Âşık Olduğunuzu Nasıl Anlarsınız?

Hakk’ı gerçek sevenlere, hakîkaten dünya, cennet hâline gelir; çünkü onların gönüllerini Allah sevgisi öyle ihâta eder ki, abes hiç birşey göremezler. Severler, severler, severler gene severler, sevgi sözünden başka her konu onları, sıkar sıkar, huzurlarını alır.

Sevgi tam kemâl bulunca, o zaman yalnız Allah’ın sevdiğini severler. Allah’ın buğz ettiği müşrikleri, din düşmanlarını sevemezler, onlar da onlara buğz ederler, düşman bilirler.

Denilmiştir ki: Hakîkî sevgi, muhabbet üç şeyle belli olur:

  1. Seven, sevdiğinin sözünü başkalarının sözüne tercih eder.
  2. Kişi, sevdiğinin sohbetini, başkalarının sohbetine tercih eder.
  3. Kişi sevdiğini memnun etmeği başkalarını memnun etmeğe tercih eder.

ÂŞIK KİMDİR?

Bir âlime sorulur:

– Âşık kimdir ve hâli nedir?

Cevap verir:

– İnsanlarla az haşır-neşir olur. Rabbı ile daha çok başbaşa kalır. Görünüşü sessizdir. Fakat devamlı tefekkür hâlindedir. Baktığı zaman görmez, çağrıldığı zaman işitmez. Konuşulduğu zaman anlamaz. Başına bir felaket gelse üzülmez. Aç kalsa açlık hissetmez. Görünüşü pejmürdedir. Allah’tan başkasından korkmaz. Tenhalarda, Allah’a münâcaat eder. Dünyalık yüzünden, dünyacılarla çekişmez.

Kim üç şeyi iddia eder, üç şeyden kendini temizlemez ise o aldanmıştır.

  1. Allah’ın koyduğu ahlâk esaslarına uymanın zevkliliğini söyler, fakat dünyanın sevgisini bırakmaz ise.
  2. Amellerini sırf Allah için yapmayı sevdiğini söyler, fakat insanların da kendisine tâzim etmesinden hoşlanır ise.
  3. Allah Teâlâyı sevdiğini söyler, fakat nefsini terbiye etmez ise o kimse aldanmıştır.

Gene sevgi hakkında, Abdülkâdir Geylânî -kuddise sirruh- buyurur:

– Zâhidler cennette yerler. Ârifler, kendileri dünyada bulundukları hâlde yerler. Allah’ı sevenler ise dünyada da yemezler, âhirette de.

ONLAR YALNIZCA ALLAH'I İSTERLER

Onların yiyecekleri de, içecekleri de, Rabbları ile olan ünsiyetleri, O’na yakınlıkları ve O’nun cemâline nazarlarıdır, bakışlarıdır.

Onlar, önce âhiret karşılığında, dünyayı satmışlardır. Allah’a olan sevgide sadâkat gösterenler dünyayı da âhireti de satmışlardır. Onlar yalnız Allah’ı isterler. O’ndan gayrı hiç bir şeyi istemezler. Alış-veriş işi tamamlandığı zaman, Allah’ın keremi galip gelir. Bunun üzerine, sırf bir mevhibe olarak dünyayı da âhireti de, onlara tekrar verir ve almalarını ister.

Onlar da dünyayı da, âhireti de, dolgun olmalarıyla beraber, hatta her ikisinden de müstağnî bulundukları hâlde, sırf Allah’ın emrinden dolayı bu ikisini de alırlar. Bunu sırf kadere uymak ve ona karşı hüsn-i edeble hareket etmek için yaparlar. Allah’ın emri üzerine dünyayı da, âhireti de kabul edip, bu esnada şöyle derler:

– Biz bunları kabul ediyoruz. Hiç şübhe yok ki, Sen, bunları alırken neyi murad ettiğimizi biliyorsun. Ey Rabbımız! Sen biliyorsun ki, biz Senden râzıyız, yalnız Seninle tatmin oluruz. Senden gayrısı ile hiç bir râbıtamız yoktur. Biz açlığa, susuzluğa, çıplak kalmağa, hor ve hakir görülmeğe râzıyız. Senin kapında atılmış olmağa da râzıyız.

Onlar, bütün bunlara râzı oldukları ve nefsleri ile beraber, Allah’ın huzurunda sükûnete erdikleri zaman, Allah Teâlâ onlara, rahmet nazarı ile bakar. Kendilerini zilletten sonra aziz kılar. Fakirlikten sonra zengin yapar. Onlara dünya ve âhirette kendi zâtının yakınlığını bahşeder.

Bunlar azın da azıdır. Kemâlâtın zirvesine ulaşmış, mürşid-i kâmillerdir.

Kaynak: Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri-2, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.