Zor Kişilerle Güzel Geçinmenin Yolları

Geçimin en önemli basamaklarıdır, incitmemek ve incinmemek. Zira incitmek geçimin önündeki en büyük engeldir. Mümine yakışan, sözleri ve davranışlarıyla kimseyi kırmamak, ilahî nazargâh olan gönle keder düşürmemektir. Bununla birlikte kişinin çevresinden kolayca incinmesi, hoşgörüden uzak, sürekli olarak eksik ve kusurları gören bir tavırla ikili ilişkiler içinde bulunması da geçim yollarını tortularıyla tıkar.

İrfan geleneğinde incitmemek ve incinmemek makbul insanın vasıfları arasında sayılmıştır. Meşhur âlim Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın “Cihan bağında ey akıl, budur makbul-i insü cin, ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin!” sözleri de bu hakikate vurgu yapmaktadır. İncinmemenin yolları daha meşakkatlidir. Kişinin “incitme” eyleminin öznesi olup başkalarını incitmekten kaçınması doğrudan bireysel çabası ve davranışlarıyla ilişkili iken “incinme”de nesne konumundadır. Bu nedenle de çevresinde kırıcı, kaba, hoyrat davranışlarda bulunan insanlar varken incinmemesi aslında çok daha büyük bir olgunluğun göstergesidir.

GEÇİNMEYE GÖNLÜ OLMAK

“Geçinmeye gönlü olmak” diye bir ifade vardır dilimizde. Bu ifade bize, geçinme sanatının temelinde niyet olduğunu anlatır. Kişinin incitmemeye ve incinmemeye niyet etmesi, ardından gayretle davranışlarını biçimlendirmesi, sözlerini arındırması gerekir. Niyetin iyi olmadığı bir durumda sonucun iyi olması elbette mümkün değildir. Belki de büyüklerimiz bu yüzden “Niyet hayır, akıbet hayır” derler. Davranışların özünü kişinin niyeti oluşturur. İnsanların aralarındaki geçimsizlik çoğu zaman niyetin iyi olmamasından kaynaklanır. Niyet o kadar önemlidir ki hataların bile üstünü örtebilir. İyi geçinme için yola çıkmış kimse, kusurları eksikleri görmez. Görse bile bunu büyük bir meseleye dönüştürmez. Geçinme yönünde iyi niyeti olan kimse, daha baştan bu kararıyla davranışlarını belirlemiş olur.

İnsanlar farklı farklı özelliklerde yaratılmışlardır. “Rabbin dileseydi insanları elbette tek bir ümmet yapardı. Fakat onlar hep ihtilâf içinde olacaklardır, Rabbinin esirgedikleri müstesna; zaten O, insanları buna uygun yaratmıştır…” (Hûd, 11/118.) ayeti bu farklılığı ifade etmektedir. Önemli olan tüm bu farklılıklara rağmen birbirini kabullenebilmektir. Farklar, Yaradan’ın bir lütfudur. İnsanların farklılığı onları tanıma noktasında merak uyandırır. Şayet tüm insanlar aynı özelliklere sahip olmuş olsaydı birini tanıyınca hepsini tanımış olurduk. Her insan benzersizdir. Keşfedilmeyi bekleyen…

HER İNSAN BİR ÂLEM

İnsan;  düşünen, konuşan, akıl sahibi olan varlık… Maddi ve manevi nitelikleri haiz, çeşitli mizaç özelliklerine sahip pek çok farklı yeteneklerle donatılmış olan… Her insan bir âlem aslında, her insan birbirinden farklı kişilik özelliklerine sahip. Kişiliği daha çok bireyin kendine özgü belirgin özelliklerinin bütünü, şahsiyet olarak tanımlıyor psikoloji ilmi. Ve bireyin toplum içinde öğrenerek edindiği pek çok davranış kalıbını da bir bütün olarak kişiliğin içine dâhil ediyor. Kişilerin bireysel ve toplumsal ilişkilerini belirliyor bu kişilik özellikleri, dolayısıyla bir anlamda kişinin geçim ehli olup olmadığının da ipuçlarını veriyor.

Yine psikoloji ilmi “zor kişiler” tanımlamasını ekliyor gündelik hayatın literatürüne. “Nedir zor kişilik?” diye sorduğumuzda Psikoterapist Nazlı Özburun öncelikle kimlere zor kişilik diyebileceğimizin cevabını veriyor: “Zor kişiler dediğimizde doğuştan getirilen mizaç özelliklerinin aşırı uçlarda belirginleştiği kişileri anlayabiliriz. Psikoloji literatüründe bu kişiler ‘kişilik bozuklukları’ kategorisinde ele alınır. Örneğin; oldukça öfkeli olmak veya oldukça üzgün olmak kişiyi ‘zor kişi’ hâline getirir. Öfkeli veya kızgın olmak duruma uygun bir duygu olarak ortaya çıktığında sorun olmazken sürekli ve kontrol edilemeyen öfke veya sürekli bir üzüntü hâli kişiyi zor kişi olarak tanımlamamıza neden olur.”

Görüldüğü üzere zor kişilik bir anlamda duygu durumlarında aşırıya kaçma hâli olarak tanımlanıyor. Dr. Erol Özmen de zor kişilerin, kişilik yapıları nedeniyle diğer insanları, yaşananları olduğundan farklı algılama ve yorumlama eğilimde olduklarının altını çiziyor ve ekliyor, “Zor kişi olarak nitelenen insanların özellikleri kişilik yapısına göre değişir. Örneğin narsistik kişilik yapısı bencil iken çekingen kişilik yapısına sahip bir kişi bencil değildir. Ancak yine de bazı ortak özelliklerinden söz etmek istersek çarpık algılama, yalnız kendi penceresinden görme, doğrusu açık bir şekilde görülüyor olmasına karşın kendi bakış açısında diretme gibi özellikleri sayabiliriz.”

Geçinme sanatı da aslında bu tür zor kişilik özelliklerine sahip insanlarla karşı karşıya kaldığımızda devreye giriyor. Muhatabımızla ilişkilerimizi çıkmaz sokaklara sürüklemeden, ruhlarımızın örselenmesine izin vermeden geçimin yollarını aramak gerekiyor. Böylesi ilişkilerde telafisi zor yaralara mahal bırakmadan geçimi sağlamak da kimi zaman tek tarafın bireysel çaba ve beceresine kalıyor. Kişinin öncelikle kendi ruh ve beden sağlığını koruması için bir takım ön kabullerle adımlar atması, kısacası incinmemeyi başarabilmesi gerekiyor. Özburun, bu bağlamda incinmemenin yollarını şöyle ifade ediyor, “Zor kişilik özelliği olan biriyle yaşamak durumunda kalan kişinin yapacağı en doğru şey muhatabının özelliklerini dikkate alarak ilişkiyi düzenlemektir. Zor kişinin davranışlarının altında yatan sebepler bambaşka olabilir, dolayısıyla muhatabın olumsuz davranışları kişisel algılanmamalıdır.” Özmen de zor kişilerle geçinmeye çalışırken yapılan en büyük yanlışın onları değiştirmeye çalışmak olduğunu söylüyor. Özmen, zor kişilerle geçinmenin imkân dâhilinde olduğunu vurgulayarak yapılması gerekeni ise şöyle açıklıyor, “Zor insanlarla geçinmeye çalışan kişinin asıl yapması gereken zor insanın davranışlarından neden bu kadar etkilendiğini çözmeye, bunlardan daha az etkilenmenin yollarını bulmaya ve ilişki sürecinde yaşadığı duyguları yönetmeye çalışmaktır.”

Yaşamımızda kimi zaman zor kişilik özelliklerine sahip insanlarla ikili ilişkiler içinde bulunmak durumunda kalabiliriz. Bu kişi; bir öğretmen için öğrencisi, bir üniversite öğrencisi için yurtta yatakhane arkadaşı, bir çalışan için işvereni olabilir. Dahası doğrudan ailemiz içinde zor kişilik özelliklerine sahip insanlar bulunabilir. Özburun ve Özmen’in de ifade ettikleri üzere bu tür bir durumla karşı karşıya kaldığımızda geçimin yollarını bulmak önemlidir.

GEÇİMİN ANAHTARI HOŞGÖRÜ

Çoğu zaman insanların geçinme konusundaki yanlışları, birbirlerinin farklılıklarını kabul etmeyişlerinden kaynaklanabilmektedir. Zira geçim sıkıntıları, zor kişilik olarak tanımlanan kişilerin dışında da toplumsal hayat içinde zaman zaman baş göstermektedir.  Aslında tahammül etmeyi öğrenmek çok önemlidir. Bu aynı zamanda bir ahlak unsurudur. Herkes birbirini sevmek zorunda değildir. Ancak farklılıkları kabul ederek geçinme gayreti göstermek, toplumsal yaşam için bir zarurettir.  Karşımızdakini değiştirmeye çalışmaktan ziyade onu olduğu gibi kabul etmek, aslında iyi geçinmek için de önemli bir ilkedir.  Bu yöntemi Hz. Muhammed’in de hayatında uyguladığını görüyoruz. O, muhatabının özelliklerine göre davranırdı. Şayet bir çocuksa muhatabı kuşu öldüğünde onu ziyarete gider hâl hatır sorardı. Veya bir yaşlıysa karşısındaki kişi, ona latife yapar ve onun hâline göre muamelede bulunurdu.  Farklılıkları gözeterek davranışlarımızı biçimlendirmek, insani ilişkilerde sağlıklı bir iletişim kurulması ve güzel geçim için esastır. Farklı mizaçlara tahammül ve hoşgörü, kişiyi geliştiren bir tutumdur. Yaratılanı Yaradan’dan ötürü hoş görmek, hem dinimizin hem de kültürümüzün temelini oluşturur.

TATLI DİL GÜLER YÜZ

İyi ve güzel geçinmenin önemli bir ilkesi de güzel konuşmaktır.  Yüce Allah, Kur’an da “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler; çünkü şeytan aralarına girer...” (İsrâ, 17/53.) buyurmaktadır. Tatlı dilin insan üzerindeki etkisi inkâr edilemez. Güzel ifadeler kişide olumlu duyguların yeşermesini sağlar. Bu da aralarında yakınlığa sebep olur. Hz. Peygamber bunu hayatında tatbik etmiştir. Torunlarına “Cennet kokusu”, “Gözümün nuru”, “Reyhanlarım” diye hitap etmiştir. Ailesi ve arkadaşlarına hitabında da hep güzel sözleri tercih etmiştir.

İnsanlar arasındaki bazı geçimsizliklerin olumsuz bir dil kullanılmasından kaynaklandığını görüyoruz. Cenabı Hak, Hz. Musa ile Hz. Harun’a tebliğ görevini verirken kullanılan dilin önemine dikkat çeker. Firavun gibi ilahlığını ilan etmiş, halkına zulmeden bir kralla dahi konuşma üslubunu Kur’an’da şu şekilde görmekteyiz. “İkiniz beraber Firavun’a gidin, çünkü o sınırı çok aştı. Yine de ona söyleyeceklerinizi yumuşak bir üslupla söyleyin, ola ki aklını başına toplar veya içine bir korku düşer.” (Tâhâ, 20/43-44.).

Aslında bu yöntem tüm peygamberler tarafından uygulanmıştır. Kur’an-ı Kerim’de, Hz. Muhammed’e hitaben, “Sen onlara sırf Allah’ın lütfu sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi…” (Âl-i İmrân, 3/159.) buyrulmaktadır. Bu ayetler yumuşak üslubun ehemmiyetini ve nebevi bir yöntem olduğunu da göstermiş oluyor bizlere.

TECESSÜSTEN KAÇINMAK

Geçinme sanatının inceliklerinden biri de ayıpları ve kusurları araştırmamak, tecessüsten kaçınmaktır. İnsan olarak herkesin hata ve kusuru vardır. Başkalarının hataları yerine kendi kusurlarıyla meşgul olan kişi, daha faydalı bir iş yapmış olur. Böylece hem kendini düzeltme imkânı bulur hem de insanlarla olan ilişkisi daha güzelleşir. Herkes kendi hatalarının unutulmasını ister. Başkaları tarafından kusurlarının ortaya çıkarılması kişiyi mahcubiyete düşürür. Toplumda huzur ve barışı bozar. Arkadaşlık ve aile ilişkilerini bitirir. Kusur aramayı alışkanlık hâline getirenler toplumda geçimsiz ve sevilmeyen kimseler olurlar. İnsanlar arası ilişkilerde hoşgörü, hayatı kolaylaştırır ve yaşanabilir kılar. Çünkü insan sürekli hata yapabilen bir varlıktır.

ÖFKEDEN UZAKLAŞMAK

İnsan ilişkilerinde olumsuz duygular geçimsizliği artıran faktörlerdendir. Özellikle öfke pek çok problemin kaynağıdır. “Onlar (takvâ sahipleri) bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah işini güzel yapanları sever.”  (Âl-i İmrân, 3/ 134.) ayetinde öfkeyi yenmenin kişiyi takva ehli yaptığı vurgulanmaktadır. Güzel geçinmek isteyen herkes öfkesini yenmeyi öğrenmelidir. Bunun önemini Hz. Peygamber’in bir ifadesinden daha iyi anlıyoruz. “Güçlü kimse insanları güreşte yenen değil, bilakis öfke anında kendisine hâkim olandır.” (Müslim, Birr, 107.). Sabırlı olmak, öfkeyle hareket etmemek pek çok meselenin büyümeden hallolması için en temel prensiptir.

BİRAZ EMPATİ ÇOKÇA GAYRET

Şüphesiz çevresindeki insanlarla iyi geçinmek isteyen herkesin empati yapmayı da bilmesi gerekir. Başkalarının duygularını, davranışlarını an-

lamaya çalışmak, beraberinde hoşgörüyü ve anlayışlı olmayı getirir. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) “Sizden biri, kendisi için istediğini (Müslüman) kardeşi için de istemedikçe (gerçek anlamda) iman etmiş olamaz.” (Buhârî, Îmân, 7.) derken aslında bunun önemini vurguladığını görmekteyiz.

Geçim tabii ki tek taraflı bir durum değildir. Karşılıklı olarak gösterilecek gayretle mümkün olabilir. Güzel geçinme isteği olmayan bir insanla uzlaşmaya çalışmak şüphesiz hem yorucu hem de netice itibariyle çok zordur. İnsan sosyal bir varlıktır. Bunun için yalnız başına hayat sürdüremez.  Bu yüzden diğer insanlarla işbirliğine ihtiyaç duyar.

İYİ GEÇİNMEK DİNÎ BİR VAZİFEDİR

Beşeri ilişkilerde saygıyı ve mesafeyi koruyarak toplumsal huzurun sağlanması mümkündür. Kur’an’da insan mahlûkatın en şereflisi olarak zikredilir. İnsanı yaratan ona değer vermiştir. İşte bu değerin bilinmesi gerekir. Başkalarına değer vermeyenin değer beklemesi abestir. İnsanların iyi geçinmesi aslında dinî bir vazifedir. Muamelat İslam’ın üzerinde çokça uyarı yaptığı bir alandır. Allah’ın yarattığı bir kul olması bile muhatabımıza karşı tutumumuzu belirlemede esas olmalıdır.

Hayat yolculuğunda yanımızdaki kişiler, aslında bizim yaşamımızın şahitleridir. Bu şahitlik sadece bu dünyada değil ahirette de bizim için önemlidir. Bu hakikatten hareketle etrafımızdaki insanlarla iyi geçinme gayreti içinde olmalıyız. Hiç kimse hayatın güzelliklerini veya acılarını tek başına yaşamak istemez. Daima dayanacağı bir insan, konuşacağı bir dost arar. Aslında aradığımız kadar aranan dost, arkadaş, eş, kardeş olabilmektir önemli olan.

AİLEDE GÜZEL GEÇİM

İnsan davranışlarının ve kişiliğinin geliştiği yer ailedir. Aile yapısı hem kişiliğin oluşumunda hem devamında en temel faktördür. Yetişkinlik döneminde bu davranışların değiştirilmesi çok zordur.  Çocukluk bu anlamda hayatın en önemli dönemidir. Şayet böyle uyum problemleri yaşayan çocukların ebeveynleri erkenden bunu fark etmişlerse pek çok şey yapabilirler. Henüz çocukken arkadaşlarıyla geçinemeyen birinin ilerleyen yıllarda bu sıkıntısının devam edeceğini bilmemiz gerekir. Bu konudaki problemi erkenden fark etmek belki de ilerde yaşanabilecek sıkıntıları daha başında ortadan kaldırmaya vesile olabilir. Ayrıca ebeveynler kendi aralarındaki ilişki biçimleri ile de çocuklarına örnek olmaktadırlar.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in (s.a.v.) ailesine olan tutum ve davranışları şüphesiz bizim için en güzel örnektir. O, ailesiyle olan münasebetlerinde daima güler yüzlü, hoşgörülü ve affediciydi. On yıl Hz. Peygamber’in yanında kalan Enes b. Malik (r.a.), Hz. Muhammed’i (s.a.v.) anlatırken “Onun kadar ailesine şefkatli ve merhametli olan bir kimseyi hayatım boyunca görmedim.” demiştir.

Yunus Emre, şiirinde güzel geçinmeyi şöyle anlatıyor:

Çiçeklerle hoş geçin, balı incitme gönül.

Bir küçük meyve için dalı incitme gönül.

Mevla verince azma, geri alınca kızma,

Tüten ocağı bozma, külü incitme gönül.

Dokunur gayretine, karışma hikmetine,

Sahibi hürmetine, kulu incitme gönül.

Sevmekten geri kalma, yapan ol yıkan olma,

Sevene diken olma, gülü incitme gönül.

Kaynak: Dr. Lütfiye Gülay Bilgin, Diyanet Dergisi

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.