İmanın En Sağlam Kulpu

Allah, kulunun kalbini O’na yakınlaştırmak için, sadece ibadetlerle değil, aynı zamanda O’na duyduğu sevgiyle de imanı pekiştirir. Peki, bir insan Allah için sevdikçe ve Allah için buğzettikçe ne kazanır?

Allah Teâlâ, Mûsâ aleyhisselâm’a sorar:

- Yâ Mûsâ, benim için bir amel işledin mi? Mûsâ -aleyhisselâm-:

- Yâ Rab, senin rızân için namaz kıldım. Oruç tuttum. Sadaka ve zekât verdim. Allah Teâlâ buyurur:

- Bütün bu ibâdetler senin içindir. Namaz kıldın, sana bürhandır. Oruç tuttun sana cehennemden siperdir. Sadaka gölge, zekât ise nurdur. Bunların hepsi sana, benim için ne yaptın?

Hazret-i Mûsâ aleyhisselâm:

- Allahım! O hâlde senin rızân için olacak bir ameli bana bildir. Allah Teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurur:

- Yâ Mûsâ! Benim için dost ve yine benim için düşman edindin mi?

*

Allah için sevdiği kardeşliğini ziyarete giden kimsenin yoluna Allah Teâlâ bir melek gönderir.

Melek: Nereye gidiyorsun?

Adam: Falan kardeşimin ziyaretine gidiyorum.

Melek: Onunla görülecek bir işiniz mi var?

Adam: Hayır.

Melek: O adamla hısım ve akrabalığınız mı var?

Adam: Hayır.

Melek: Yoksa onun sende bir şeyi mi var?

Adam: Hayır.

Melek: O hâlde niçin ziyaretine gidiyorsun?

Adam: Onu Allah için seviyorum da onun için gidiyorum.

Melek: O adamı sevdiğin için Allah Teâlâ'nın da seni sevdiğini ve cenneti kazandığını sana bildirmem için Allah Teâlâ beni buraya gönderdi, der.

Fahr-i kâinat efendimiz buyurur:

“İmânın en sağlam kulpu, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir. Her kim Allah için bir dost edinir ise Allah Teâlâ onun için cennette yeni bir derece yaratır.”

Bir kimse geldi. Sallallahu aleyhi ve sellem efendimize:

- Kıyâmet ne vakit kopacaktır? dedi. Fahr-i kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem-:

“Kıyâmet için ne hazırlık yaptın?” buyurdular.

O kimse de cevâben:

- Allah’ın ve Rasûlü’nün sevgisini hazırladım, dedi. Peygamber efendimiz buyurdular: “Kişi sevdiğiyle beraberdir.”

İmam Nevevî -kuddise sirruh- buyurdular:

 Bu hadîs-i şerîf Allah Teâlâ’yı, Rasûlünü, sâlihleri, hayır sahiplerinin dirilerini ve ölülerini sevmenin kıymetini bildiriyor. Allah’ı ve Rasûlünü sevmek de emirlerini yapmak, yasaklarından kaçınmak, bu emirlere karşı saygılı ve edepli olmaktır. Sâlihleri severek onlardan istifade etmek için onların yaptıklarını yapmak lâzımdır. Çünkü onlar gibi hareket ederse, o da onlar gibi olur.

Abdülkâdir Geylânî -kuddise sirruh- buyurur:

- Allah’ı seven ondan başkasını sevmez. Sen Allah’ı sevdiğin zaman, Allah, kalbinden mâsivânın sevgisini giderir. Allah’tan başkasını sevmez olursun. Allah Teâlâ’nın sevgisi kulun kalbinde yer ettiği zaman, başkalarının sevgisi oradan çıkar, gider. Orada Allah’tan başkasının sevgisine yer kalmaz. Allah sevgisi onun bütün uzuvlarına işler. İçi ve dışı Allah sevgisiyle dolup taşar. Allah sevgisiyle meşgul olur. Allah sevgisi maddesini de mânâsını da kaplar. Allah sevgisi onu hazırlar, Allah sevgisinin dışındaki âdetlerden uzaklaştırır, kurtarır. Bu mertebe tamamlanınca Allah da onu sever.

Gene buyurdular:

- Allah sevgisinde sâdık ve samîmî olan kişi bütün insanlarla teker teker karşılaşmış olsa, gözü onlara bakmaktan hiçbir sûrette zevk almaz. Sevdiğinden başkasına nazar etmez. Onun nazarında dünya, bakılmağa değer bir kıymet taşımaz. Âhiret, kalben bağlanmağa ve hayal edilmeğe değer bir kıymet taşımaz. Onun özünün gözlerinde, Allah’tan gayrı hiçbir şey bakmağa değer bir kıymet taşımaz. (Sâdık Dâna, Altınoluk Sohbetleri-2, s.191- Erkam Yayınları)

Kaynak: Altınoluk Dergisi, Sayı: 471

İslam ve İhsan

ALLAH'IN SEVDİĞİ VE SEVMEDİĞİ KİŞİLER

Allah'ın Sevdiği ve Sevmediği Kişiler

ALLAH’IN SEVMEDİĞİ KİMSELERE NEDEN BUĞZ ETMELİYİZ?

Allah’ın Sevmediği Kimselere Neden Buğz Etmeliyiz?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.