Zail Ne Demek? Zail Ne Anlama Gelir?

Zail ne demek? Zail kelimesinin anlamı nedir? Zail kelimesine örnek cümleler...

Zâil: Zevâl bulan, yok olan anlamına gelmektedir.

ZAİL KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

Ensâr, Muhâcirlere mal ve mülklerini arz ederek:

“İşte malım! Al, yarısı senin!..” dedi. Fedâkârlık ve ferâgatte kâbına varılmaz bir İslâm kardeşliğinin temeli böylece atılmış oldu. Medîne, İslâm târihindeki ölmez mevkiine ve zâil olmaz îtibârına mazhar oldu. Medîne’de ezanlar, Ramazanlar, bayramlar, zekâtlar, muhârebeler ayrı bir tecellî ve ayrı bir ulviyyetle ümmete numûne ve emsâl oldu.

*****

Diğer taraftan şunu da unutmayınız ki, Allâh Teâlâ, hiçbir günahkâr kulundan vazgeçmez. Nasıl ki bir babanın âsî bir evlâdının, isyânı sebebiyle babasına nisbeti zâil olmayıp evlât olma vasfı değişmez ise, günahkâr kul da bunun gibidir. Böyle olduğu şununla da sâbittir ki, Cenâb-ı Hak, günahkâr bir kulunun günâhının söylenmesini «gıybet» nâmıyla ağır günahlardan biri olarak îlân etmiştir. Üstelik din kardeşini küçümseyerek alay edene Kur’ân-ı Kerîm’de:

«Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay hâline!» buyurmuştur.

Bir kulun söz edilen günâhı küçük günahlardan bile olsa, onun başkaları tarafından açığa çıkartılması ve ifâde edilmesi «gıybet» nâmıyla büyük bir günah olmaktadır.

*****

Böyle bir ilmî gerçeği, yâni âdeta ilâhî bir kompitür olan DNA’yı, bundan on dört asır önce ümmî bir insanın kendiliğinden söyleyebilmesini, hangi idrâk kabul edebilir?” dedi ve bu hususta daha birçok fennî îzahta bulundu.

Sonra da Yûnus Dede’den dinlediklerinden ilhâm alarak varlığın bir yerden başlayabilmesi için var edicilik sıfatını hâiz ve var edilmek ihtiyâcından berî bir ilk sebebin varlığının, aklen ve mantıken zarûretine dâir bir sürü akâid ve ilm-i kelâm bilgisi nakletti. Sonra o ilk sebebin Allâh olduğunu, O’nun varlığına ancak kâinattaki varlıkları tahlîl ile vukuf peydâ edilebileceğini, Cenâb-ı Hakk’ın zâtının hakîkatini kavramanın ise, insan idrâkini aşan bir durum olduğunu; zîrâ göz, kulak ve diğer uzuvlar gibi aklın da belli bir sınır içinde fonksiyon icrâ edebileceğini uzun uzun anlattı.

Delikanlının başlangıçtaki lâkaydîsi zâil olmuş, karşısındakinin sıradan bir adam olmadığını yavaş yavaş kavramaya başlamıştı. Ona sordu:

“−Sen ne mezunusun? Okumuş bir insana benziyorsun.”

*****

“Rasûllullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insanların en cömerdi idi. O’nun en cömert olduğu zamanlar da Ramazan’da Cebrâîl -aleyhisselâm-’ın, kendisi ile buluştuğu vakitlerdi. Cebrâîl -aleyhisselâm-, Ramazan’ın her gecesinde Peygamber Efendimiz ile buluşur, (karşılıklı) Kur’ân okurlardı. Bu sebeple Rasûlullâh - sallâllâhu aleyhi ve sellem- Cebrâîl ile buluştuğunda, hiçbir engel tanımadan esen rahmet rüzgârlarından daha cömert davranırdı.” (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy 5, 6, Savm 7; Müslim, Fezâil 48, 50)

*****

Allâh’ım! Rahmet ve bereketini, fazl u keremini üzerimize saç! Allâh’ım! Sen’den aslâ değişmeyecek ve hiçbir zaman zâil olmayacak ebedî nîmetler isterim. Allâh’ım! Sen’den yoksulluk gününde nîmet, korkulu günde emniyet dilerim! Allâh’ım! Hem verdiklerinin hem de vermediklerinin şerrinden Sana sığınırım!

Allâh’ım! Îmânı bize sevdir, gönüllerimizi onunla zînetlendir! Bizi küfür, azgınlık ve isyandan nefret ettir! Bizleri dîn ve dünyâ için faydalı olan şeyleri bilenlerden, doğru yola erenlerden eyle!

*****

Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bu örnek davranışından alacağımız birçok ders bulunmaktadır. İnsan tabiati itibâriyle, ihsân ve iyiliğe
mağluptur. İhsân edilen kimse, düşman ise düşmanlığı zâil olur; ortada ise daha çok yakınlaşır; yakında ise muhabbeti ziyâdeleşir.

Hulâsa, Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in üsve-i hasene (en güzel örnek şahsiyet) olmasının bir tecellîsi de bu ganîmet taksîminde bâriz bir şekilde görülmektedir.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.