Peygamberimizin Edep ve Nezâketi

Peygamberimiz (s.a.s.) kusurlunun kalbini kırmamak için ne yapardı? Peygamberimizin (s.a.s.) rivayet edilen edep ve nezâketi.

Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz son derece temiz, nâzik ve edepli bir insandı. Kılık-kıyafetin, saç ve sakalın temiz ve tertipli olmasını tavsiye ederdi. Söz ve hareketleriyle kimseyi rahatsız etmezdi.

Peygamber Efendimiz, insanların kullandığı hiçbir kötü ve kaba sözü ağzına almaz ve şöyle buyururdu:

“Kıyâmet günü, mü’min kulun terâzisinde güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allah Teâlâ, çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.” (Tirmizî, Birr, 62/2002)

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- şöyle der:

“Ahlâkı, Peygamber Efendimiz’den daha güzel bir başka insan yoktur. Onun nezâketine küçük bir örnek vermek gerekirse, ashâbından veya âilesinden kim Oʼnu çağırsa hemen; «Buyur!» diye karşılık vermesi zikredilebilir. Sahip olduğu bu yüce ahlâk sebebiyle Allah Teâlâ:

«Muhakkak ki Sen, büyük bir ahlâk üzeresin!» (el-Kalem, 4) âyet-i kerîmesini inzâl buyurdu.” (Vâhidî, Esbâb, s. 463) Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yüksek sesle konuşmazdı. İnsanların yanından yavaşça ve tebessümle geçerdi. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kimsenin yüzüne tecessüs derecesinde / ayıbını araştırırcasına bir dikkatle bakmazdı. Tâbiînin büyüklerinden Mücâhid bu hususta şöyle der:

“Kişinin din kardeşinin yüzüne keskin nazarlarla bakması, dönüp giderken bakışlarıyla arkasından takip etmesi ve «Nereden geliyorsun?», «Nereye gidiyorsun?» diye sorması, hoş olmayan davranışlardandı.” (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, no: 771, 1157) 

EFENDİMİZ KUSURLUNUN KALBİNİ KIRMAMAK İÇİN NE YAPARDI?

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, yüksek hayâ, edep ve nezâketi sebebiyle kimsenin hatâsını yüzüne vurmazdı. Bir kişiden kendisine, hoşlanmadığı bir söz ulaştığında:

“Filâna ne oluyor ki şöyle şöyle söylüyor!” demez, -o kusurlu muhâtabı meçhul hâle getirip herkesi o yanlıştan sakındırmak üzere-; “Bâzı kimselere ne oluyor ki şöyle şöyle söylüyorlar!” buyurarak ince bir nezâket örneği sergilerdi. (Ebû Dâvûd, Edeb, 5/4788) Yine ashâbının mânevî terbiyesinde nezâkete son derece ehemmiyet veren Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, herhangi bir kusur işlendiğinde o kusurlunun kalbini rencide etmemek için onu gizler ve kendisine galat-ı ru’yet (görme hatâsı) izâfe ederek:

“−Bana ne oluyor ki sizi böyle görüyorum?!” buyururdu. (Bkz. Buhârî, Menâkıb, 25; Müslim, Salât, 119)

Efendimiz’in edep, nezâket ve tevâzuuna dâir pek çok misal mevcuttur. Bu güzel misâllerden biri de şudur:

Bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yolda yürürken, bir kişi merkebiyle geldi:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Buyurun, Siz de binin!” dedi ve kendisi merkebin gerisine doğru çekildi. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Hayır! Sen kendi hayvanının ön tarafına binmeye benden daha çok hak sahibisin. Ancak orasını bana ikrâm ediyorsan o başka!” buyurdu. O sahâbî de:

“–Evet, ön tarafı Sizʼe ikrâm ediyorum.” dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de merkebe bindi. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 58/2572)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Fahr-i Âlem – Habîbi Hüdâ Hz. Muhammed Mustafâ, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR?

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.