça vb. temizlik araçlarından da yararlanarak ağız temizliğine önem vermek gereklidir.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Misvak ağız için temizleyici, Rabb’in rızasını celbedicidir.” [9] “Ümmetime ağır gelmesinden korkmasaydım, her abdest alışta misvak kullanmalarını emrederdim.” [10]

Diğer yandan misvak yalnız abdest veya namazlara mahsus değildir, kullanılması her zaman müstahsen görülerek tavsiye edilmiştir.[11] Misvak kullanmak orucu bozmaz. Kadınların oruçlu olmadıkları zaman sakız çiğnemeleri, misvak yerine geçer, çünkü ağız için temizleyicidir..

6. Sırayı gözetmek: Abdest azalarının âyetteki sıraya göre ardarda, yani önce yüzün, sonra kolların yıkanması, sonra başın meshedilmesi, sonra da ayakların yıkanmasıdır. Ayaklarda mest varsa, meshedilir. Bu sıranın gözetilmemesi halinde yine abdest sahih olur, fakat sünnete aykırı düşer.

Şâfiî ve Hanbelîlere göre abdestte sıranın gözetilmesi farzdır.[12]

7. Çift organlarda, yıkamaya sağdan başlamak: Buna göre sırası gelince, önce sağ kol ve sağ ayak yıkanır. Hz. Âişe (r. anhâ)’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Rasûlullah (s.a.s) ayakkabı giymede, saç taramada, temizlikte ve her işinde sağdan başlamayı severdi.” [13] Hadis-i şerifte sayılanlar örnek kabilindendir. Bedenin diğer yerlerinde de yıkamaya sağ taraftan başlanır. Sağdan başlamak her şeyde sünnettir.

8. Abdest uzuvlarını üçer defa yıkamak: Bu üç defa yıkamanın birer defası farz, diğer ikişer defası da sünnettir. Üçten fazla veya eksik yıkamak sünnete aykırıdır. Ancak şüpheden kurtulmak veya suyun azlığı gibi bir sebep bulunursa bu durum müstesnadır.

Hz. Peygamber ashâb-ı kirama abdest almasını öğretirken, abdest uzuvlarını birer defa yıkayarak abdest almış; “Bu, Allah’ın, kendisi ile namazı kabul ettiği abdesttir.” buyurmuş, ikişer defa yıkayarak abdest almış; “Bu, Allah’ın, kendisi ile, ecri ikiye katladığıdır.” buyurmuş, üçer defa yıkayarak aldığı abdestten sonra da; “Bu, benim ve benden önceki peygamberlerin abdestidir.” buyurmuştur.[14]

Çoğu fakihlere göre başı bir defa meshetmek yeterlidir. Çünkü pek çok hadiste, Allah Rasûlünün diğer uzuvlarını iki veya üç defa yıkadığı belirtilirken, başa bir defa mesih yaptığı belirtilmiştir.[15] Yalnız Şâfiîler başa üç defa meshin sünnet olduğu görüşündedir. Onlar, Hz. Enes (r.a)’den nakledilen “Üç daha faziletlidir” sözü ile, bazı sahabe uygulamasına dayanırlar.[16]

9. Abdestte elleri veya ayakları yıkamaya parmak uçlarından başlamak.

10. Parmak aralarını yoklamak (hilâllemek). Abdestte, ellerin parmakları birbirine sokularak, ayak parmakları ise el parmaklarından birisi aralarında gezdirilerek, kuru yerin kalmaması sağlanır. Parmakları suyun içine sokmak, yoklamak yerine geçer. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Parmaklarınızın arasını yoklayınız ki, onların arasına cehennem ateşi girmesin ve onları yoklamasın.” [17]

11. Sakalın içine su girmesini sağlamak: Abdest alırken sık sakalı bulunanların sakallarını, parmaklarını sakalın içine sokarak alt taraftan üst tarafa doğru hareket ettirmesine yoklama (hilâlleme) denir. Kısa ve seyrek sakalın altına su kolay gireceği için yıkama yeterli olur. Hadiste: “Müşriklere muhalefet edin, bıyıkları kısaltın, sakalı uzatın.” [18] buyurulmuştur. Hz. Peygamber’in abdestte bir avuç suyla sakalını hilâllediği ve “Rabbim bana bu şekilde emretti” dediği nakledilir.[19]

12. Başın tamamını bir su ile meshetmek: Buna “kaplama mesh” denir. Abdest alan kimse ıslak olan iki avucunu ve parmaklarını başının ön kısmından başlayarak arka kısmına kadar, başın tamamını kaplayacak bir şekilde arkaya doğru çekerek mesheder. Bu sünnettir.[20]

13. Kulakları meshetmek: Çoğu fakihlere göre, yeni bir su ile kulakların içten ve dıştan meshi sünnettir. Delil; Abdullah b. Zeyd’den nakledilen şu hadistir: “O, Rasûlullah (s.a.s)’i abdest alırken gördü, başını meshederken kullandığı sudan başka kulakları için de su aldı.” [21] Hanbelîler; “Kulaklar baştandır” [22] hadisine dayanarak bu meshi vacip kabul ettiler. Ancak bu hadis ehl-i ilim tarafından zayıf sayılmıştır.[23]

14. Abdest uzuvlarını, üzerine dökülen su ile ovmak: Fakihlerin çoğunluğuna göre ovma sünnettir. Çünkü abdest âyetinde emredilmemiş, sünnette de çok açık bir biçimde sabit olmamıştır. Malikîler ise ovmayı farz sayarlar.[24]

15. Abdest uzuvlarını ara vermeksizin yıkamak: Yani henüz biri kurumadan, diğerini yıkamaya başlamak. Buna “muvâlât” veya “vilâ” denir. Aşırı sıcak yüzünden, yıkanan uzvun hemen kuruması abdesti etkilemez. Bazı fakihlere göre, ara vermemekten maksat, abdest arasında başka bir işle uğraşmamaktır. Hanefî ve Şâfiîler ara vermemeyi sünnet sayarken, Malikî ve Hanbelîler farz kabul ederler.[25]

16. Boynu meshetmek: Başı ve kulakları meshettikten sonra iki elin arkaları ile ve üçer parmakla yeni bir su almaya gerek olmaksızın boyun meshedilir. Bazı kaynaklarda, boynu meshetmek, müstehap veya menduplar arasında zikredilmiştir.[26]

Dipnotlar:

[1] Şaban, age, s.214. [2] Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 1; Müslim, İmare, 155 [3] bk. el Meydânî, age,, I, 16; Kâsânî, age, I, 17; İbn Âbidin, age, I, 98-100; Şirâzî, a.g. e., I, 14; İbn Rüşd, age,, I, 21; İbn Kudâme, age,, I, 110 vd.; Zühaylî, age, 225 vd. [4] İbn Mâce, Tahâre, 41. [5] Şevkânî, Neylü’l-Evtar, I, 135. [6] Buhârî, Vüdû’, 26, Bed’ü’l-Halk, 11; Müslim, Tahâre, 87, 88; Ebû Dâvud, Tahâre, 50; Tirmîzî, Tahâre 19; Nesâî, Tahâre, 72. [7] İbn Âbidîn, age, I, 108 [8] Müslim, Müsâfirûn, 294; İbn Mâce, Tahâre, 6 [9] Şevkânî, age, I, 102; Buhârî, Savm,. 27; Nesaî, Tahâre, 4. [10] Müslim, İmâre, 103, 106-108; Tahâre, 42, Mesâcid, 219; Buhârî, İmân, 26, Mevakit, 24, Cuma, 8, Savm, 27; A. İbn Hanbel, I, 80, 120, II, 245. [11] İbnü’l-Hümâm age, I, 15 vd.; Meydânî, age, I, 14; Şirâzî,age, I, 13; İbn Kudâme, age, I, 95-97. [12]
Kâsânî, age, I, 17vd., İbnu’l-Hümâm, age, I, 23; İbn Rüşd, age, I, 16. [13] Buhârî, Salât, 47, Et’ime, 5; Müslim, Tahâre, 66, 67. [14]
Buhârî, Vudû’, 22-24; Ebû Dâvud, Tahâre, 52-54; Tirmîzî, Tahâre, 32-35; İbn Mâce, Tahâre, 45-47. [15] bk. Buhârî, Vudû’, 7, 24, 28, 38-42, Savm, 27; İbn Mâce, Tahâre, 6, 51-53; A. İbn Hanbel, I, 58, 59. [16] Zühaylî, age, I, 247, 248. [17] Ebû Dâvud, Tahâre, 56, 59; Tirmîzî, Tahâre, 30, Savm, 68; Nesaî, Tahâre, 91 [18] Müslim, Tahâre, 56; Ebû Dâvud, Tahâre, 29; Tirmîzî, Edeb, 14; Nesaî, Zîne, 56 [19] Zeylâî, age, I, 23; Şevkânî, age, I, 148 [20] Şevkânî, age, I, 158 [21] Zeylâî, age, I, 22 [22] Şevkânî, I, 180 [23] Zühaylî, age, I, 249 [24] Şevkânî, age, I, 244; Zühayli, age, I, 235 [25] İbn Âbidîn, age, I, 113; İbn Rüşd, age, I, 17 [26] bk. Mevsılî, İhtiyâr, I, 9; Zühaylî, age,, I, 253; İbn Abidîn, age,, I, 115.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ABDEST NEDİR?

Abdest Nedir?

ABDESTİN FARZLARI

Abdestin Farzları

KUR’AN’A VE SÜNNETE GÖRE ABDEST NASIL ALINIR?

Kur’an’a ve Sünnete Göre Abdest Nasıl Alınır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.